18 Nisan 2011 Pazartesi

Bahman Ghobadi ve Kürt Sineması

Bahman Ghobadi ismi sinemaseverler için ”Kaplumbağalar da Uçar” filmiyle akıllara kazınmıştır. Kürt yönetmen sinemaya adım attığı ilk andan itibaren sinemayı düşüncelerini sunma açısından bir araç olarak kullanmıştır. Son filmi “Kimse İran Kedilerinden Bahsetmiyor” haricindeki tüm filmlerini Kürt kültürünü uluslararası arenada tanıtmak ve Kürtlerin kendi topraklarında mülteci olarak yaşamalarına dikkat çekmeyi istemiştir. Kendisiyle yapılmış olan bir söyleşide bu konuyla ilgili ;

“İran filmlerine benzer filmler yapmak istemiyorum. Benim tarzım farklı ve bunu filmlerimde gösteriyorum. Ben Kürt sineması olarak adlandırılabilecek filmler yapmak istiyorum. Ki bu sinema temek özelliklerini Kürtlerin hayatıyla kültüründen alır. Senaryoyu ve filmlerimi kurgularken kompozisyon olarak Kürtlerin hayatını gerçekçi olarak yansıtmaya çalışıyorum.”

Sınırsızlık

Bahman Ghobadi Kürtlerle ilgili çekmiş olduğu her filmde öncelikle sınır sorununa değinir. Sarhoş Atlar Zamanı filminde İran-Irak sınırında yaşayan Kürtlerin kaçakçılık yaparak geçimlerini sürdürmelerini ve yaşamlarını ikame ettirebilmek adına yaşadıkları sorunu ön plana taşımıştır. Aynı dili konuşan, benzer hayatlara sahip olan İran ve Irak Kürtlerinin sınıra rağmen bağlarını koparmamış olmalarını ve evlilik de dahil olmak üzere ticareti aralarında yapıyor olmaları filmin ana bileşenidir. Bir diğer filmi “Anavatanımın Şarkıları” filminde de önemli bir kürt şarkıcı olan Mirza ve oğullarının Irak-İran arasındaki sınırında yaşadıkları ve birlikte Mirza’nın eski eşi Hanareh’i aramaları konu edilir. Sınırı dağlar üzerinden kaçak yollardan aşmaları ve Mirza’nın Hanareh’in kızı olan Sinoreh’i sırtında taşıyarak sınırı geçmesi filmin son karesini oluşturur. Zira Sinoreh Kürtçe “Sınır” anlamına gelmektedir. Her iki filmin son karesini karlı dağlarda dikenli tellerden oluşan yapay sınır oluşturur. Sınırsızlığa ithaf edilen bu kareler Ghobadi sinemasında eleştirel anlamda önemli yer tutar.

Yönetmenin en çok ses getirmiş olan filmi “Kaplumbağalar da Uçar” Irak’ın Türkiye’ye yakın bir sınır kasabasında mülteci olarak yaşayan Kürtleri anlatır. Sınır olgusuyla ilgili olarak en önemli diyalog bu filmde geçmektedir. Köyün yaşlısı ile filmin önemli karakterlerinden Satelite arasında geçen diyalogda;

Kak İsmail:Bu köyde sadece otuz hane var.

Satelite: Karşı yamaçtaki evler ne oluyor?

Kak İsmail: Onlar artık Türkiye’de.Bizi ayırdılar,bazı evler sınırın öbür tarafında şimdi.

Satelite:Senin eşin öbür taraftandı, değil mi? Şimdi birer yabancısınız.

Kak İsmail: Bizi ayırdılar.

Ayrıca sınırın diğer tarafındaki Türk askerleriyle dalga geçmek ve yanındaki ağlayan küçük çocuğu neşelendirmek adına mayında kaybettiği bacağını Türk askerlerine silah olarak sallayan Kürt çocuğun sınır olgusuna tepkisi beyazperdeye yansır. Ghobadi’nin diğer bir filmi Yarım Ay filminde ise ünlü bir kürt şarkıcı olan Mamo ve oğullarının konser vermek için Irak Kürdistan’ına gitmelerini konu edinir. Bu yolculuk boyunca yaşadıkları sıkıntılar, sınır olgusunun Kürt halkı için ne anlama geldiğini vurgular. Zira çıkarılan yapay sorunlar nedeniyle yollarda geçirilen günler ve kaçak yollardan sınırı aşmaya çalışmaları Mamo’nun sınırda can vermesine neden olur. Aynı zamanda Yarım Ay filmi bölücü bir film damgası yediği için İran Sinemalarında yasaklanmıştır.

Mayınlar ve Bombalar

Ghobadi’nin filmlerinde en çok veryansın ettiği konulardan biri de mayınların varlığıdır. Zira Ortadoğu’da yaşayan 40 milyon civarı Kürdün canını en çok mayınlar acıtmıştır. Sarhoş Atlar Zamanı filminde kaçakçılık yapan babasının sınırda mayına basarak ölmesi sonucu Eyüp’ün ailenin reisi olması filmin hikayesini oluşturuyordu. Filmde geçen bir diyalogda mayınlarla ilgili;

Eyüp: Toprağın var mı?

Rebwar: Evet çok.

Eyüp:Neden ekip biçmiyorsun o zaman?

Rebwar: Her tarafta mayın var.

Eyüp: Toprağından çıkarıp atamaz mısın?

Rebwar: Hayal edebileceğinden çok fazla.

Anavatanımın Şarkıları filminde ise Halepçe katliamı sonrası Kürtlerin Irak’tan kaçışı filmin arkaplanını oluşturur.Film boyunca uçakların havada süzülmesi ve bombalanan köylerden kalıntılar, Kürtlerin bu illetten ne kadar çok çektiğine dikkat çeker. Mirza ve oğulları yolculukları boyunca mülteci kamplarını ziyaret eder ve her birinde farklı dramlar vardır. Ebeveynlerini kaybetmiş olan çocukların kaldığı bir kampta öğretmen ve öğrenci arasında geçen diyalogda;

Öğrenci: Bomba nedir?

Öğretmen: Evimizi yıkan şey.

Öğretmen bu cevabı verdiği anda arkaplanda bombalama sesleri yükselmektedir ve sonraki sahnede çocuklar kağıttan uçakları dağın yamacından gökyüzüne doğru uçurur.

Kaplumbağalar da Uçar filminde ise sınır kasabasında yaşayan, ebeveynlerini kaybetmiş olan Kürt çocuklarının mayın toplayarak hayatta kalma çabaları ekrana yansıtılır. Bir çoğunun ailesinin ölümüne neden olan mayınlardan bu çocukların ekmek paralarını çıkarmaları oldukça ironiktir. Zira mayın toplayan çocukların bir kısmı mayınlar yüzünden sakat kalmıştır. Buna rağmen yokluktan dolayı mayın toplamaya devam etmektedirler.Ayrıca Saddam sonrası bölgede çekilen ilk film olması nedeniyle de Amerikan tankları ile karaborsada satılmaya çalışılan silahlar filme eşlik eder.

Dilin ve Müziğin Önemi

Ghobadi Kürt toplumunu anlattığı her filminde Kürtçe’yi filmin dili olarak kullanmıştır. Bunda İran sinemasının kısıtlamasının olmaması da büyük etken oluşturmuştur. Zira geçmiş yıllarda Kürt yönetmen Yılmaz Güney yasal sorunlardan dolayı filmlerini Türkçe çekmiştir. Ghobadi sinemasına kadar olan dönemde Kürtleri konu alan çok az sayıda film Kürtçe çekilmiştir.Ghobadi’nin ilk amacı bunu kırmak ve sinema platformunda Kürtçeyi kullanılan bir dil haline getirmek idi. Zira genel anlamda Kürtlerin dillerini kullanabilecekleri bir alan yoktur.

Filmlerinde Irak ve İran Kürdistan’ındaki bölgelerde halkların aynı dili konuşuyor olmaları mühimdir. Zira Ghobadi dili kullanarak sınırsızlığı dile getirmeye çalışmıştır. Ayrıca yol filmlerine sıklık vererek kürt toplumunun nasıl yaşadıklarına dair bir fikir oluşturmaya çalışan Ghobadi bu yol filmlerinde müzisyenlik yapan Kürtlere yoğunlaşarak Kürt müziğinin de tanıtımını yapmıştır. Anavatanımın Şarkıları ve Yarım Ay filmleri Kürtçe şarkılarla bezenmiştir. Özellikle Anavatanımın Şarkıları filminde bomba seslerini müziğin içine işleyerek Kürtlerin yaşadıkları dramı yaşamlarına işlemiş olmalarına vurgu yapmıştır. Bu dört filmiyle Ghobadi Kürt toplumunu ve yaşamlarını her yönüyle beyazperdeye taşımıştır.

Ghobadi şuanda İran’da film çekmesi yasaklanmış bir isim."Kimse İran Kedilerinden Bahsetmiyor" filmini çekerken çekim izni alamaması ve film İran sinemalarında yasaklanmış olması nedeniyle filmi internete sürmüştür. Film İran’da Rock,Rap vb. müziklerle uğraşan başarılı gençleri konu almaktadır. Bahman bu filmiyle de farklı bir duyarlılık örneği sergilemektedir. Zira film belgesel modundadır ve gençlerin yaşadığı sorunlar birebir yansıtılmıştır. Film sonrası gençlerden bazılarının hak ettiği değeri bulması filmin ve Bahman’ın sağlamış olduğu başarının eseridir.

Ayrıca Bahman Ghobadi ile ilgili olarak son söyleyebileceğimiz şey ise İran’da yasaklı olması ve Cannes film Festivalinde ödül almış olması bizlere yıllar önce Cannes Film Festivalinde ödül alan bir başka Kürt yönetmeni hatırlattığıdır. Tek dileğimiz ise; kaderi benzemesin, vatansızlık zor iştir.

11 Nisan 2011 Pazartesi

JEAN-PIERRE JEUNET



Kült filmlerin Fransız yönetmeni Jean Pierre Jeunet battaniye gibi hikâyeler anlatır; insanı saran, ısıtan, dünyadan koparan ve yeni bir dünya kurgulatmak için alan yaratan hikâyeler… Orada battaniyenin altında insan, kendini ve hayatı daha önce hiç bakmadığı bir perspektiften görür. Parmak izinin, tüylerinin, teninin kokusunun ve kalp atışlarının ahenkli sesinin farkına varır.

Afişler, yosunlu duvarlar, loş odalar, neon ışıklar, turuncu akşamüzerleri, sararmış porselenler, tekinsiz borular, çinko kaplar, tuhaf insanlar, abartılı mimikler, sudan bahaneler, pantolon askıları, kapı zilleri, ıslak sokaklar, televizyon antenleri, makarna süzgeçleri, gözlükler, hırkalar, bozuk paralar, mekanik oyuncaklar, paslanmış tenekeler, yapraklar, gazete kâğıtları, mazgallar, düğmeler, posta kutuları, baloncuklar, parklar, çöp tenekeleri, hayvanlar, bulutlar… Bir Jeunet filmi, hem en kuytu ayrıntıların hem de kesintisiz bütünlüğün ifadesidir. Müzik, renkler ve devinim tekinsiz bir uyum içindedir. Nevi şahsına münhasır karakterler, muğlâk ilişkiler ve şaşırtıcı yazgılar bir girdap gibi izleyiciyi hikâyenin içine çeker. Battaniyenin altındaki âlem o kadar caziptir ki insan içinde yaşadığını sandığı yavan dünyaya yabancılaşır.



Şarküteri (Delicatessen)

Julie: - Bir Köstebek kadar körüm. Her şey sisli…

Louison: ­­- İçinde kaybolabilirim.

Jean-Pierre Jeunet ve Marc Caro imzalı, 1991 Fransa yapımı bir kara komedi olan Şarküteri’nin esrarengiz rengi kirli turuncu. Hikâye, bilinmeyen bir zamanda epeyce tanıdık bir savaş sonrasının bulanık, harap ve lanetli atmosferinde geçiyor. Ruhen de oldukça rutubetli ve kokuşmuş bir apartmanda var olmayı başarabilmiş bir aşkın, insan etiyle beslenen canavarlığa karşı mücadelesini anlatıyor.

Eski bir sirk çalışanı olan Louison’un apartmana taşınması ve apartmanın alt katındaki kasabın kızıyla birbirlerine âşık olmaları olayları tetikliyor. İnsan eti satan kasabın yeni kurbanının Louison olduğunu bilen Julie, buna engel olmak için yer altı vejetaryenlerinden yardım istiyor. Julie ve Loison’un giriştiği bu mücadele apartmanın yapısını tümden değiştirecek bir zaferle sonuçlanıyor.

Kayıp Çocuklar Şehri (La Cite des Enfants Perdus)

One: - Miette daha çok küçük.

Miette: - Bu yaşananlar kadar değil.

Jean-Pierre Jeunet ve Marc Caro imzalı 1995 yapımı bir fantastik film olan Kayıp çocuklar Şehri’nin ürpertici rengi yeşil. Paslı bir liman kenti ve liman açıklarında denize inşa edilmiş bir platform arasında gidip gelen filmde ham yetişkinler ve olgun çocuklar arasındaki ilişkiler ironik bir biçimde gözler önüne seriliyor.

Hikâye çılgın bir bilim adamı tarafından imal edilen ancak rüya görme yeteneği olmayan kötü kalpli Krank’ın, Tekgözler çetesine rüyalarını çalmak üzere kaçırttığı çocukların arasına Denree’nin de karışması ile başlıyor. Sokak gösterileri yapan eski denizci One kardeşi Denree’yi kaçıranların peşine düşüyor ve çocuk hırsızlık çetesinin gözde elemanı Miette ile yolları kesişiyor. Miette ve One arasındaki bağ serüvenleri boyunca kuvvetlenirken, filmin bunaltıcı atmosferi sonunda dağılıyor ve Denree ile diğer çocuklar kurtuluyor.



Amélie (Le Fabuleux Destin d'Amélie Poulain)

Nino’yu uyaran çocuk:- Parmak gökyüzünü gösterdiğinde yalnızca aptallar parmağa bakar.

Jean-Pierre Jeunet imzalı 2001 Fransız yapımı romantik komedi filmi olan Amélie’nin lirik rengi kırmızı. Film çocukluk, yetişkinlik, kent, yalnızlık, arkadaşlık, aşk, mutluluk ve alışkanlık kavramlarını irdeleyen modern bir Jeunet masalı. Filmde Jeunet’nin diğer filmlerindeki gerçeküstü atmosfer modern Paris sokaklarına taşınıyor.

Yönetmeni kitlelerle buluşturan filmin yolculuğu, küçük apartman dairesinde yalnız yaşayan Amélie’nin bir akşam banyosunda yıllar öncesinden kalma bir kutu bulmasıyla başlıyor. Amélie bu kutunun sahibini buluyor ve etrafındaki diğer insanlara da benzer iyilikler yapmaya, onların hayatlarını da küçük dokunuşlarla güzelleştirmeye karar veriyor. O bu bambaşka işlerle uğraşırken hiç hesaba katmadığı bir şey oluyor ve en az kendisi kadar bambaşka olan Nino’ya aşık oluyor. Başkalarının hayatlarını değiştirmekteki ustalığı kendisininki için göstermesi pek o kadar kolay olmasa da, kristal adam Raymond’un itici gücüyle sonunda Nino’nun kollarında umutla gülümseyebilmeyi başarıyor.

Kayıp Nişanlı (Un Long Dimanche de Fiançailles)

Mathilde: - Savaş asla adil değildir.

Jean-Pierre Jeunet imzalı 2004 Fransa ve ABD ortak yapımı olan ve Sebastien Japrisot'nun aynı isimli romanından sinemaya uyarlanan filmin dokunaklı rengi mavi. Film savaş, acı, aşk, umut ve azim üzerine kurulmuş dramatik bir arayış hikâyesi…

Hikâyenin başkahramanı küçük yaşta anne ve babasını kaybeden Mathilde. Amcası ile yaşayan Mathilde çocukluk yıllarından beri sevdiği nişanlısı Manech’in I. Dünya Savaşı’ndan dönmeyişini kabul edemiyor. Geçirdiği çocuk felcinin bedenindeki kötü etkilerine aldırmaksızın bir avcı gibi nişanlısının izini sürüyor. Bu süreçte savaşın insanlar ve hayatlar üzerindeki etkilerine şahit oluyor. Azmin zaferi filmin sonunda geliyor ve Mathilde hafızasını kaybeden Manech’i buluyor.

Micmacs (Micmacs à Tire-Larigot)

Tambouille: - Silahlarla uğraşanların sonu kötü olur.

Jean-Pierre Jeunet imzalı 2009 Belçika Fransa ortak yapımı komedi filmi olan Micmacs’ın vurucu rengi sarı. Film silahlanmaya ve modern tiranlara yönelik eleştirisini mizah yönü ağır basan bir hikaye üzerinden yapıyor.

Hikaye babasını küçük yaşta silahlar yüzünden kaybetmiş, bir de üstüne üstlük bir kaza kurşununu ömrünce kafasında taşımaya mahkum edilmiş bir yetim olan Bazil ve kent atıklarından kendilerine yeni bir dünya kurmuş olan birbirinden acayip arkadaşının bir araya gelmesi ile başlıyor. Bu enteresan ekip birlikte silah tüccarlarından intikam almaya karar veriyorlar. Kafadarlar yaptıkları şahane planlar ve biraz da talihlerinin yaver gitmesi ile silah fabrikalarına zarar vermeyi ve silah tüccarlarının itibarlarını iki paralık etmeyi başarıyorlar.


Konuk Yazar : Özgür Ceren Can

http://ocerencan.blogspot.com/