Geçen gün Hacitokankoli yazdığı yazıda Şahan Gökbakar’ın sanatsal filmlerle ilgili bir sözünü alıntılamıştı.Yazının devamında Hacitokankoli’nin de dediği gibi kişisel,Şahan Gökbakar’ın özelinde olan bir söz.Şahan gibi düşünenler üzerinden gidecek olursak bir insan bir takım eserlere sırt çevirmiş olabilir.Sinema hayatında pek yer tutmuyordur veya kişisel beğenileri sonucu Recep İvedik ve türevi yapımları beğeniyordur.Bu gayet olası bir durum ve rekor kırdığına göre de ülkenin büyük bir çoğunluğu böyle düşünmektedir.Esas sorun sanat filmi olsun,bağımsız sinema olsun görsel yapımların her türlüsünün peşinden koşanların Recep İvedikcileri eleştirmesidir.
İnsan eleştiri yetisini kazandıktan sonra kendi beğenilerini olağan ve olması gereken sayar.Nick Hornby bu durumla ilgili Fever Pitch isimli romanında “Eleştirel yeti korkunç bir şeydir.11 yaşındayken,benim içim kötü film diye bir şey yoktu,seyretmek istemediğim filmler vardı;kötü yiyecek diye bir şey yoktu,yalnızca Brüksel lahanası ve ıspanak vardı;kötü kitap diye bir şey yoktu,okuduğum bütün kitaplar harikaydı.Sonra birden,bir sabah uyandım ve her şeyin değiştiğini gördüm .Nasıl olur da kız kardeşim David Cassidy’nin Black Sabbath ile aynı klasmanda olmadığını duymamış olabilirdi?Nasıl olur da edebiyat öğretmenimiz The History of Molly’nin,Agahta Christie’nin On Küçük Zenci’sinden daha iyi olduğunu düşünebilirdi?O andan itibaren bir şeyden keyif almak,nadiren yaşanan bir duygu haline geldi.” der. Sinemadan bağımsız olarak toplumumuzda eleştirinin tavan yaptığı nokta genellikle futbol müsabakaları olmaktadır.Eleştirme ve kendi beğenilerini ortaya koymakta esasında hiçbir sakınca yoktur lakin körü körüne düşüncelerimizin ve beğenilerimizin esiri olunca eleştirinin sonraki durağı kişisel haklara saldırı olmaktadır.Eline klavye alanın düşüncesizce(hangi hakla?) eleştirdiği noktalarda geziniyoruz.Futbol birçoğumuzun kıyısından köşesinden dahil olduğu bir spor dalı ve ülkemizde diğer sporların toplamından daha fazla konuşulmaktadır.Hal böyle olunca ülkenin büyük bir çoğunluğu futbol hakkında az çok bilgi sahibi oluveriyor ve her birey kısıtlı bilgisiyle eleştiri yapmaya çalışıyor.En taze örnek olarak Guus Hiddink üzerinden konuyu açarsak;salt çoğunluğun eleştirileriyle iki mağlubiyette kariyeri yerle bir edilen bir insan oluveriyor,çünkü hepimiz futbolu yiyip bitirtmiş adamlarız..Bir an için o adamın bilgi olarak bizden fersah fersah önde olduğunu unutup akıl verme yarışına giriyoruz ve futbol özelinden konuşabiliceğimiz nokta tıkanınca aldığı ücreti pişirip pişirip konuşuyoruz.Gene sinemaya dönücek olursak beğenmediğimiz bir yapımla ilgili yönetmeninden,senaryosuna kadar ölçüsüz bir şekilde eleştirme gücünü kendimizde bulabiliyoruz.Her daim ortada bir iş ve emek olduğu görmezden geliniyor.Stanley Kubrick’inden Şahan Gökbakar’ına kadar sinema için bir şeyler yapmış,yapan milyonlarca insan var ve ortaya çıkan işlerim kimini beğeniyoruz,bir çoğunu ise beğenmiyoruz. Beğenmeyince başka insanların zevkleri olabiliceğini görmezden gelip oturduğumuz yerden klavyenin bize verdiği özgürlüğü sınırsızca kullanarak yapımla ilgili ahkam kesiyoruz..Beğenmemek ve beğenmediğimiz yapımı eleştiriyor olmak gayet doğal bir tutum lakin eleştiri neden beğenmediğimizden ziyade “ o da film mi yaa” demekten öteye gidemiyorsa ortada sorun var demektir.Çünkü izlediğimiz ve beğendiğimiz filmler bizim referansımızdır ve beğenmediğimiz yapımları beğenenlere üstten bakmayı severiz.Özellikle de kolayda,bazı yapımlara göre daha amatör oyunculukların sergilendiği ve senaryosunun üzerinde fazla çalışılmamış yapımları beğenen varsa onları yaftalamak kaçınmıyoruz.Bu aynen geçtiğimiz ay seçim sonuçları açıklandıktan sonra milletimin aydın geçinen kesiminin Aziz Nesin alıntısı peşinde koşup karşı tarafa akılları sıra laf sokma çabasına girmelerine benziyor.Bir insanın kendini diğerinden üstün görmesi nedir Allah aşkına?Bu ellerinde sarılabilicekleri bir şey olmayan insanların sergilediği davranış biçimidir.Nick Hornby’nin bir diğer eseri High Fidelity’de müzik dükkanı işleten Rob ve arkadaşlarının en iyi bildikleri şey olan müziğe sarılmaları gibi.Ellerinde uğruna savaşabilicekleri sadece müzik olunca beğenilerinin uyuşmadığı insanları bilgileriyle ezmektedirler.Yetmediği gibi birbirlerinin bile en iyi müzik listelerine saldırmak ve fütursuzca eleştirmek bu karakterlerin rutini olmuştu.Aklı evvel sinemaseverlerin de bulunduğu nokta burasıdır.Oturduğumuz yerden bir hiç uğruna verdiğimiz savaş işte bunun savaşıdır.
Her defasında Tüketim toplumu olarak addettiğimiz günümüz insanı;eleştirinin ve insanları yermenin kolaydalığına kaçıyor.Bir işi beğenmekten ziyade beğenmemek önem kazandıkça kendi çapımızda dahi olsa iki satırda yapımları ve insanları harcamak günlük rutinlerimizden oluveriyor. Yazdığım satırlardan eleştiriye karşı olduğum algılanmasın.Benim derdim eleştirinin kişisel haklara tecavüze vardığı noktadır.Bu satırları yazmama rağmen zaman zaman ben de haddimi aşan eleştiriler yapıyorum.Bir yapımı beğenmediyseniz ‘beğenmedim’ der ve varsa nedenleri açıklarsınız.”O ne yeaa o da film mi?” demekten ileri gidemiyorsanız da susun ve yerinize oturun.Zira bir yapımı beğenmeyip yapıma ve yapımı beğenenlere sövmek dayanılamaz bir kibir örneğidir.
paylaşım için teşekkürler.
YanıtlaSil