29 Mart 2009 Pazar

Ferzan Özpetek Filmleri ve Müzikleri (Bölüm 1)

Birdenbire yenilenir hayat,
Beklemeden birdenbire yağmur yağar.
Güneş açar,
Açar birdenbire.
Aşk gelir alıp gider,
Alıp gider seni.
Güneş açar,
Açar birdenbire.
(*) Yasemin Sannino-‘Birdenbire’



Ferzan Özpetek’in tüm filmlerini herhalde Yasemin Sannino’nun Le Fate Ignoranti (Cahil Periler) filmi için yazdığı ‘Birdenbire’ şarkısı özetler. Her şey bir anda olur ve her şey bir arada bulunur. Aşk, kızgınlık, ölüm, eşcinsellik, arkadaşlık, aldatma, evrensellik, özgürlük... Bütün dünya sanki küçülmüştür; fakat dünyanın küçüldüğüne bakmayın; çünkü dünya esasında çoğalmıştır. Herkeste bu küçülen dünyadan bir adet vardır bu filmlerde ve herkes bu küçük dünyaların kahramanlarıdır; bu dünyalar birbirlerine duygularla, düşüncelerle bağlıdır. Ferzan Özpetek de filmlerinde artık görmekten uzaklaştığımız ya da görmek istemediğimiz bu saydam bağı bize sunar. O zaman buyrun müziklerle Ferzan Özpetek’in sunduğu bu saydam bağı görmeye çalışalım.


1959 yılında İstanbul’da doğan Ferzan Özpetek; 1976 yılında, Roma’daki La Sapienza Üniversitesi’nde Sinema Tarihi öğrenimi yapmak üzere İtalya’ya gider. Bu eğitiminden sonra Accademia Navona’da ve Accademia d’Arte Drammatica’da sanat tarihi ve kostüm dersleri alır. Bunun ardından birkaç tiyatro oyununda asistanlık yapar ve 1997 yılına geldiğimizde Cannes Film Festivali’ne katılan, Alessandro Gassman, Francesca D’Aloja, Mehmet Günsur, Şerif Sezer, Halil Ergün, Necdet Mahfi Ayral gibi sinema sanatının büyük oyuncularının yer aldığı ilk filmi olan ‘Hamam’ ı çeker. Film, Ferzan Özpetek’in diğer filmleri için de bir temel ve ipucu şeklindedir. Filmde İstanbul’da yaşayan teyzesinin öldüğünü ve kendisine miras olarak bir hamam bıraktığını öğrenen, evlilik hayatında sorunlar yaşayan başarılı mimar Francesco’nun İtalya’dan İstanbul’a geldikten sonra yaşadığı duygusal karmaşalar ve Mehmet adlı gençle olan ilişkisine değinmiştir Ferzan Özpetek. Filmin soundtrack albümünde yer alan parçalar;


1. Hamam
2. İlk Uyku
3. Mahalle
4. Gece Ziyareti
5. İptal
6. Dünya
7. Gizli Zaman
8. Bu Akşam Bütün Meyhanelerini Dolaştım İstanbul’un
9. İkinci Mektup
10. Disiu
11. Omuzdaki El
12. Tavla
13. Hastane
14. Francesco’nun Sonu
15. Sadaka
16. İstanbul Uyurken


Filmin şarkılarında gerek Türk-İtalyan oyuncularının bir arada olması, gerekse ‘Hamam’ ın kilit nokta olması zaman-mekanı Şarklaştırarak geleneksel doğu müzikleri ve Türk Sanat Müziği tarzı melodiler kullanılmıştır. Perküsyon ve elektronik tınılarla müzikler Şark (Doğu)’ın filmlerde izlediğimiz ya da düşlediğimiz egzotik bedenine bürünmüş. Türk, İtalyan ve Asya geleneksel müzik tınıları arka planda kullanılmış.


Hamam filminin ardından 1998 yılına geldiğimizde Ferzan Özpetek ikinci filmi olan ‘Harem Suare’nin çekimlerine başlar ve film 1999 yılında gösterime girer ve Hamam gibi Cannes Film Festivali’nde de sinema seyircisiyle buluşur. Büyük bir gişe başarısı gösterir ve eleştirmenlerden tam not alır. Başrollerini Marie Gillain, Alex Descas, Serra Yılmaz, Haluk Bilginer, Pelin Batu ve Başak Köklükaya gibi Türk-İtalyan oyuncularının paylaştığı Harem Suare’de bir paşanın Kahire’deki bir köle tüccarından satın aldığı ve Padişah II. Abdülhamit’e hediye ettiği İtalyan asıllı cariye Safiye’nin padişahın gözdesi oluşu, Harem Ağaları’ndan Nadir Ağa ile olan aşkı ve Kanuni Esasi ile harem sistemine son verilişinin cariyeleri etkilediği anlatılıyor ve Harem kurumu sorgulanıyor. İlk filminde olduğu gibi Şark (Doğu) açısından geleneksel, sembolik ve egzotik bir mekan olan haremi anlatan bu filmin müzikleri Ferzan Özpetek’in Hamam filminde de çalıştığı Pivio ve Aldo De Scazi’ye ait. Filmin müziklerinde Pivio ve Aldo De Scazi ve Harem mekanının etkisiyle yine perküsyon ritmleri ağırlıklı egzotik melodiler mevcut.


Ve yıl 2000. Ferzan Özpetek’in İtalya’da gösterimde olduğu haftalar boyunca en fazla izlenen film olan ve benim de favori filmim olan Le Fate Ignoranti (Cahil Periler) gösterime girer. Filmde Hamam filminde olduğu gibi eşcinsel bir ilişkiye ve bunun ardından yaşananların sonucu olarak gelişen ilişkilerde aşkın salt erkek-kadın arası çekimin olmadığını ve hayattaki her şeye, her insana karşı aşk duygusu duyulabileceğine değinir Ferzan Özpetek. Başrollerini Margherita Buy, Stefano Accorsi, Serra Yılmaz, Gabriel Garko ve Erika Blanc’ın paylaştığı filmin müzikleri Ferzan Özpetek’in gelecek yıllarda da çalışmaya başlayacağı Andrea Guerra’ya ait. Andrea Guerra’nın hazırlamış olduğu tema parçası Le Fate Ignoranti (Cahil Periler) filmin başlangıcında Ferzan Özpetek’in yaratmış olduğu gizemler ve maskelerle dolu dünyaya giriş için ideal bir başlangıç, filmin sonunda karakterler arasında oluşan ilişki bağını ve filmin kurgusundaki gelişmeyi tek kelimeyle özetleyen Yasemin Sannino’nun seslendirdiği ‘Birdenbire’ parçası ise filmin akılda kalıcılığını ve klasikleşmesini daha da pekiştiriyor.

Yazının devamı:
Ferzan Özpetek Filmleri ve Müzikleri (Bölüm 2)


KONUK YAZAR: CAPOUPASCAP

26 Mart 2009 Perşembe

Neyin Var Anlatacak?


"Hep siz konuştunuz, bize hiç söz hakkı verilmedi"
denmesin için artık blogun sayfaları sizlere de açık.


Sinema ile alakalı düşüncelerinizi, film eleştiri ve yorumlarınızı, oyuncu ya da film tanıtımınızı, tüm bunların dışında burada yayınlanmasını istediğiniz, bizimle paylaşmak istediğiniz bir konuyu bize yollayın, yayınlayalım.

  • "Sadece sinema mı?"

Değil tabii ki de. Kültür/Sanat dalı içersinde yorumlayabileceğimiz her türlü yazı olabilir. Bunun haricinde Gündem yazıları olabilir. Ve tabii ki de yazıların karşı görüşleri rencide edici bir tutumu olmaması şartıyla.

  • "Bana ne faydası olacak ?"
Bunun hem bloga hem de yazıyı yazana katkısı olacağını düşünüyoruz. Blog olarak, hem okuyucularla sürekli bir iletişim halinde olmamızı sağlayacak; hem de sizin blogunuzda, yeterli sinema okuyucusuna ulaştığını düşünmediğiniz fikirlerinizi, burada hedef kitleye sunabilme imkanı doğacak.

Ve aynı zamanda blogun hediye bilet ve etkinlik davetiyesi gibi durumlarda öncelik Konuk Yazar'lara tanınacak, onlara sunulacak.

  • "Peki nasıl olacak?"

Yazılarınızı ilgili mail adresimize yollayın, yazınızın altına da adınızı ( nick kullanmak isteyenler kullanabilirler tabi ki de) ve varsa blog adresinizi yazın ki sizinle ilgilenenleri kaynağına, yani size ulaştırma şansımız olsun.


Şimdi soruyoruz sana ey okuyucu !
Neyin var anlatacak ?

mail : sigarayaniklari@windowslive.com


-----------------------------------------
Yayınlanan Konuk Yazar Yazıları :

Ferzan Özpetek Filmleri Ve Müzikleri (Bölüm 1)
(Konuk Yazar : Capoupascap )


Festival Günlüğü # 2
= JUNGFRUKÄLLAN
( Konuk Yazar : Cem )

Festival Günlüğü # 7 La Belle Personne
( Konuk Yazar : Capoupacap )

Festival Günlüğü # 8 Control Alt Del
( Konuk Yazar : Kard )

Festival Günlüğü # 14 / Opium War
( Konuk Yazar : cem )

Turtles Can Fly
( Konuk Yazar : Kübra )

Léon
( Konuk Yazar : Gökhan Yıldız )

Bağımlı Bir Tutkusuzluğun Dönüşümü
( Konuk Yazar : Doğu Dost Onural )

Ferzan Özpetek Filmleri Ve Müzikleri (Bölüm 2)
(Konuk Yazar : Capoupascap )

The Fall
( Konuk Yazar : ÖzbeÖz )

23 Mart 2009 Pazartesi

28. İstanbul Film Festivali


Beyoğlu yeniden canlanıyor. Hep canlıydı ama nedense festival günleri ayrı bir heyecanı ve tadı oluyor. İstanbul - Film - Festival kelimelerini bir araya koyup da bize şenlik yaşatan organizasyon olan İstanbul Film Festivalinin 28. si 4-19 Nisan tarihlerinde bizlerle olacak. 200 adet film-belgesel 7 Farklı sinemada gösterilecek. Ve bu sinemalar arasında 2 film birden sloganıyla ün yapmış tarihi erotik film sineması Rüya da var. Geçmişte içine girmeye korkanlar merak ediyorlarsa buyurup artık girebilirler:)
Biraz festivalden bahsedeyim.


Bu sene 23 katogride toplam 202 film gösterilecek. Uluslararası yarışmada 13, ulusal yarışmada 14 film yarışacak. Yeni yarışma olarak da "Sinemada İnsan Hakları" var. Burda da 10 film yarışacak. Bu sene yeni bir kategori olarak "Gümüş Ülke, Altın Sinema: Arjantin" de Arjantin filmleri var.

Festival; film gösterimlerini, festival ödüllerini, yarışmaları ve etkinliklerin tamamını kapsıyor. Etkinlikler içerisinde sinema dersi, söyleşiler, parti ve konserler, kısafilm gösterimleri olacak. Filmlere gelecek olursak, Fransız filmleri diğer ülkelerinkine göre biraz fazla durmakta ve bu da bu ülkenin sinemasını sevenler için iyi bir haber. Filmlerden bahsetmek istemiyorum. Çoğu hakkında da bilgi sahibi değilim açıkcası ama bir kaç tavsiyem de olmayacak değil.

Ama önce BİLET FİYATLARI'nı kontrol ediniz.
Günlerine ve seanlarına bakmak için de FİLM LİSTESİ ve FİLM ÇİZELGESİ.
Şu duyuru da önceden okunmalıdır. O duyuru bu duyuru.



SUMMER ( Yaz): 2008 yapımı ingiliz filmi. Ana karakterin çocukluk döneminin geçtiği yere gidip geçmişiyle yüzleşmesini anlatıyor. ve karakterimizin adı da Shaun olunca direk izlenebilir diyebilirim:)

L'HEURE D'ÉTÉ (Yaz Saati): Demonlever'in yönetmeni Olivier Assayas'ın 2008 yapımı filmi. Karmaşık bir yapıya sahip olsa da Demonlever'in yanında daha bi yumuşak kaçacagını düşünüyorum. Juliette Binoche 'nin de bu filmde oynadığını belirtmeden geçmek istemem.


ALİ'NİN SEKİZ GÜNÜ : Monoton bir hayata sahip bakkal Ali'nin içinde; mahallesine, dolayısıylada hayatına Zeynep'in taşınmasıyla ufak kıpırtılar oluşur ve platonik bir aşka dönüşür. Ve başlar Zeynep'i takip etmeye, ettikçe kendi yalnızlığını anlamaya. Önceki filmlerinde kaybedenleri oynayan Yazgı filminden Serdar Orçin ve Kader filminden Ufuk Bayraktar'ı bir araya getirmesi bile yeterli benim için. izlemeyeliz he Hacito, ne dersin :)

FORASTERS (Yabancılar) : "Morir o no" (ölmek veya ölmemek) filmi daha önce istanbul film festivalinde gösterilen ispanyol yönetmen Ventura Pons' un 2008 yapımı filmi Yabancılar'da bir ailenin iki farklı olaya karşı olan duygularını ve o olaylardan ötürü oluşan yabancılaşmayı anlatıyor.

HAYAT VAR : Reha Erdem 'in son filmi olan Hayat Var önce vizyona girecek ardından da festivalde gösterilecek. Nerede izleyeceğinizin kararını da siz verin.

BOUND FOR GLORY (Şöhret Yolunda) : Sevdiğim ve çokca da seveni bulunan usta şarkıcı Bob Dylan' ın kendisinden etkilendiği hatta onun yolunu takip ettiği efsanevi folk şarkıcısı Woody Guthrie'nin yaşamını konu alan 1977 yapımı bir ABD filmi. Müzik severlere ,özellikle de folk müzik sevenlere, duyrulur.

8.th WONDERLAND (8. Harikalar Diyarı) Dünya çapında sıradan insanların internet üzerinden sanal bir devlet kurmasıyla alakalı ilgi çekici konusu olan bir film. "Kusursuz derecede örgütlü ama var olmayan bir ülkeyle nasıl savaşılır?" sloganı ile verilmiş İKSV sitesinde. Demokrasi ve devlet anlayışımıza farklı bir bakış açısı var sanırım.


9.99 Etgar Keret'in kısa hikâyelerinden uyarlanmış bir stop-motion animasyon filmi. Yaşamın ve mutluluğun post-modern anlamıyla alakalı bir komedi cümlesiyle ilgimi çekti. Belki sizin de ilginizi çeker.


APPALOOSA ( Kanun Benim ) : Sinemada artık western filmi bulmak zorlaştı. Bu ihtiyacımızı giderecek bir film. Oyuncu kadrosunda Viggo Mortensen veRenée Zellweger'in yanısı filmin yönetmenliğini yapan usta oyuncu Ed Harris de bulunuyor.


THEY SHOOT HORSES, DON'T THEY? (Geçen yıl kaybettiğimiz Sydney Pollack anısına yönetmenin 1969 yılında çektiği filmi de festivalde bulabiliriz.



CANKURTARAN İSTANBUL Yeni Türk Sineması segmentinte gösterilen deneysel bir türk filmi. Aynı film içinde 4 farklı film ve her birinin ritmi ve hikaye akışı farklı...



ELDORADO Gerçek bir olaydan yola çıkan absürt-komedi filmi Belçikanın 2009 yılı oscar adayı. Genç bir adamın hırsızlık yaparken yakalanması üzerine soyduğu yerin sahibiyle arasında başlayan dostluktan bahsediyor.



JOHNNY MAD DOG (Kuduz Köpek Johnny) Kara kıtada yaşanan insanlık dramıyla alakalı bir film. Gerçek hayatta askerlik yapmış çocukların canlandırdığı asker-çocuklar üzerinden bir milletin dramını gözler önüne seriyor.



LOS BASTARDOS (Piçler) Amerikadaki göçmenler hakkında bir film. Ağır-aksak ilerleyen çarpıcı filmlerden biri.



SÜT Semih Kaplanoğlunun "Yusuf Üçlemesi"nin Yumurtadan sonra ikinci filmi Süt. Bu sefer yusufun gençliğine tanık oluyoruz. Merakla beklediğimiz filmlerden bir diğeri .



SHIRIN Belki de festivalin en ilginç filmi. Bir İran filmi. Efsanevi Hüsrev ile Şirin'in sinemaya aktarılmış halini izleyen sinemadaki insanların kah gülerken kah ağlarken portrelerine yer verilmiş bir film. Sonuna kadar sadece izleyicilere odaklanan filmde arkadan da hikayeyi dinleyebiliyoruz.

ABSURDISTAN : Antalyanın bir köyündeki olaydan esinlenmiş, masalsı bir anlatıma sahip komedi bezeli bir film. Köye gelen suyun kesilmesinden sonra erkeklerin buna duyarsız kalmasına sinirlenen kadınlar, ellerinde büyük bir silahın oldugunu keşfederler. Bu silahın adı amiyane tabirle sex'tir.

TULPAN Son zamanlarda yükselişe geçen Kazakistan sinemasından bol ödüllü ve konusuna bakıldığnda oldukça eğlenceli görünen bir komedi filmi. Asa, Tulpan'la evlenmek istemektedir. ancak Tulpan, kulakları büyük diye Asa'yı istemez.

LÅT DEN RÄTTE KOMMA IN ( Gir Kanıma ) : isveç yapımı olan bu korku filmini ne kadar aradıysam da bulamamıştım bir türlü. Ben onun ayağına gitmeden o geldi ayağıma. Fantezi-komedi diye kategori edebileceğimiz film IMDB'de de oldukça değer görmekte. istersen sen de bak.

DEN DU FRYGTER ( Korkma Benden) : Favori filmlerimden Ademin Elmaları'nın yönetmeni Thomas Jensen'in senaristliğini yaptığı ve yine Ademin Elmaları filminin başrol oyuncusu Ulrich Thomsen'in oynadığı bir Danimarka filmi. izlenmezse ayıp olur:)

KOLME VIISASTA MIESTÄ (üç Bilge Adam) : "Bir noel gecesi biraraya gelen 3 anti-kahraman erkekliğin yüzkarası olduklarını anlatırlar ve bir yandan da bir Noel mucizesinin gerçekleşmesini umarlar."

LOFT (Çatı Katı) : Evli beş erkeğin, kaçamak yapmak için tuttukları çatı katında buldukları genç bir kadın cesedi ile oluşan şüpheler ve olaylar zinciri. Gece Yarısı kuşağında gösterileceği için öğrenciler tarafından pek bi rağbet görmeyecek sanırım.

GÖLGESİZLER : Ümit Ünal tarafından, Hasan Ali Toptaş'ın romanından uyarlanmış bir film. Sinemada izlenmemişse festival ortamında izlenmesi tavsiye olunabilir.



Burda kıyıda kalmış bir kaç filme değinmek istedik. Siteye ilk girdiğinizde gözümüze çarpan galalardan falan bahsetmedik. Ama 202 film arasında muhakkak gözden kaçırdıklarımız olmuştur. Bu konuda da tavsiyelere açığız.

19 Mart 2009 Perşembe

Gemide : "Düzen Bozuluyor Kamil, Dikkatli Olmak Lazım"


"Bir memleket gibidir gemi. Her şey düzenli ve kontrol altında olmalıdır. Kaidelere uyulmalıdır, kanunlara, nizamlara.. Ben de bu memleketin başbakanı gibiyim mesela. Her şey benden sorulur. Denize çıktınmıydı, bu küçücük gemi bi memleket gibi oluverir. Aslında bir başbakandan daha çok görevim var. Çünkü onun bakanları var, adamları var, falanı var filanı var. Benim yok. Bu gemide güvenlik de eğitim de sağlık da eğlence de benden sorulur."




Kaptanın da filmin başında bahsettiği gibi gemi onlar için ayrı bir devlet gibiydi. Düzeni ve kontrolü sağlamak da kaptan ve mürettebatın işiydi. İçtikçe acıkan, acıktıkça içen, içtikçe tekrar gerilen bir mürettebata sahip olsalar da iyi-kötü düzen devam etmekteydi. Taa ki o gemiye bir kadın sızana kadar.

"Şu küçücük gemide niye düzen bozuluyo be Kamil? Hee niye? Bi kız vardı, noldu?"

Yaratılışın başında dünya düzenliydi. Tek bir cins vardı, adam diye isimlendirildi, ilk adamın Adem oluşundan ötürü. Daha sonra "bu kadar düzen fazla iyi değil" diye düşünülmüş olacak ki ikinci bir cins yaratıldı. Ve onlar da kadın olarak adlandırıldı. Kadının yaratılışı değil tam olarak bu kaosu var eden, karşılıklı iki cinsin birbirine olan ihtiyac koşullarıydı asıl neden.

Tam da bu noktada Gemi'ye bir kadın girmiştir artık. O vakte kadar, kendi içerisinde adaletli ve düzenli yönetilen gemi, birden günahlar şehrine dönüşür. Kaptanın, halkından beklediği birbirine güven ve kollama artık yok olmuştur. Çünkü şehre kadın ile beraber artık zina girmiştir.

"Bu dünya iki şeyden yıkılacak. bi binadan, bi de zinadan."

Kadına herkes duyarlıdır gemide. Kıyıda köşede kadının görüntüleri ile kendi işini kendi gören Kamil, duruma göre kadını birbirlerine peşkeş çeken 2 mürettebat, kimseye vermediği viskisini kadın ile paylaşan Kaptan. Sadece viski ikramıyla kalmadığını düşündüğünden belki de kıza tecavüz edenlerin sayısını "en az 2 " diyerek kafa olduğu gecelerden kalma bir zinayı da kendinden beklemektedir. Belki de konu kadın olunca en sadığı olan Kamil'den de şüphelenmektedir.


"hatırlıyor musun?"
"hatırlıyom amına koyim. hiç iyi şeyleri hatırlamaz bu kotkafa"

ilerde yer yer tekrar bahsetmeyi düşündüğüm bu Gemide filmini, Barda filminin de yönetmenliğini yapan Serdar Akar yaptı. Oyuncu kadrosunda ise usta oyuncu Erkan Can, Haldun Boysal, Naci Taşdöğen ve Yıldıray Şahinler bulunuyor. İçerisinde bulunduğu bol küfürlerden ötürü filmi, Tvde izleme şansınızın sıfır olduğu düşünülürse, en yakın bir Dvd'ciden tedarik etmekte fayda var.

17 Mart 2009 Salı

Death Rides a Horse : Bill Kills


Western filmlerini seviyorum. Senaryoyu karışık yapıp, izleyeni kafa yormaya zorlamak yerine ; oyuncuların ve mekanların doğallığını , konunun sade akışını öne çıkarıyor. "Ölüm Atlısı" olarak çevrilen bu filmde Lee Van Cleef başrolde. Aslında filmden çok da bahsedip , spoiler vermek istemiyorum. Filmin Tarantino'nun "Kill Bill" filmiyle olan benzerliğine dikkat çekmek istiyorum. Bu filmi izledikten sonra , Kill Bill 'in sadece modern bir kopya olarak yeniden çekildiğini söyleyebilirim. Tabii ki Tarantino' nun Kill Bill ' i çekerken western filmlerinden , müziklerinden esinlendiğini biliyordum ama bu derece olduğunu tahmin edememiştim. Gelelim filmimizle - Kill Bill arasındaki benzer noktalara... Ailesi gözlerinin önünde öldürülen küçük bir çocuk olan BILL , 15 yıl sonra intikam için geri dönüyor ve ailesini öldürenlerin bir bir peşine düşüyor. Ama düşmanlarını öldürürken , onları düelloya davet ediyor ve onlara son bir şans veriyor. Dediğim gibi esinlenmekten öte... Ayrıca bazı sahnelerde tıpkı Kill Bill ' deki Beatrix Kiddo ' nun (Uma Thurman) düşmanlarını 4 yıl aradan sonra gördüğünde yüzündeki intikam ifadesi ve ekranın hafif kırmızılaşarak arkadan bir gerilim müziğinin verilmesi bu filmde de çokça var. Yani Tarantino ' nun Kill Bill ' i yaparken klasikleşmiş filmlerden esinlenme , onlardan adeta bir derleme yaptığını biliyorduk ama bu filmi izledikten sonra Tarantino'nun esinlenmeyi biraz fazla kaçırdığını rahatlıkla söyleyebilirim. Her iki filmi de izleyenler bana hak verecektir.

11 Mart 2009 Çarşamba

Princess

Ailesini bir tarafik kazası sonucu kaybetmiş August ve Cristina'nın öyküsü. Cristina ekranda pek gözükmese de bu tam olarak onun hikayesi. August, yaşam çizgisine devam etmek için rahipliği tercih etmiş, fakat kardeşinin porno sektöründe yıldızlaşan bir star oluşunu, Princess oluşunu, uzaktan uzaktan acı içerisinde takip etmiştir. Nasıl ki Cristina ailesinin ölümünden kendini sorumlu tutmuş ve -bu travmanın etkisinden belki de- kendini farklı arayışlar içerindeyken porno sektöründe bulmuşsa, August da kardeşinin bu sektöre bulaşmasından kendini sorumlu tutmuş ve -yine belki bu yüzden- kendini tanrıya affettirebilmek için rahipliği seçmiştir. Kendini sorumlu tutuyor, çünkü Cristina'nın kayıtlardaki ilk porno filmi August'un kamerasıyla kaydediliyor.

Film Cristina'nın ölümü ile başlıyor. August, kardeşini koruyamasa da ondan arta kalan 5 yaşındaki illegal kızı Mia'yı, daha güzel bir hayat yaşatmak için, kardeşinin yaşadığı yerden -genelevden- alıp yanında götürüyor. Her ne kadar o evden alsa da geçmişten kurtulmak ve kıza daha masumane bir hayat yaşatmak için bunun yeterli olmadığını da biliyor. Ama saklamak istediği şey de gerçeklerdi, kardeşinin ,yani Mia'nın annesinin, bir pornostarı oluşu. O zaman amacını belirlemiş bulunuyor August, Mia'yı bu gerçeklerden korumak.

Bundan sonrası sosyal mesaj içerikli bir intikam filmi olarak çıkıyor karşımıza. Yer yer Japon animasyon filmlerinden, yer yer Tarantino'nun bol kanlı intikam filmi Kill Bill' den benzemelerle harmanlanmış ve ortaya bu film çıkmış.

2006 yapımı Danimarkalı bir Anders Morgenthaler filmi olan Princess 'i diğer animasyonların tercih nedenlerinden öte bir sebebi var gibi görünüyor. Bu konuyu işlemek için animasyon çekmeye sanırım daha mecbur hissetmiş yönetmen kendini. Zira filmin temasında porno sektörü ve de çocuk pornosu bulunmakta. Leon filminde, tepki alan ve sonradan kesilen sahnelerde Leon-Mathilda aşkı nasıl rahatsız edici bulunup sansürlendiyse, yönetmen de bu korkudan olsa gerek, konuyu daha az rahatsız edici boyutta verebilmek için animasyon olarak çekmek istemiş olabilir. Animasyon da olsa bazı görüntüler rahatsız etmiyor da değil. 5 yaşındaki bir kızın yaptıkları, yaşadıkları, ona yapılanları duydukça ve gördükçe Mia'yı gerçekten de -yaşlı karının da deyimiyle- 5 yaşında yetişkin bir kadın olarak görmeye başlıyoruz. Yetişkinlik sadece onun sekse olan saflığından kaynaklanmakta, onun haricinde elinden düşürmediği oyuncağı Multe ile oynayan tatlı ve minik bir kız olarak duruyor karşımızda.

Danimarkadan ne çıksa yerim mantığıyla izlediğim bu filmden de pişman olmadan ayrıldığımı, rahatsızlığımın filmden ötürü değil de konusundan ötürü olduğunu belirtmek isterim. Ve izleme gibi bir niyetiniz varsa önceden söylemiş bulunayım, animasyon da olsa film +18 kriteri bulundurmakta ve buna göre izlenmelidir.

9 Mart 2009 Pazartesi

Big : büyümeden büyümek

Artık büyümek isteyen bir çocuk olan Josh Baskin günün birinde bir dilek kutusuna para atıp , büyümüş olmayı diler ve ertesi sabah kalktığında artık büyümüş bir çocuk olur. Ama bu büyüme sadece fiziki anlamda olmuştur. "Her yaşın ayrı bir güzelliği var" sözü mükemmel bir şekilde işlenmiş. Film ilk anda komedi filmi gibi seyretse de zaman zaman dokunaklı. Başrollerde Tom Hanks, inanılmaz performansıyla götürüyor filmi. Zaten 1988'de en iyi erkek oyuncu dahil olmak üzere 2 dalda oskara aday gösterilmiş "Big". Tom Hanks'in ünlendiği film olarak da söylenebilir. Filmin konusu çok çocukca gelebilir, ama izlenmesi gereken bir film. Ve sanıyorumki bu türdeki filmlerin ilklerinden bu film. Filmin yönetmeni ise Penny Marshall. Gelişme çağında olan bir çocuğun ruh halini, duygularını, hayallerini çok iyi işlemesinde herhalde yönetmenin bayan olmasının da bir etkisi vardır.

5 Mart 2009 Perşembe

Maymun başına 2 ödül

Altın Portakal ( 45 kez) , İstanbul Film Festivali (27 kez) , İf istanbul ( 8 kez ) gibi biraz daha eskiye dayanan ödüllü festivallerimize geçen sene bir yenisi daha eklenmişti. Aslında festival değil, film gösterimi yapılmıyor, sadece yerli filmlere ödüllerin verilmesinden ibaret. Yeşilçam Ödülleri.

Gelenekselleşmesi düşünülen Yeşilçam Ödülleri' nin 2.si de sahiplerini buldu. Adaylar açıklandığında gözde film olarak Sonbahar gözüküyordu, onu takiben de Üç Maymun ve Issız Adam. Ama ödül dağıtımı kısmında -oscarda da olduğu gibi- en fazla aday olanın bir arkasındaki film öne çıktı. Üç maymun... NBC' nin bu başarısını defalarca dile getirmiştik zaten, hep destek tam destek deyip desteğimizi sürdürmekteyiz.

İsmi Yeşilçam olsa da filmlerde Yeşilçam tadı bulunmamakta. Hemen eski filmleri gözümüzün önüne getirdiğimizde -taklit yahut orijinal- benzeri bir çalışmanın olmadığını da görüyoruz. Issız Adam' da içten konuşmalar Selvi Boylum Al Yazmalım' ı hatırlatmadı değil hani, yeni Selvi Boylum ben olacam demek istedi belki de, ama olamamışa benziyor. Kanımca olamayacak da.

Eski-yeni kıyaslaması yapmıyorum, yapmak da istemiyorum, gerek de görmüyorum hatta. Eski filmlerde konu aralarına aşk, eroin, komedi usulü eleştiri sıkıştırırdık. Günümüzün moda konusu ise hiç şüphesiz 80'ler. Bir darbe almış başını gidiyor. Artık darbe zamanı sinemaya gelmeli, yoksa daha çok konuşuruz biz bu ivedikleri.

Düşündüm de, Ey Halkım! Siz buna gerçekten müstehaksınız :)

Bu arada ;

En İyi Film - Üç Maymun En İyi Yönetmen - Nuri Bilge Ceylan ( Üç Maymun )

En İyi Yönetmen -Nurii Bilge Ceylan ( Üç Maymun )

En İyi Kadın Oyuncu - Hatice Aslan ( Üç Maymun )

En İyi Erkek Oyuncu - Onur Saylak ( Sonbahar )

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu - Yıldız Kültür ( Issız Adam )

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu - Altan Erkekli ( O... Çocukları )

En İyi Senaryo - Ebru Ceylan, Ercan Kesal, Nuri Bilge Ceylan ( Üç Maymun )

En İyi Müzik - Cenk Erdoğan, Bora Ebeoğlu, Cengiz Onural ( Issız Adam )

En İyi Görüntü Yönetmeni - Gökhan Tiryaki ( Üç Maymun )

Genç Yetenek Ödülü - Ahmet Rıfat Şungar ( Üç Maymun )

İlk Film Ödülü - Sonbahar