6 Nisan 2009 Pazartesi

Festival Günlüğü # 2 / JUNGFRUKÄLLAN


JUNGFRUKÄLLAN
(Genç Kız Pınarı)


Festival kitapçığı ne zaman çıksa ilk olarak eski filmlere, iyi yönetmenlere yani dünya sinema tarihine adlarını sağlam puntolarla yazdırmış olanları arar gözlerim. Genç Kız Pınarı filmi de bu sene Bergman’ın festivale katkısı. Geçen sene Kurdun Saati filmini izlemiştim. Bu sene izlediğim filmi açmadan önce şunu belirteyim; Bergman daha hüsrana uğratmadı beni.


Filmlerinde dinsel temalara cesurca değinen Bergman, bu filminde de 13. yüzyılda bir halk şarkısı üzerinden çıkıyor yola. Film ateşle başlıyor ve bir dolu Hıristiyanlık göndermesi ile bezeniyor.


Bakire bir kız olan Karin, dini bir ritüeli yerine getirmek adına ailesi tarafında kiliseye gönderiliyor. Bu ritüelin önemini daha izlerken belli ediyor yönetmen. Gencecik kızın bir gelin gibi hazırlanması, ay gibi suratıyla birleşince karakterin her yanından saflık akıyor adeta.


Bu kiliseye giden yol, saflığın, temizliğin, bakire bir kızın hayatında çok büyük bir yere sahip olacak şüphesiz ama öyle olmuyor. Yol da engeller onun peşini bırakmıyor bir türlü. Bergman, ana karakteri Karin’i bir peri masalı kahramanı gibi iyi bir şekilde sunuyor bizlere. Ölümü onların elinde olacağı 2 çoban ve bir kardeşi ile ekmeğini paylaşması, filmin sonlarına doğru izleyenin aklına geliyor bir daha.


Öldürdükleri kızın ailesini bilmeyen çobanlar ve kardeşi, kızın evine kızın elbiseleri ile gidiyor. Bakireliğini tescil ettirmek isteyen ve evlenene kadar kimseyle birlikte olmak istemeyen Karin’i, tecavüz ederek ardından öldüren bu dağlılar o elbiseleri aileye satmaya çalışınca işler ortaya çıkıyor.


Bergam film boyunca bu karşıtlıkları çok iyi kuruyor. Karin’in etrafında birden çok engeller koymuş. Özdeşleşiyorsunuz kızla.


2 çobanın erkek kardeşi ise film boyunca Karin kadar naif bir rolde karşımızda. Karin’in ailesi ile yemek yerken, büyükleri rahatlıkla yemek yerken o, cinayet anının tanığı olarak hiçbir yemeği yiyemiyor. Günahsız biri olarak betimleniyor adeta. Ama Karin’in babasının gazabına o da uğruyor.


Genel olarak sinematografik baktığımız zaman ise, yakın plan ve ışık kullanma üstadı olan Bergman,, yine imzasını atıyor. Her plan Bergman kokuyor. Persona, Yedinci Mühür, Kurdun Saati, Yaban Çilekleri ve en son olarak Genç Kız Pınarı… Birbirlerinin devamı gibi planlar var bu filmlerde. Kameranın anlamlı olarak sağa, sola track yapması, durağan giden filme bir nebze hareket katıyor.


Bir toparlama yapacak olursam; su-ateş karşıtlığı filmin çatısını oluşturuyor. Karin’in yanına giden babası ölü bedenini topraktan kaldırdığı zaman, başının olduğu yerden bir su kaynağı çıkıyor. Günahsızlığa, bakireliğe sağlam bir gönderme ile sonlanan film, babasının kızının katillerini öldürdüğü elleriyle tanrı’ya kilise yapacağı sözünü vermesi ile izleyeni bir süre koltuğuna yapıştırıyor.


KONUK YAZAR: cem
http://asmali-mescit.blogspot.com/


# Diğer Festival Günlükleri #
# Diğer Konuk Yazarlar #

1 yorum:

  1. şiddetli tavsiyelerden ötürü gitmek istediğim fakat bazı nedenlerden ötürü de gidemediğim film oldu kendisi..
    bunun yanında bir de bu filme yazı gelince iyice bi garip oldum..ama en yakın zamanda illegal yolardan da olsa bu eksikliğimi giderecem..

    YanıtlaSil