Birer proje haline gelmiş yaşamların günümüz insanını kalabalıklaşan şehirlerde kişiyi kendi yalnızlığına itmesi ve kapitalist düzenin çarklarına uyum sağlayan insanın sisteme karşı gelememesi ve kaderine boyun eğen bir yaşam sürmesi günümüz toplumunun en büyük sorunlarındandır.Bu farkındalığı anladıktan sonra teoride elden birşeyin gelmemesi ise insanın sisteme karşı öfke duymasına yol açar.
Günümüz erkeğinin futbola gönül vermiş olan kısmının (hepsi değil tabi) bu öfkeyle başa çıkma tarzına bir göz atmak gerek.Chuck Palahniuk'un nadide eseri Fight Club'ta bizlere sunduğu Tyler Durden ve çevresindeki müritleri sisteme karşı olan insanların isyanlarını başka bedene şiddet uygulayarak çözümler ürettiğine veya anarşik hareketlerle sistemli olarak yakıp yıkmanın içlerindeki öfkeyi dindirdiğine,hayat düzleminde olamadıkları,elde edemedikler değerlerden uzaklaşmak için sisteme uymayarak sistemle savaşmanın en temel görevleri olduğuna kendilerini inandırmışlardı.Konunun esas kısmına gelirsek bu ideolojinin benzer taraflarını futbol taraftarları arasında da görüyoruz.Salt takım sevgisiyle açıklanamayacak olan aynı şehrin insanları arasındaki gerginliklerde esas nokta hayat kavgasının insanı çaresiz bırakması ve bu düzenle baş edemediğinde hıncını çıkaracağı birşeyler arayan insanın fitili ateşlemesidir.Futbolun içindeki en önemli husus olan taraftarın genel olarak Britanya'da adına holiganizm denilen şiddet olaylarına karışmaları;sosyal hayatın çökmesi,yalnız kalan insanın aynı değerlere sıkı sıkı sarılan ama o değerlerin bu birliktelik için sadece araç görevini gördüğü gruplara girmeleri ve en önemli nokta sistemin zorladığı birey olmanın önüne geçmeye çalışmak.Çünkü çoğu kişinin yaşadığı hayata karşı bir sitemi vardır.Sosyal statü olarak iyi yerde olmak çare değildir.Çünkü sosyal statü olarak ortalama üstü yaşayan insanlarında sisteme uyarak bu noktaya geldikleri ve içlerinde olmak istediklerine karşı bir özlem ve onu bu hale getiren hayata karşı bir kin beslemişlerdir.Sanayi Devriminden itibaren kapitalizmin içimize işlediği yaşamların birer plan olması,1950'li yıllardan sonra daha fazla önem kazanmış olan kariyer planları günümüz erkeğini bu hale getirmiştir.
Futbolda ki şiddetin bizlere beyazperde de ki tezahürü ise çoğu futbolseverin bildiği üzere Green Street Hoolingans'tır.Harvard'dan suçu olmadığı halde sistemin patronları zarar görmesin diye atılan ve sistemin çarklarına yenilmiş biri olarak içinde bulunduğu ortamdan uzaklaşmak adına soluğu İngiltere'de ablasının yanında alan 'football'a 'soccer' diyen Matt Buckner'ın tribün gruplarıyla tanışması ve onlarla olmanın verdiği özgüven ile hayata karşı öfkesini farklı tribün gruplarının bireylerine saldırarak çıkardığını anlatan bir filmdir.Hayatının 20-25 yılı boyunca Milwall-West Ham düşmanlığından habersiz olarak yaşayan birisinin bu gruplar arasındaki kavgalara salt futbol sevgisi yüzünden katılmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.Sonuçta Matt'in kendini ispat etme düşüncesi savurduğu tekme ve yumrukların karşısındaki insana değil sisteme atılmış birer darbe olarak görmesini sağlıyor olabilir.Çoğu kişinin son sahnelerinde ölüm olduğu için holiganizmi kötülemeyi amaçlayan eğitici bir film olduğunu düşünsede benim bu yapımdan çıkardığım sonuç futbol içindeki şiddetin nedenleridir.Çünkü dediğim gibi aynı şehrin havasını soluyan sadece farklı renklere gönül veren insanların futbol dışı etkiler nedeniyle şiddete başvurdukları çok açıktır.Sonuçta futbol taraftarlığı bir din gibidir.Çevresel faktörlerin etkisinde renklere gönül verilir.Nedeni ve niçini olmayan bir tutkudur.
Aynı şekilde GSH öncesi çekilen fakat beklenen etkiyi yapamamış olan The Football Factory'de benzer konular üzerinden futbol içindeki şiddet,taraftarların birlikteliği ve seyirci profilini anlamamız adına es geçilmemesi gereken yapımdır.İnsan hayatının seyrinin çekilen kuralar sonucunda değişebiliceğine örnektir.Filmden bir replikle alıntılayacak olursak;
''Cumartesi günü başka ne yapacaksın?Koltuğunda oturup pop idollere mi attıracaksın?Sonra karının bakışlarından kaçınmaya mı çalışacaksın sekssiz evliliğinde mücadele verirken?Sonra paranı kebap, meyve makinesi ve bozukluklara mı dönüştüreceksin?Gülmek için bunu siktir ederim.Onun yerine ne yapacağımı biliyorum.Tottenham deplasmanı.Bayılırım.''
Beklentilerin uzağında kalan 70li yıllarda gençler arasında sivrilmek adına taraftar gruplarına üye olmak ve deplasman yolculuklarını anlatan punk ve futbolun içiçe geçtiği 2009 yapımı Awaydays filmi de mevcuttur.Fakat anlatmak istediklerini belli bir düzleme yerleştirememesi ve havada kalan bir senaryoyla holiganizmin çıkış noktalarını anlatabilicek bir film heba olmuştur.
Mevzu ile ilgili tüm yapımların futbolun beşiğinde taraftarlığın bireyselden öte gruplar halinde yaşandığı bir yerden çıkmış olması elbetteki rastlantı değildir.Anlatılmak istenen ile anlaşılan genel itibarı ile aynı olmasa da futbolu stad dışında yaşayanları anlatmak için yararlı yapımlardır.Şiddetin nedenini sorgulamaya çalışarak bunun meşrulaştırılması çabalarında olan biri olduğum düşünülmesin.Benim üzerinde durduğum sadece 'neden' kısmı.Söylemeye çalıştıklarımın çoğu,futbola gönül verenlerin farkında olduğu konulardır.Esasında sözüm futbolu 22 kişinin bir topun peşinden koşması ve taraftarlığı deli işi olarak gören kesimedir yani "futbolun hayata fena halde benzediğini" göremeyenleredir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder