Muharrem kapının önüne geldiğinde ufak bir tereddütten sonra
kapıyı çaldı ve içeri girdi. Tereddüt yaşadığında dahi o kapıyı çalacağını ve
içeri gireceğini biliyordu. Mevcut toplumsal ilişkileri zedelenmiş bir bireyin
kanayan bir yarayı kaşırcasına üzerine gitmiş olması bundan zevk aldığını
gösterir. Kapıyı çaldığında yaşadığı tereddüt ise kendisine acımaktan aldığı
zevkin bir parçasıdır. Zira her zamanki gibi yanlış olduğunu bildiği şeyin
özellikle bir tarafından tutuyor ve bu anı uzatabildikçe uzatmaya çalışıyordu. Her
zaman utancın peşinden gidiyor, utanç için yaşamak ve kendini küçük düşürmek; onun için acınası duyguların vücuda enjekte
edilmesi gibiydi. Zira öyle ki ; hür
iradeye kavuşmak adına atılan adımlar onun için öncelikle insanın kendine
acıması ve diğer insanların da aynı fikre sahip olmalarıyla sağlanabilirdi.
Muharrem kendine karşı tamamen içten olmaya çalışıyordu.
Muharrem yapıcı eylemlerin uzağında yıkıma giden yolları
açmaya çalışan bir karakter. Düzenin içinde düzülen noktalara yoğunlaşıp en
karanlık eylemleri gerçekleştirmek ister. Bile bile dibe batmayı isteyenler ve
dibe battıkça bundan zevk alanlar vardır. Muharrem halihazırda bir örnek. Muhtemelen
de Can Yücel’in Sevgi Duvarı adlı şiirini yanlış yorumlayanlardan. “Ne kadar
rezil olursak o kadar iyi” mısrasında Can Yücel sonunu görebilecek olan insanın
daha temiz bir şekilde yeniden yükseleceğine atıfta bulunurken Muharrem için
rezil olmak amacın ta kendisidir. Zira Muharrem de sevgiyi acıya boğarak
sevenlerdendir …
Zeki Demirkubuz Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar adlı
eserinden yola çıkarak senaryolaştırdığı Yeraltı adlı yapımda eserin
kahramanından feyz alarak Muharrem karakterini yaratmıştır. Dostoyevski
karakteri yaratırken saf insanın “kötü” olarak nitelendirilen düşünceleri
üzerinden yürümüş ve bir anti kahraman yaratmıştır. Dostoyevski’nin yarattığı
bu karakter ile ilgili en güzel tanımı da gene yazarın diğer eseri Karamazov
Kardeşler’den bir alıntıyla süsleyebiliriz ;
“Hiç kuşku yok ki, her insanın içinde bir öfke canavarı, acı çeken
kurbanın haykırışlarından aşırı zevk duyan bir şehvet canavarı, zincirinden
boşalmış bir canavar; hastalıkların, romatizmaların, hasta böbreklerin verdiği
acılarla beslenen bir canavar yatar.” Bu bağlamda Dostoyevski’nin yarattığı her
karakterin içine çekildiği bir kabuk ve kendini özgür kıldığı bir “yeraltı”
vardır. Karakterlerin kendi düşüncelerinde yarattıkları yeraltı da her zaman
zifiri karanlık düşüncelerin metaforudur. Öyle ki yeraltı dediğimiz karadelik;
karakterin kendisiyle çelişki yumağına döndüğü ve doğa yasalarının kanunlarında
dahi mantıken yanlışlar bulmaya çalışan ve ahlaken hasar görmüş düşüncelerin
barınak noktasıdır.
Yeraltı yapımına geçecek olursak film genel itibariyle yeraltı
adamının düşüncelerinden kesitler sunmaya çalışmaktadır. Hatta o derece ki
Muharrem kendini bir sahnede “Yeraltından Notlar” okurken bulur. İzleyicilerin
Zeki Demirkubuz’dan beklediği romanın basit bir uyarlaması değil de Muharrem
karakterinin kendine ait bir dünyada durum ve olay silsilesi yaratabilmiş
olmasıdır. Zira romana bağlılığı sadece
Muharrem ile sınırlı tutabilmiş olsa Yeraltından Notlar adlı romandan
esinlendiğini söylemek doğru olurdu fakat film bu haliyle basit bir örnekten
öteye gidememektedir. Filmin diyalologları da eser ile paralellik gösterir.
Muharrem’in yemek sonrası yaptığı tirad filmin en çarpıcı noktasını
oluşturuyor. Yapımın bazı noktalarında da kopukluklar olduğunu söylememiz
gerek. Örneğin Muharrem’in arkadaşları ile ayrıldıktan sonra Madrid Hotel’e bir
şekilde gitmiş olması ve hayat kadını ile arasındaki muhabbetin sonraki
aşamalarında kendisine yönelttiği suçlamalar filmin esere bağlı kalmayı
istediği zorlama sahnelere örnek gösterilebilir. Zira romanda bu sahneler daha
detaylı ve mantığa uygun ilerlemektedir.
Zeki Demirkubuz’un sevdiği eserlerden esinlenerek
yapımlarını yaratması anlaşılabilir bir konu ama eserden bağımsız olarak
yapımlara derinlik ve bütünlük katılmadığı vakit romanların gölgesinde birer
basit kopya olarak kalmaktadır. Zira hayalgücümüz ve imgelemeler her zaman
görsel bir yapımdan daha üstün ve detaylıdır. Bir çok uyarlama yapımın da
başarısız ve vasat olarak nitelendirilmesi de bu detayın birer parçasıdır zira
beyazperdeye uyarlandığında romana ek olarak kendine bir şey katmayan her yapım
vasat kelimesini aşamamaktadır. Tıpkı Yazgı, tıpkı Kıskanmak, tıpkı Yeraltı gibi.
valla gidip izlicem. biri benim hikayemi yazmış sanki. hele ankara... hele memur olmak... intihar sebebi işte...
YanıtlaSilBaşarısız bir film olduğunu düşünmek fazlasıyla haksızlık olur. çünkü, Anayurt Otelini bir kenara koyarsak sanırım tek karakter odaklı filmler arasında türk sineması için gayet başarılı yapımlar ortaya koyan bir adam zeki demirkubuz. Yazgı'da da görüldüğü gibi.
YanıtlaSil