22 Mayıs 2010 Cumartesi

12. Eskişehir Film Festivalinin Ardından- Notlar-1


1 Mayıs 2010 ile 11 Mayıs 2010 tarihleri arasında gerçekleştirilen Eskişehir Film Festivali bu sene de pek çok izleyiciye keyif dolu anlar yaşattı. Sinema Anadolu, Cinebonus Espark Salon 2 ve Salon 3’de gösterimleri gerçekleşen filmler 12.00, 15.00, 18.00 ve 21.00 seanslarında izlendi. Arada kaçak olarak korku filmleri 24.00 (aslında 00.00)’de yayınlandı. Bir diğer kaçak, kısa filmler her gün 10.00 seansında Sinema Anadolu’da gösterildi.

Bu sene genel olarak olumlu ve olumsuz yönleri sıralamak istiyorum. Önce kötülerden başlayalım. Her sene olduğu gibi bu sene de festival vize haftasında gerçekleştirildiği için özellikle gündüz seanslarına katılımda sorunlar yaşandı. Tam olarak kimin sorumluluğunda olduğunu bilmediğim bu durum neticesinde seyircinin izlemek istediği pek çok filmi kaçırdığı ve izlenme oranının düştüğü aşikar. Elbette bunu söylerken izlenme oranıyla vurgulamak istediğim satış rakamları değil, ama zaten yılda bir defa izleyebileceğin bu tarz filmleri saçma bir sınav sebebiyle izleyememek insanın içine oturuyor. Madem bir hizmet sunuluyor, ulaşım tam sağlanmalı diye düşünüyorum. Bir diğer olumsuz yönü, Türk filmlerindeki profilin değişmeye başlaması. Yine bağımsız filmler de geliyor elbette ama birkaç sene öncesine kadar gişelere oynayan bir filmi bu organizasyonda telaffuz etmezdik. Şimdi ise dizi oyuncularının gişe filmlerine rastlamaya başladık. Her ne kadar bu durum genel olarak festivalin havasını değiştirmiyorsa da benim gibileri korkutmuyor da değil. Festivalin üçüncü ve sinir bozucu olumsuzluğu söyleşiye geleceği belirtilen yönetmen, oyuncu vb. konukların gelmemesi ve bunun duyurumunun yapılmaması. Bin bir güçlükle öğle seansına söyleşi var diye bütün işleri erteleyip ve çeşitli tehlikeler atlatıp filme bilet alıyorsunuz, keyifle izliyorsunuz ve bittiğinde birisi kapının yanından “yönetmen gelemedi” diye anons yapıp kaçıyor. Bu durumda söyleşiyi izleyemediğinize mi yanarsınız işinizi gücünüzü buna göre ayarladığınıza mı? Bu festivalde geleceğini belirtip gelmeyen çok olduğu için belki de daha çok göze battı ve rahatsızlık verdi.

Neyse ki olumsuzluklar azdı ve tolere edilebilir konulardı. Ayrıca yılda bir düzenlenen ve kolay kolay ulaşılamayacak filmleri bize getirdiği için biraz da “bu kadar kusur kadı kızında da olur” tavrına büründüğümüz için keyfimiz kolay kolay bozulmuyor. Dahası olumlu yönleri tartıyı hep daha aşağılara çekerek içimizi rahatlatıyor.

Gelelim iyi yanlarına. Öncelikle biletler sadece 4 liraydı. Sıkıntılı bütçeler için sinemaya gitmek bir sorun olduğu için bu durum çoğu kişinin içine su serpti. Öğrenci şehri Eskişehir’e yakışır bir tavır (Gerçi geçen sene 3 liraydı). Kısa filmlerin ücretsiz olması ayrı bir güzellikti. Festivalin bir diğer iyi yanı, 11 gün boyunca bir filmin en fazla iki defa oynaması (1-2 istisna hariç) film sayısının yüksek tutulmasını sağlamıştı. Gidemeyip aklınızda kalan filmler oluyor elbette, onları da bir kenara not alıyorsunuz, en azından haberdar olmuş oluyorsunuz ve sonra kendi gayretlerinizle ediniyorsunuz. Özellikle sinemayla yakından ilgili (okuyanı, çalışanı gibi) kişilere 3 Gün 3 Senaryo, 3 Yönetmen konulu özel bir atölye yapıldı. Pelin Esmer, Sırrı Süreyya Önder ve Cemal Şan’la atölyelere katılma fırsatı ve “Bana Eskişehir’i Anlat” konulu senaryo yarışması büyük bir fırsattı.

Her sene sıkıntısını çektiğimiz bir diğer konu listenin ve kitapçığın geç çıkması oluyordu. Bu sene nihayet bu olumsuzluk da kırılmıştı. Festival programı ve kitapçığı başlamadan elimize geçti ve böylece program yapmamız çok daha rahat oldu. Özellikle ilk iki günün cumartesi-pazar olduğu düşünülürse en boş günlerinizde hangi salonda hangi filmin döndüğünü bilmemek önemli bir kaçırım yaratıyordu. Takip edebildiğim kadarıyla geleceği duyurulan ama gelmeyen bir film de olmadı. Velhasıl, daha çok organizasyonla ilişkili konularda festival iyi çalışmış ve güzel bir izlence sunmuş oldu bizlere.

Ve filmler; Dünya sinemasından genç yıldızlar kuşağının pek çoğu görülmeye değer yapımlardı. Kamen Kalev’in Şark Oyunları, Samuel Maoz’un Lübnan, Florin Şerban’ın Islık Çalmak İstersem Çalarım, Urszula Antoniak’ın Özel Hayatlar, Alvaro Brechner’in Balığa Çıkmak İçin Kötü Bir Gün, Scott Cooper’ın Çılgın Kalp ve Shirin Neshat’ın Erkeksiz Kadınlar adlı filmleri dikkat çekti. Sinema tarihinin unutulmazları bölümünde bu sene tek tek yönetmenler yerine klasikleşmiş yapımlara yer verildi. Kurosawa’dan Ikuru, Ozu’dan Yaz Sonu, Wilder’dan Sunset Bulvarı, Carne’den Cennetin Çocukları ve Newmeyer-Taylor’dan Safety Last filmleri gösterildi. Özel gösterim olarak ise canlı orkestra eşiliğinde Buster Keaton’un 1924 yapımı Sherlock Jr adlı filmi yayınlandı. Uzakdoğu’dan Apart Together (Quan’an)konusu itibariyle dikkatimi çeken fakat talihsizce izleyemediğim filmlerdendi. Geçen sene de konuk olan Ozon bu sene ayakları yere basan Yuva adlı filmiyle festivale katıldı. Loach’ın Hayata Çalım At, Popogrebsky’nin Yaz Nasıl Bitti ve Warmerdam’ın Emma Blank’in Son Günleri adlı filmler, zaman sıkıntısıyla izleyemediğim fakat büyük övgülerle bahsedildiğini duyduğum filmlerdi. Costa Gavras’ın Cennet Batıda filmi, film tanıtımındaki ciddiyetine rağmen eğlenceli işlenmiş bir kaçış öyküsüydü.

Bu sene vizyondaki Türk filmlerinin sayısının artmasıyla festivalde de doğru orantılı bir artış gördük. Talebin fazla olacağı düşünülmüş olacak ki 17 film gösterimi gerçekleşti (Kıskanmak, Orada, 11’e 10 Kala, Kosmos, Acı Aşk, Nefes: Vatan Sağolsun, Babam Büfe, Hayatın Tuzu, Vavien, Beş Şehir, Acı, Köprüdekiler, Bal, Pus, 40, Ses ve Kara Köpekler Havlarken); gerçekten de salonlarda yer bulmakta zorlandık. Popüler filmlere hevesim olmaması sebebiyle doluluklarını takip etmedim ama örneğin Bal’a yer olmadığı için gidememem aslında hoşuma da gitmedi değil. Kosmos bütün gösterimlerinde (3 gösterimdi yanlış anımsamıyorsam) doluydu ama daha az bilinen yönetmenler bu kadar rağbet görmedi elbette.

Neticede, sabırsızlıkla beklediğimiz ve katılabildiğimiz bölümlerinde keyiflendiğimiz bir festivali daha devirdik. İçimizde kalanlar, izleyip beğenmediklerimiz, ‘ben bu filmi daha önce nasıl duymamışım’ dediklerimiz, hepsi, hepsi ağzımızda farklı birer tat bıraktı. Emeği geçenlere bir yandan teşekkür, bir yandan da zamanlama konusunda serzenişlerimi iletmek isterim. Sonunun kaybolan diğer etkinlikler gibi olmaması dileğiyle.

Ebru
http://sadecee.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder