"-İyi olmaktansa şanslı olmayı yeğlerim- diyen adam hayatı anlamış adamdır." Teniste fileyi çoğu atışta sorunsuz geçen fakat kimi zaman filenin üst kısmına takılan ve şans faktörüne bağlı olarak hangi tarafa düşeceği belirsiz olan bir top.Düşeceği alan kazanmanız veya kaybetmeniz anlamına gelir ve şans faktörüne bağlı bir duruma insan müdahalesinin olamayışı çok acı.

Yönetmenliğini Woody Allen'ın yaptığı 2005 yapımı Match Point'in başrollerinde Jonathan Rhys Meyers (Chris Wilton) ve Scarlett Johansson (Nola Rice) var.Klasik bir hikaye olan zengin kız,fakir adam ve başka bir kadın.Fakat yönetmen koltuğunda Woody Allen olunca ve hikayede onun elinde son halini alınca ortaya uzun yıllar hatırlanacak bir eser çıkıyor.Yapım Woody Allen'ın farklı bir ülkede anlattığı ilk hikaye.Tamamı Londra'da geçen yapımda müzik tercihleri opera müziklerinden yana kullanılmış.Kasvetli Londra havasında;gergin,çıkmazda olan bir karakterin üzerinden ilerleyen yapımda kulağa oldukça hoş gelen bir tercih.



Tenis hocası olmak için Londraya gelen Chris,zengin bir aileye damat olup refah seviyesinin artması ve daha saygın bir işte çalışmaya başlamasıyla eski hayatından adeta kopar.Fakat fakir bir aileden gelmiş olmanın kendisinde yarattığı ezikliği her an hissetirir Chris.Restorantta arkadaşları ve sevgilisi havyar siparişleri verirken tavuk kızartması yemeyi uygun görüyor çünkü her insanın lüks anlayışı maddi durumla paralel ilerler.Aynı Chris ilk kez tattığı bir şarabı artık hayatının olmazsa olmazları arasına da getirebiliyor.Duruma her geçen gün alışan Chris sadece rahat bir yaşam konusunda sıkıntı çekmez zira aşık değildir Chloe'a ( Emily Mortimer).Kendisi gibi fakir olan ve oyuncu olmak isteyen Nola'ya gönlünü kaptırmıştır.Nola erkekler üzerindeki etkisini bilen kendine bu konuda güvenen fakat oyunculuk denemelerinde sahip olduğu tüm güveni kaybeden biridir.Ama Chris için Nola ile birlikte olmak zordur,çeşitli sorunlar vardır.Öncelikle alışmış olduğu bir yaşam standardı vardır.Aşk ve tutku için herşeyi elinin tersiyle itmek sadece fantastik aşk filmlerinde rahatlıkla olur.Zaman içinde aşk yerini sadece birlikte yaşıyor olma durumuna bırakınca elde kalan birşey olmayacaktır.Ayrıca onu seven ve adamı çileden çıkartıcak kadar iyi olan bir eşe sahiptir.Kısacası sahip olduğu yaşam standartı artık Chris'e sahip olmuştur.


Evinde iyice durgunlaşan,Nola ile birlikteyken de sadece ilişkiye giren,kimseyle birşey paylaşmayan Chris gün geçtikce durumunu daha çok sorgulamaya başlar.Elde etme tutkusuyla peşinden koştuğu Nola için karısını bırakmayı düşünen Chris,elde ettikten sonra zamanla karşısındaki insandan soğumaya başlar.Nola'nın hamile kalması da onu yarı yolda bırakma düşüncesinde süreci hızlandıran etki yapar fakat yaşanan bazı şeyler vardır ve bitti denince bitmeyecek olanlardır bunlar.

Filmin henüz başlarında Dostoyevski'nin 'Suç ve Ceza' adlı romanını okuyan Chris hikaye ilerledikçe romanın başkahramanı Raskolnikov ile benzerlikler taşımaya başlıyor.İki karakterde öncelikle fakirdir ve ikisi de cinayet işlemek zorunda kalmış kişilerdir.Ayrıca cinayetlerde fazladan birer kişiyi öldürmek zorunda kalmışlardır.Bunlar yanlış zamanda yanlış yerde olan amaç uğruna harcanabilicek kişilerdir.Sisteme karşı duran ve bu yüzden cinayet işleyen Raskolnikov zaman içinde vicdanına yenik düşmüştür ve suçunu itiraf etmiştir fakat Chris sahip olduğu sistemin devam etmesi için cinayet işler ve vicdanıyla muhasebesinde "Yakalanıp cezalandırılmam yerinde olurdu.En azından adaletin varlığına dair ufak da olsa işaret olurdu.Ufak da olsa herşeyin bir anlam taşıdığı ihtimaline dair bir ölçü olurdu." demekle yetiniyor.Belki bu muhasebeden galip ayrılıp hayatını yaşamaya devam ediyor ama filmin son karesinde uzaklara bakarken takındığı yüz ifadesi ömrü boyunca peşini bırakmıycak olan bir pişmanlığın izlerini taşımaktadır.Sonuç olarak refah yaşam,aşkı yenmiştir.


"Hiç doğmamış olmak, belki de en büyük ihsandır" Sophocles


1 serzeniş:

principessa dedi ki...

geçen hafta izlemiştim bu filmi.
suç ve ceza ile bağdaştırmamam benim cahilliğim sanırım ,teşekkür ediyorum güzel bir noktaya değinerek filme bakış açıma yeni bir açı kattın:)
şansa inananların izlemesi gereken bi film oldugu kanısındayım.
saygılar..