Muhtemelen, insan
doluluğunun yarattığı yalnızlaşma hissiyatı doğrultusunda kocaman harflerle
sorunlar inşa ediliyor. Bunu bariz bir şekilde görmek aşırı zekanın ürünü değil
elbet. Bunu yapan insan kafası, başka bir şey değil. Ya samimiyet, neşe, şen
olma? Hiç biri yokmuşçasına davranır bazen insan. Ne oldum delisi olma yolunda
bunlar da yaşanır, daha doğrusu. Kimi duygusunu yokmuş kabul eder, kimilerini
de sevmeye sevmeye gözünün önüne koyar. Daha çok canı yansın, daha çok
içerlesin, kahrından öldürsün ister insan. Hem de kendini. Buna dahil yaşamak,
mekan kavramını ölesiye tatmak. Zor olanı seçiyorum dercesine kafayı kaldırmak,
kolaya kaçtığını eziş büzüş beyninde yankılamak. Mekanları seçerler,
ellerindedir biraz diye, zaman aramadan yerleşmeyi ad gibi bellerler ya bir de.
Nereye gider, ne
yaparım. Duvarların örüldüğü minnacık evlere nasıl sığarım. İçine koyduklarıma
nasıl eşya derim, sabahları uykumu alırım? Bunları düşünmekten yorulur beden. Aidiyetinin
sorunları kazıklarıyla beynine doğru hücum ederken, koşmaya başlarsın. Dala,
ağaç gövdelerine takılır, tozun toprağın içinde kalırsın. Şanslıysan gözüne
toprak kaçmaz o ara. Dizinde aşınma izleriyle doğrulursun, sanırsın vahşi doğa,
olmuş sana kaç yıldır tüm insansı dediğin ahmaklığına sahne olmuş odandır,
başka bir yer değil. Kocaman kocaman sen lekeleri çıkar. Kimini ciflersin,
kimini daha bir parlaklaştırırsın. Aidiyet, alır seni, tutar yakandan getirir
eski aitliğine. Bir yenisi başlayana kadar gözünü ateşin parkalığına alıştırır.
Göz korkutmasıdır, şeytani varlığın bu yaptığı.
Evim evim. Neresi
benim yerim?
-
Rachel Gettin
Married, 2008, Jonathan Demme
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder