Hem If 2009 hem de Oscar tahminleri konularında bu filmden az da olsa bahsetmiştim. Ayrı bir konu açıp bahsetmemem ayıp kaçar diye düşündüm.
1950lerin Americasında; paltolu-şapkalı, ofiste çalışan ve sekreterleriyle yatan , üzerine de zipposuyla yaktığı sigarısını içen erkeklerden oluşan bu dönemde; geçen bir Amerikan aile dramı diyebiliriz belki de özetle. Ama olanlar bundan fazlasını oluşturuyor. En basitininden 1997de çekilen 11 oscarlı Titanic filminin bu iki aşığı tekrardan aynı sahnede (aynı filmden Kathy Bates da var, eklemezsek ayıp olur). Bu iki eski sevgiliyi bir araya getiren ise Kate Winslett'ın yeni sevgilisi, hatta kocası, Sam Mendes, filmin de yönetmenidir ayrıca.
Bu girişten sonra gelgelelim filme. "Genç Wheeler çifti" namıyla Frank - April çifti, dıştan bakıldığında, hatta çevresindekilere de sorulduğunda, yaşadıkları Revolutionary Road ' un en mutlu-uyumlu çifti olduğu izlenimi oluşuyor. Ama aslolan bundan ibaret değildir. Bunu çiftimize farkettiren ise John Givings adlı psikolojik bir hastadır. Nedense filmde kişi aklını yitirdikçe daha sağlıklı düşünmeye, bazı şeylerin farkına daha rahat varıyor gibi bir izlenim oluşuyor. Hepten deli olan John Givings bu farkındalıklardan başından beri haberdar iken, ara ara psikopata bağlayan April da gerçeği kabul kabulleniyor. Kabullenemeyenler ise filmde akli dengesi sağlıklı olan kişilerden oluşuyor. Sam Mendes'in neden bu konuda bir film çektiği anlaşılıyor bu noktada. American Beauty filminde de american aile düzenine içten içe veryansınlar edişini bu filmde de sürdürüyor. Her iki filmde de fikirsel olarak benzerliklerin dışında karakter olarak da benzerlikler var.
Filmde içten içe biriken öfkelerin zamanla dışarı fışkırdığı yerler vardır ki bunlardan biri de filmin başındaki tartışmalarıdır. (Bu tartışmaya kadar izlesem mi izlemesim mi düşüncemi ortadan kaldırmaya yetecek kadar kaliteli bir tartışma olmuştur kendileri kanımca :)
Diğer güzel sahneleri ise mahallemizin delisi John Givings' ın bulunduğu sahnelerdir. Buralarda film kendi fikrini sergilerken, Michael Shannon da oyunculuğunu bizlere sunuyor. Kendisinin oscar almasını dilerdim ama The Dark Knight filminin Joker'ine takıldı. Ki izlerseniz filmi siz de farkedeceksiniz, Michael Shannon'un canlandırığı John Givings karakterinde biraz Joker'i bulacaksınız. Yemek masasındaki konuşmasını "what happened?" deyişinde, Joker'in masa başında mafya üyelerine yaptığı konuşması hatırlayacaksınız gibime geliyor. Bu bi sahne çalımı mı, yoksa karakteri benzetme çabası mı bilmiyorum ama her ne ise çok yerinde olmuş.
Richard Yates' in kitabından uyarlanan ve American Beauty' nin yönetmeni Sam Mendes tarafından çekilen Revolutionary Road 27 Şubat tarihinde "Hayallerin Peşinde" adıyla Türkiye'de gösterime girecek, duyrulur.
1950lerin Americasında; paltolu-şapkalı, ofiste çalışan ve sekreterleriyle yatan , üzerine de zipposuyla yaktığı sigarısını içen erkeklerden oluşan bu dönemde; geçen bir Amerikan aile dramı diyebiliriz belki de özetle. Ama olanlar bundan fazlasını oluşturuyor. En basitininden 1997de çekilen 11 oscarlı Titanic filminin bu iki aşığı tekrardan aynı sahnede (aynı filmden Kathy Bates da var, eklemezsek ayıp olur). Bu iki eski sevgiliyi bir araya getiren ise Kate Winslett'ın yeni sevgilisi, hatta kocası, Sam Mendes, filmin de yönetmenidir ayrıca.
Bu girişten sonra gelgelelim filme. "Genç Wheeler çifti" namıyla Frank - April çifti, dıştan bakıldığında, hatta çevresindekilere de sorulduğunda, yaşadıkları Revolutionary Road ' un en mutlu-uyumlu çifti olduğu izlenimi oluşuyor. Ama aslolan bundan ibaret değildir. Bunu çiftimize farkettiren ise John Givings adlı psikolojik bir hastadır. Nedense filmde kişi aklını yitirdikçe daha sağlıklı düşünmeye, bazı şeylerin farkına daha rahat varıyor gibi bir izlenim oluşuyor. Hepten deli olan John Givings bu farkındalıklardan başından beri haberdar iken, ara ara psikopata bağlayan April da gerçeği kabul kabulleniyor. Kabullenemeyenler ise filmde akli dengesi sağlıklı olan kişilerden oluşuyor. Sam Mendes'in neden bu konuda bir film çektiği anlaşılıyor bu noktada. American Beauty filminde de american aile düzenine içten içe veryansınlar edişini bu filmde de sürdürüyor. Her iki filmde de fikirsel olarak benzerliklerin dışında karakter olarak da benzerlikler var.
Filmde içten içe biriken öfkelerin zamanla dışarı fışkırdığı yerler vardır ki bunlardan biri de filmin başındaki tartışmalarıdır. (Bu tartışmaya kadar izlesem mi izlemesim mi düşüncemi ortadan kaldırmaya yetecek kadar kaliteli bir tartışma olmuştur kendileri kanımca :)
Diğer güzel sahneleri ise mahallemizin delisi John Givings' ın bulunduğu sahnelerdir. Buralarda film kendi fikrini sergilerken, Michael Shannon da oyunculuğunu bizlere sunuyor. Kendisinin oscar almasını dilerdim ama The Dark Knight filminin Joker'ine takıldı. Ki izlerseniz filmi siz de farkedeceksiniz, Michael Shannon'un canlandırığı John Givings karakterinde biraz Joker'i bulacaksınız. Yemek masasındaki konuşmasını "what happened?" deyişinde, Joker'in masa başında mafya üyelerine yaptığı konuşması hatırlayacaksınız gibime geliyor. Bu bi sahne çalımı mı, yoksa karakteri benzetme çabası mı bilmiyorum ama her ne ise çok yerinde olmuş.
Richard Yates' in kitabından uyarlanan ve American Beauty' nin yönetmeni Sam Mendes tarafından çekilen Revolutionary Road 27 Şubat tarihinde "Hayallerin Peşinde" adıyla Türkiye'de gösterime girecek, duyrulur.
sanırım 2 hafta içinde burada da vizyona girecek, merakla bekliyorum.
YanıtlaSilsevdim ben. tanıdığım hikaye, leonardo'yu role tam oturtamadım, deli dahinin diyalogları iyiydi, sonu da önden tahmin edilse de iyiydi o a.
YanıtlaSil