30 Ocak 2024 Salı

American Fiction

Son yıllarda ırkçılık karşıtlığı  #BlackLivesMatters #OscarsSoWhite gibi hareketlerle popülerliğini oldukça arttırdı. Bir şey popüler olmuşsa sermayenin malzemesi olması kaçınılmazdır. Sosyal medyadan edebi içeriklere, tekstil ürünlerinden rap şarkılarına... Ve tabi sinema filmlerinin içeriğinde de bu fikir oldukça yer etti. Irkçılık konusunda farkındalık arttığı için insancıl gözüküyor olabilir. Peki işin aslı öyle mi? Ya bize bunu sermaye güçleri pompalıyorsa? Ya tüm siyahi filmlerde siyahilerin suça bulaşan, rezil bir aile yapısı olan ve sonunda ölen kişilerin olmasını endüstri dikta ediyorsa? İşte bu düşünceye inanan siyahi bir yazarın hikayesini izliyoruz American Fiction'da. 


American Fiction filmi, özellikle Amerikan edebiyat ve sinema dünyasındaki ırkçılık, siyasi doğruculuk gibi temaları eleştiriyor. Film, siyahi bir yazar olan Thelonious Monk Ellison'ın (Jeffrey Wright), ana akım medya ve edebiyat endüstrisinin siyah hikayeleri sadece acı, suç ve yoksulluk üzerinden odaklanarak sınırlandığına ve bu şekilde siyahi yazarların daha edebi, değerli veyahut eğlenceli yapımlarının göz ardı edildiğine dair bir eleştiri getiriyor. Bu eleştirisini tüm yayın evlerini trolleyerek gerçekleştirmek istese de yapımcılar bu troll fikri satın alıyor ve yazarımız "yuh artık" diyerek kendini nihayet ana akıma bırakıyor. Kendince değerli görüşler içeren kitapları satmazken, trollediği hikaye fikri yapımcılar tarafından yüksek fiyatla satın alınıyor. Birbirlerine küfredip bağıran, öldüren, sefalet çeken siyahilerin o klişe hikayesini. 

Film, Pervical Everett'in Erasure adlı romanından yönetmen Cord Jefferson tarafından uyarlanmış. Senaristliğini Master of None, The Good Place gibi dizilerle de kanıtlayan Cord Jefferson'ın yönetmenlik koltuğuna oturduğu ilk film bu. Bir senarist olarak çektiği ilk filmin konusunun, siyahi edebiyatının endüstrinin sınırlamalarıyla çaresiz ve bir bakıma tek bir modele mahkum kaldığı gerçeğini yansıtması bu konunun ne kadar ciddi ve doğru olduğu izlenimi oluşturuyor bende. Her ne kadar bunu dile getirdiği bir açıklamasına denk gelmesem de sinema sektöründe bu despotizme bir senarist olarak maruz kaldığını tahmin edebiliyorum.

Peki günümüzde ırkçılık karşıtı propagandaların gerçek amacından saparak ticari bir araç haline dönüştüğü gerçeği ne kadar doğru?


Yukarıda da yazdığım gibi ilk bakışta ırkçılık karşıtı propagandaların toplumsal adaletin sağlanmasında farkındalık yarattığı düşüncesi oluşabilir. Ancak biraz incelendiğinde birçok örneğin aslında gerçek bir duyarlılıktan ziyade, ekonomik kazanç sağlamaya odaklandığını gözlemleyebiliyoruz. Büyük şirketlerin, yapımcıların, reklam ajanslarının ırkçılık karşıtı mesajlarla ürünlerini pazarlaması hem şirketin itibarını korurken hem de geniş bir müşteri kitlesine ulaşma ve satışlarını arttırmasına olanak sağlıyor.

Sadece siyahiler üzerinden anlatımını yaptığım sermayenin bu gibi vicdanları suistimal ettiği mevzular çokça var. Soykırım, çocuk istismarı, eşcinsellik, hayvan hakları, çevresel olaylar ve niceleri. Ayırt edici özelliklerinden biri, herhangi bir fikir popüler kültürde fazla yer buluyorsa, artık o fikir bir ürüne, o kitle de bir müşteriye dönüşmüştür. Ve bu sadece direkt olarak sermayeyi ilgilendiren konularda değil, siyasette de var. Onca vekil arasında atıyorsun bir siyahi, bir eşcinsel veya azınlıktan birini, hooop oluyorsun demokrat.

Tekrardan filme dönecek olursak, American Fiction bu senenin Oscar ödüllerine 5 dalda aday ve bunlar  En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, En İyi Uyarlama Senaryo ve En İyi Orijinal Müzik ödülleri. Aday olduğu klasmanlara ve diğer adaylara baktığımda bu 5 ödülden biriyle evine döneceğini sanmıyorum. Ama yine de güzel bir komedi, hoş vakit geçirtir. 

23 Ocak 2024 Salı

2024 Oscar Adayları Açıklandı

Merakla beklenen adaylar nihayet açıklandı. En iyi film ve yönetmen dalından daha çok merak ettiğim dal ise Yabancı Dilde En İyi Film dalıydı. Ve o listede görmek istediğim Türk asıllı Alman yönetmen İlker Çatak'ın yönettiği The Teacher's Lounge filmiydi. Ve Kendisi şu an o listede. Listenin geri kalanı bu noktadan sonra benim için ayrıntı olsa da siz buyrun:



En İyi Film

En İyi Yönetmen

  • Anatomy of a Fall - Justine Triet
  • Killers of the Flower Moon - Martin Scorsese
  • Oppenheimer - Christopher Nolan
  • Poor Things - Yorgos Lanthimos
  • The Zone of Interest - Jonathan Glazer

En İyi Uluslararası Film

  • Io Capitano
En İyi Erkek Oyuncu

En İyi Kadın Oyuncu

  • Annette Bening - Nyad
  • Lily Gladstone - Killers of the Flower Moon
  • Sandra Huller - Anatomy of a Fall
  • Carey Mulligan - Maestro
  • Emma Stone - Poor Things

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu

  • Emily Blunt - Oppenheimer
  • Danielle Brooks - The Color Purple
  • America Ferrera - Barbie
  • Jodie Foster - Nyad
  • Da'Vine Joy Randolph - The Holdovers

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu

En iyi Orijinal Senaryo

En İyi Uyarlama Senaryo

En İyi Kurgu

En İyi Sinematografi

  • El Conde
  • Killers of the Flower Moon
  • Maestro
  • Oppenheimer
  • Poor Things

En İyi Görsel Efekt

  • The Creator
  • Godzilla Minus One
  • Guardians of the Galaxy Vol. 3
  • Mission: Impossible - Dead Reckoning Part One
  • Napoleon

En İyi Kostüm

  • Barbie
  • Killers of the Flower Moon
  • Napoleon
  • Oppenheimer
  • Poor Things

En İyi Makyaj / Saç Tasarımı

En İyi Kısa Animasyon

  • Letter to a Pig
  • Ninety-Five Senses
  • Our Uniform
  • Pachyderme
  • War Is Over! Inspired by the Music of John & Yoko

En İyi Orijinal Şarkı

  • The Fire Inside - Flamin' Hot
  • I'm Just Ken - Barbie
  • It Never Went Away - American Symphony
  • Wahzhazhe - Killers of the Flower Moon
  • What Was I Made For? - Barbie

En İyi Orijinal Müzik

En İyi Belgesel

  • Bobi Wine: The People's President
  • The Eternal Memory
  • Four Daughters
  • To Kill a Tiger
  • 20 Days in Mariupol

En İyi Kısa Belgesel

  • The ABCs of Book Banning
  • The Barber of Little Rock
  • Island In Between
  • The Last Repair Shop
  • Nǎi Nai and Wài Pó

En İyi Ses


En İyi Animasyon

  • The Boy and the Heron
  • Elemental
  • Nimona
  • Robot Dreams
  • Spider-Man: Across the Spider-Verse


18 Ocak 2024 Perşembe

Saltburn: Rahatsız edici film

İlk uzun metraj filmi Promising Young Woman ile 3 dalda oscara aday gösterilen ve en iyi özgün senaryo dalında da bu ödülü kucaklayan yönetmen Emerald Fennell' in ikinci uzun metraj filmi Saltburn için ilk başta söyleyeceğim şey kesinlikle şu olur: Midsommar filminden bu yana beni bu denli rahatsız eden sahneler olmamıştı. Ve izleyenlerin geneli de rahatsızlık konusunda hemfikir. O halde, "keyfim yerinde, ağzımın tadı da hoş ama rahatsız edilmek istiyorum" diyenlere buyurun bu filme diyorum.


Bu filme altlık yapılması için şu iki filmin bilinmesi iyi olur.

Birincisi; 1999 yapımı Jude Law, Matt Damon, Cate Blanchett'li kadrosuyla The Talented Mr.Ripley filmi. Tanınmamış sıradan fakir bir adam olan Tom Ripley (Matt Damon), yaşamlarını ve servetlerini kıskandığı zengin adamların hayatına sahip olmak isteyen ana karakterimiz. Dickie (Jude Law) de Ripley'i hayatındaki bazı boşlukları doldurmak için kullanmak isteyen ikinci karakter. Karşılıklı bu çıkar olgusu onları bir oyun oynamaya itmiş ve sonrasında birileri rolüne fena kapılmış ve işin seyri değişmişti.

İkincisi; yönetmenin ilk filmi olan Promising Young Woman. İntikam duygusu üzerine olan bu filmde Cassandra (Carey Mulligan) karakteri, bu intikamları alması için dışsal sebeplere sahipti. Yaşadıkları daha doğrusu kendisine yaşatılanlar buna sebep olmuştu. Dıştan içe akan bir zehrin yeniden dışa vurumuydu ve bu yüzden izleyici gözüyle hak da veriliyordu. 

Şimdi bu iki filmi bir kase kaseye koyup iyice karıştırın ve içerisinden bir tabak alıp önünüze koyun. Şu an için tatlı gözükebilir, o yüzden yemeğimiz bitmedi. Bu tabağa bol miktarda ekşi, acı baharatlar da ekledikten sonra yemeğiniz hazır, adı; Saltburn.

Filmin hikayesine dönelim. Yan karakterleri kenara çekersek film Oxford'da okuyan 2 genci konu ediniyor. Birisi, sosyalleşmekte ve eğlenmekte asla sıkıntı çekmeyen, tüm okulun kendisine hayran ve hatta aşık olduğu Felix Cotton (Jacop Elordi). Diğeri, klişe şekilde benzer resmedilen, fakir ve de asosyal ama çalışkan bir öğrenci olan Oliver Quick (Barry Keoghan). Bir şekilde bir araya gelen bu ikiliden biri bu yakınlaşmayı bir aşk sanırken, diğeri muhtaç olduğu için arkadaşına katlanmak zorunda olduğunu düşünen biri. Film boyunca her iki karakter de sağa-sola, ileriye-geriye gidiyor ama aynı zamanda aynı yöne asla beraber gidemiyor. 

Yaz tatili için zengin ve popüler çocuk olan Felix, bizim fakir ama zeki Oliver'ı filme adını veren Saltburn malikanesine davet ediyor. Normal bir insan olan Felix'in anormal ailesiyle tanışması belki de Oliver'in içindeki o karanlığın açığa çıkmasına neden olan şeydir. Filmin o ana kadar olan masum gençlik hikayesi hissi bir anda kayboluyor. Midsommar filminde ilk intihar olayının yaşandığı sahnedeki şokluk bir yana, biraz da iğrençliğin katıldığı bir "küvet" sahnesi var ki tüm eleştirmenlerce ilk dillendirilen ve en çok rahatsız edilen sahnesi oluyor filmin. En çok diyorum, çünkü bununla da bitmiyor. "Kanlı parmak", "mezar", "gece baskını" diye kodlayacağım, izledikten sonra bu kodlarla neleri kastettiğime anlam verebileceğiniz sahneler de rahatsız eden diğer sahneler olacaktır. Yönetmen bariz şekilde izleyiciyi rahatsız etmek istemiş ve en azından bu 4 sahneden biriyle de dahi olacak olsa bunu başarabilmiş. 

Filmi 3 parçaya ayırıyorum. Parçadan ziyade 3 farklı filme ayırıyorum da diyebilirim. Okul sahnelerinin bulunduğu başlangıç kısmı farklı bir film, absürt Saltburn sahneleri ayrı bir film, genelini kapsayan ve farklı bir olguya dönüştüren son kısmı ise ayrı bir film. Kapanış için daha güzel bir son tercih edilebilirdi. Genel konsepti kapsayan o son kısmı filmin puanını biraz aşağıya çekiyor. Rahatsız edici de olsa Saltburn sahnelerinin bıraktığı his ile sonlandırılması filmi daha başarılı kılacaktı fikrimce.


Film görsel estetiğiyle dikkat çekiyor. Oscar ödüllü "La La Land" filminin görüntü yönetmeni Linus Sandgren, Cotton ailesinin şatafatlı hayatını görselleriyle güzel yansıtmayı başarmış. Absürt yaşantılarını da, renkli hayatlarını da, sahip oldukları lüksü de izleyiciye iyi şekilde aktarım yapabilmiş. 

Tüm filmi bir yana koyup oyunculuğa baktığımızda son yılların yükselen oyuncularından Barry Keoghan'ı filmi güzel şekilde sırtladığını görüyoruz. Yönetmenin karakteri sevmemiz gerektiğini düşündüğü sahnelerde kendini sevdiren, iğrenmemiz gerektiğini düşündüğü kısımlarda da iğrendirmeyi layıkıyla sahneliyor Barry Keoghan. Daha önce oynadığı filmler hep beğendiğimiz filmler olduğu için kendisini ayrıca takip eden bir izleyici kitlesi de oluşturmayı şimdiden başardı. Oynadığı filmlerden bazılarını sayacak olursak; şu sıralar Poor Things filmi vizyonlarda ve ödül gecelerinde dolaşan usta yönetmen Yorgos Lanthimos'un The Killing of a Sacred Deer filmi, daha önce bu blogta yazısını da yazdığım American Animals filmi, Dunkirk ve geçen senenin en sevdiğim filmlerinden olan The Banshees of Inisherin filmi başlıcalarıdır. 

8 Ocak 2024 Pazartesi

81. Altın Küre Ödülleri Sahiplerini buldu

Sinema endüstrisinin en büyük ödülü olan Oscar'ın habercisi konumundaki Altın Küre Ödülleri sahiplerini buldu. En iyi film Oppenheimer seçilirken, yönetmeni Christopher Nolan da en iyi yönetmen ödülünün sahibi oldu. En iyi dizide ise Succession yine bu ödülün sahibi oldu. Bu senenin farklı ve iyi filmlerinden The Anatomy of A Fall hem en iyi senaryo, hem de yabancı dilde en iyi film ödülüne layık görülürken, birçok dalda adaylığı bulunan Barbie filmini sadece en iyi şarkı ödülüyle uğurlamaları ayrıca hoşuma gitti.

Ayrıca Bkz. 2024 Bafta Ödülleri
Listenin tamamı... 



EN İYİ FİLM – Drama

Oppenheimer (Universal Pictures) (KAZANAN)

Anatomy of a Fall (Neon)

Killers of the Flower Moon (Apple Original Films)

Maestro (Netflix)

Past Lives (A24)

The Zone of Interest (A24)


EN İYİ FİLM – Müzikal / Komedi

Poor Things (Searchlight Pictures) (KAZANAN)

Air (Amazon MGM Studios)

American Fiction (Orion Pictures/Amazon MGM Studios)

Barbie (Warner Bros. Pictures)

The Holdovers (Focus Features)

May December (Netflix)

EN İYİ YÖNETMEN

Christopher Nolan, Oppenheimer (KAZANAN)

Bradley Cooper, Maestro

Greta Gerwig, Barbie

Yorgos Lanthimos, Poor Things

Martin Scorsese, Killers of the Flower Moon

Celine Song, Past Lives


EN İYİ SENARYO

Justine Triet, Arthur Harari, Anatomy of a Fall (KAZANAN)

Greta Gerwig, Noah Baumbach, Barbie

Tony McNamara, Poor Things

Christopher Nolan, Oppenheimer

Eric Roth, Martin Scorsese, Killers of the Flower Moon

Celine Song, Past Lives

EN İYİ FİLM – Animasyon

The Boy and the Heron (GKids) (KAZANAN)

Elemental (Walt Disney Studios Motion Pictures)

Spider-Man: Across the Spider-Verse (Sony Pictures Releasing)

The Super Mario Bros. Movie (Universal Pictures)

Suzume (Crunchyroll / Sony Pictures Entertainment)

Wish (Walt Disney Studios Motion Pictures)


EN İYİ FİLM – Yabancı Dilde

Anatomy of a Fall, France (Neon) (KAZANAN)

Fallen Leaves, Finland (Mubi)

Io Capitano, Italy (Pathe Distribution)

Past Lives, United States (A24)

Society of the Snow, Spain (Netflix)

The Zone of Interest, United Kingdom/USA (A24)


EN İYİ ERKEK OYUNCU – Drama

Cillian Murphy, Oppenheimer (KAZANAN)

Bradley Cooper, Maestro

Leonardo DiCaprio, Killers of the Flower Moon

Colman Domingo, Rustin

Barry Keoghan, Saltburn

Andrew Scott, All of Us Strangers


EN İYİ KADIN OYUNCU – Drama

Lily Gladstone, Killers of the Flower Moon (KAZANAN)

Annette Bening, Nyad

Sandra Hüller, Anatomy of a Fall

Greta Lee, Past Lives

Carey Mulligan, Maestro

Cailee Spaeny, Priscilla


EN İYİ KADIN OYUNCU – Müzikal / Komedi

Emma Stone, Poor Things (KAZANAN)

Fantasia Barrino, The Color Purple

Jennifer Lawrence, No Hard Feelings

Natalie Portman, May December

Alma Pöysti, Fallen Leaves

Margot Robbie, Barbie


EN İYİ ERKEK OYUNCU – Müzikal / Komedi

Paul Giamatti, The Holdovers (KAZANAN)

Nicolas Cage, Dream Scenario

Timothée Chalamet, Wonka

Matt Damon, Air

Joaquin Phoenix, Beau Is Afraid

Jeffrey Wright, American Fiction


EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU

Robert Downey Jr., Oppenheimer (KAZANAN)

Willem Dafoe, Poor Things

Robert De Niro, Killers of the Flower Moon

Ryan Gosling, Barbie

Charles Melton, May December

Mark Ruffalo, Poor Things


EN İYİ YARDIMCI KADINOYUNCU

Da’Vine Joy Randolph, The Holdovers (KAZANAN)

Emily Blunt, Oppenheimer

Danielle Brooks, The Color Purple

Jodie Foster, Nyad

Julianne Moore, May December

Rosamund Pike, Saltburn


EN İYİ ORİJİNAL ŞARKI

“What Was I Made For?” Barbie, Music and lyrics by Billie Eilish O’Connell, Finneas O’Connell (KAZANAN)

“Addicted to Romance,” She Came to Me, Music and lyrics by Bruce Springsteen

“Dance the Night,” Barbie, Music and lyrics by Mark Ronson, Andrew Wyatt, Dua Lipa, Caroline Ailin

“I’m Just Ken,” Barbie, Music and lyrics by Mark Ronson, Andrew Wyatt

“Peaches,” The Super Mario Bros. Move, Music and lyrics by Jack Black, Aaron Horvath, Michael Jelenic, Eric Osmond, John Spiker

“Road to Freedom,” Rustin, Music and lyrics by Lenny Kravitz


EN İYİ ORİJİNAL MÜZİK

Ludwig Göransson, Oppenheimer (KAZANAN)

Jerskin Fendrix, Poor Things

Joe Hisaishi, The Boy and the Heron

Mica Levi, The Zone of Interest

Daniel Pemberton, Spider-Man: Across the Spider-Verse

Robbie Robertson, Killers of the Flower Moon


EN İYİ TELEVİZYON DİZİSİ – Drama

Succession (HBO/Max) (KAZANAN)

1923 (Paramount+)

The Crown (Netflix)

The Diplomat (Netflix)

The Last of Us (HBO/Max)

The Morning Show (Apple TV+)


EN İYİ TELEVİZYON DİZİSİ – Müzikal / Komedi

The Bear (FX) (KAZANAN)

Abbott Elementary (ABC)

Barry (HBO/Max)

Jury Duty (Amazon Freevee)

Only Murders in the Building (Hulu)

Ted Lasso (Apple TV+)


EN İYİ TELEVİZYON MİNİ DİZİSİ

Beef (Netflix) (KAZANAN)

All the Light We Cannot See (Netflix)

Daisy Jones & the Six (Prime Video)

Fargo (FX)

Fellow Travelers (Showtime)

Lessons in Chemistry (Apple TV+)


EN İYİ KADIN OYUNCU - TV DİZİSİ – Drama

Sarah Snook, Succession (KAZANAN)

Helen Mirren, 1923

Bella Ramsey, The Last of Us

Keri Russell, The Diplomat

Imelda Staunton, The Crown

Emma Stone, The Curse


EN İYİ ERKEK OYUNCU - TV DİZİSİ – Drama

Kieran Culkin, Succession (KAZANAN)

Brian Cox, Succession

Gary Oldman, Slow Horses

Pedro Pascal, The Last of Us

Jeremy Strong, Succession

Dominic West, The Crown


EN İYİ KADIN OYUNCU - TV DİZİSİ – Müzikal / Komedi

Ayo Edebiri, The Bear (KAZANAN)

Rachel Brosnahan, The Marvelous Mrs. Maisel

Quinta Brunson, Abbott Elementary

Elle Fanning, The Great

Selena Gomez, Only Murders in the Building

Natasha Lyonne, Poker Face


EN İYİ ERKEK OYUNCU - TV DİZİSİ – Müzikal / Komedi

Jeremy Allen White, The Bear (KAZANAN)

Bill Hader, Barry

Steve Martin, Only Murders in the Building

Jason Segel, Shrinking

Martin Short, Only Murders in the Building

Jason Sudeikis, Ted Lasso


EN İYİ KADIN OYUNCU - TV

Ali Wong, Beef (KAZANAN)

Riley Keough, Daisy Jones & the Six

Brie Larson, Lessons in Chemistry

Elizabeth Olsen, Love & Death

Juno Temple, Fargo

Rachel Weisz, Dead Ringers


EN İYİ ERKEK OYUNCU - TV

Steven Yeun, Beef (KAZANAN)

Matt Bomer, Fellow Travelers

Sam Claflin, Daisy Jones & the Six

Jon Hamm, Fargo

Woody Harrelson, White House Plumbers

David Oyelowo, Lawmen: Bass Reeves


EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU - TV DİZİSİ 

Elizabeth Debicki, The Crown (KAZANAN)

Abby Elliott, The Bear

Christina Ricci, Yellowjackets

J. Smith-Cameron, Succession

Meryl Streep, Only Murders in the Building

Hannah Waddingham, Ted Lasso


EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU - TV DİZİSİ 

Matthew Macfadyen, Succession (KAZANAN)

Billy Crudup, The Morning Show

James Marsden, Jury Duty

Ebon Moss-Bachrach, The Bear

Alan Ruck, Succession

Alexander Skarsgard, Succession


EN İYİ STAND-UP KOMEDİ PERFORMANSI - TV

Ricky Gervais, Ricky Gervais: Armageddon (KAZANAN)

Trevor Noah, Trevor Noah: Where Was I

Chris Rock, Chris Rock: Selective Outrage

Amy Schumer, Amy Schumer: Emergency Contact

Sarah Silverman, Sarah Silverman: Someone You Love

Wanda Sykes, Wanda Sykes: I’m an Entertainer

5 Ocak 2024 Cuma

Totem

Meksika'nın bu seneki Oscar adayı, genç yönetmen Lila Aviles'in ikinci uzun metraj filmi olan Totem oldu. Yönetmen bu filminde bizleri ölmek üzere olan kanserli bir babaya, bir eşe, bir kardeşe, bir oğula yapılan doğum günü partisi görünümlü bir veda partisine davet ediyor. 


İlk olarak Berlin Film Festivalinde gösterilen Totem filmi, kansere yakalanan sanatçı bir gencin (Tona) çevresinde yaşananları, yine çevresindekilerin perspektifiyle izleyicisine sunuyor. Ve bunu da daha çok Tona'nın 7 yaşındaki kızı Sol üzerinden yapıyor. Ölüme yaklaşan yolculuğunda her ne kadar kendisinin doğum günü partisi için toplanmış bir aile varsa da, çoğunlukla arka plana bırakılmış ve bir odaya kapatılmış haliyle yalnızdır Tona. 

Tona'nın kanser hastalığı, ailenin bir araya gelme çabasını da ortaya çıkarıyor. Çabalar yine dışavurumda gözükse de karakter içlerinde yine bireysellik ön plana çıkıyor. Karakterlerin, bulundukları dünyadan kaçış için daha mahrem olan banyolarda saklanmaları ve uzun vakit geçirmelerinin sebebi de bu olsa gerek. Filmde uzun süreli çekimler sıkça bulunmakta. Bunun başlıca sebepleri ailenin gerginliklerini, duygusal yönleri daha iyi aktarmak. Ve bunu birçok karaktere geçiş yaparak yapması da izleyiciden kendine uygun karakteri ve dolayısıyla olay anında bürüneceği duyguyu seçmesini istiyor. 

Filmin eleştirecek kısmına gelecek olursam, dişe dokunur bir olayın eksikliği göze çarpıyor. Tüm filmi karakterlerin duygusal deneyimleri etrafında şekillendirmeyi denemek için daha iddialı olmak gerekiyor. Yetersiz kalındığı durumda birkaç olayın patlatılması elzem gibi geliyor. Film uzun bir süre giriş kısmında takılı kalmış, 'birazdan gelişme kısmına geçiş yapılır herhalde' beklentisiyle filmin sonuna varılmış. İzlenmeli mi peki? Listemde bekleyen filmlere bakacak olursam bunu biraz erken izlemişim diye diğerlerine haksızlık ettiğimi düşünüyorum. Biraz daha bekleyebilirdi listede.