13 Şubat 2010 Cumartesi

Invictus

Invictus, 1990 yılında yaşanmış bir hikâyenin beyaz perdeye uygulaması olarak karşımıza çıkıyor. Film, Nelson Mandela’yı ve ülkesi için yaptıklarını konu alıyor. Yıllarca ırkçılığın hüküm sürdüğü Güney Afrika Cumhuriyeti’nde, siyasi tarihi baştan aşağı değiştiren bir liderin, bunları nasıl başardığını farklı bir açıdan anlatıyor. Normalde ülkeler lider değiştirdikleri zaman yasaları, kanunları, kuralları, açlığı, ekonomiyi falan değiştirmelerini beklersiniz ama Mandela bu konuya tamamen farklı bir perspektiften yanaşıyor. Önce hafızalardaki tabuları yıkmanın gerektiğini daha sonrada halkın spor ve sporcular üstündeki önyargılarını kırmaya çalışıyor. Normal olarak etrafındaki herkes bunu başlarda çok yadırgıyor, hatta kendi kariyerini tehlikeye attığını söylüyorlar ama o kendi gerçekleri doğrultusunda devam etmekte kararlıdır.

Dünya kupası öncesinde, Güney Afrika ile alakalı bir film izlemiş olmak gerçekten güzeldi. Sonuçta yıllar geçiyor, düzen değişiyor ama oradaki insanların içindeki spor sevgisini göstermesi, vurgulaması gerçekten güzeldi.

Film başladıktan sonra hikâyeye direk olarak girmiş bulunuyoruz. Mandela'nın hapisten çıkması, bakanlığa gelmesi, başlamasıyla film resmen başlamış oluyor.Daha sonra birtakım değişiklikler ve yeniliklerde bulunmaya başlayan Mandela'yı en fazla etkileyen olay Rugby takımının durumu.Yukarıda bahsettiğim gibi daha önceleri takımın üstüne yapışmış bir etiket var ve herşeyden önce bunun değiştirilmesi gerekmektedir.Kendisinin de daha önceleri bu takıma nefretle baktığından bahsediliyor ama daha sonra kendinden başlayarak herkesin bakışını bir anda değiştirmeye çalışıyor.134 dakikalık filmi eğer 2 ye bölmemiz gerekirse, ilk kısmının biraz daha hızlı hareket ettiğini görebiliriz.Olaylar bir anda gelişiyor, bir anda yenilikler yapılıyor ve 2. yarısına doğru asıl işlenilmek istenen hikayeye başlıyoruz.

2. yarıda bol bol rugby izleme imkânı sunmuş yönetmen C.Eastwood. Çekimler konusunda çok iyi düşüncelerim yok ne yazık ki. Aynı açılar biraz fazla kullanılmış gibi duruyor, ama sonuçta bütün olarak bakıldığı zaman, stadyum efektleri, seyircilerin çoşkusu ve rugby maçının inandırıcılığı üst seviyede tutulmuş.


Final maçı geldi, artık herkes başarıların en büyüğünü bekliyor... Tam burada kişisel olarak bir anlam yükleyemediğim ve gerçekliğini bile sorguladığım bir olay oldu. Stadyuma doğru bir jumbo-jet uçağı yaklaşır. Herkes bunun bir dalış olduğunu düşünmektedir. Aslında çok basit, bir destekden daha fazlası olamaz çünkü filmin bitmesi anlamında gelirdi. Biraz gereksiz kaçmış.

Bunun dışında bu takımın koçu nerede diye kendinize sorabilirsiniz. Filmin başlarında antrenmanlarda ve baya fark yedikleri maçlardan sonra ortaya çıkar gibi oluyor ama daha sonra en önemli maçlarda kendisi kayıp. Takımı, takımın kaptanı yönetiyor resmen. Tabi durum böyle olunca duygusal ve ateşli konusmalar Matt Damon'a kalmış ve ekmeğine yağ sürülmüş. Taktikleri, gereken duygusal motivasyonu hepsini kendi başına hallediyor ve daha etkin bir rol almış.

Filmin genelinden bahsetmeye devam edelim. Eastwood daha önce çektiği Million Dollar Baby, Mystic River ve Letters from Iwo Jima filmlerindeki bütün deneyimlerini toplamış ve buraya aktarmış. Olayları iteklemek yerine yavaş yavaş işlemiş ve ayrıntılara biraz fazlaca yer vermiş. Bunun dışında çok kuvvetli bir konu seçmiş. İşleniş sırası olarak da insanları rahat rahat etkileyebilecek bir film. Zaten ''en iyi yönetmen'' dalında oscar adayı olcağını söylememize gerek yok.

M.Freeman'dan bahsetmemek olmaz. Birçok yerde okumuştum, Freeman ölmeden önce mutlaka Mandela'yı canlandırmak istediğini heryerde söylüyordu. Kendisi mimikler, surat ifadesi ve vücut dengesi olarak Mandelaya fazlaca benziyor. Bunun yanına aksanı da eklediğimiz zaman inanılmaz bir iş çıkardığını görebiliyoruz. Okuduğum üzere bu rol için çok uzun zaman çalışmış, birçok kaset izlemiş, hareketleri tek tek analiz ederek kendine uyumlu hale getirmiş. Kısacası rol yapmak yerine, direk kendisi olmak istemiş. Kendisi verdiği bir demeçte bu konu hakkında şunları belirtmiş;

"I wanted to avoid acting like him; I needed to BE him, and that was the biggest challenge. When you meet Mandela, you know you are in the presence of greatness, but it is something that just emanates from him. He moves people for the better; that is his calling in life. Some call it the Madiba magic. I'm not sure that magic can be explained."

Sadece Freeman için izlenmesi gereken bir film diyebilirim.''en iyi erkek oyuncu'' dalında sadece aday olmakla kalmayıp, en güçlü adaylardan biri olacağı konusunda şüphem yok. Normalde bu tarz lider rolünü oynayan oyuncular oscarda bana hep şanslı gelmiştir. Mesela aklıma en güçlü örnek ''The Last King of Scotland'' filminden Forest Whitaker geliyor.

Zayıf halka Matt Damon'a gelelim. Çok yapmacık kalmış. Çok güzel bir senaryoya, süper anlatıma ve Freeman'ın yanına bile yaklaşamayan bir performans izledim kendisinden. Role adapte olamamış ve ne yapacağını bilemeyen bir karakter görünümünde. Aslında buna yol açan belki de Freeman'ın inanılmaz performansının etkiside olabilir ama Damon baya bir sönük kalmış. Kimilerine göre ''en iyi yardımcı oyuncu'' oscarının en büyük adaylarından biri, ama bence bu ödüle ancak layık olabilir. Tabi bunlar daha hiçbir şey görmeden, bütün adayları izlemeden yapılmış olan öngörü konusmaları ama gene de fikir sağlaması açısından önemli.

Ana temamız sporun insanları nasıl etkileyeceğini ve bakış açılarını nasıl değiştirebileceği üstüne. Konu süper bir şekilde işlenmiş ve inanılmaz mesajlar gönderilmiş film sırasında. Sporun insanları nasıl birleştirdiğini ve tabuları yıktığını süper anlatmışlar. Bunun dışında intikam duygusuna süper gönderme yapmışlar. İntikam almanın normalde ne kadar basit olduğunu herkes bilir, ama işi intikam almadan çözme yoluna gitmek bu filmde öyle güzel anlatılmış ki, başta buna karşı çıkan, isyan edenlerin bile bir bir fikirlerinin görüştüğünü görebiliyorsunuz. Duygusal bakış açısının değişmesi de diyebiliriz buna.

Kaç dalda oscar adayı olacağını tam olarak kestirmek zor, diğer filmleri izledikten sonra, biraz daha net yorum yapma şansımız olacaktır.

Bir ilave bilgi daha ekleyerek yazıyı bitirelim.'invictus': Latince bir kelimedir. Malup edilemeyen, yenilmez anlamındadır... İngilizceye de ' invincible ' olarak geçmiştir...

KONUK YAZAR: UnjustLucifer
http://dvdmovieworld.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder