La belle personne... Esasında bu başlığı sırf bu film hakkında konuşmak için seçmedim; başlığı seçtim çünkü size birkaç ''güzel insan''dan bahsedeceğim: Louis Garrel, Gregoire LePrince-Ringuet, Christophe Honoré, Clotilde Hesme, Alex Beaupain, Chiara Mastroianni, Lea Seydoux, Ludivine Sagnier.


Bu güzel insanları sizlere anlatabilmem için hikayenin en başına gitmem gerekiyor; yani 27.Uluslararası İstanbul Film Festivali'ne. 14 Nisan 2008 Pazartesi 11.00 Rexx Sineması 21.sıra 17.koltuk. İşte tam da bu mekan ve zaman uzamında uzun süre etkisinde kalacağım; hatta etkisinden kurtulamayacağım bir filmi izledim: Les Chansons d'Amour. Korku filmlerini andıran bir sahneyle başlamıştı. Ve bu sahnede Ludivine Sagnier ve aşık olduğum adam Louis Garrel'i gördüm ilk defa. Tamamen yabancılardı bana, tanımıyordum onları. Fakat Alex Beaupain'in bestelediği De Bonnes Raisons adlı şarkıyı söylemeye başladıklarında ben de Fransızca biliyormuş gibi şarkıyı söylüyordum ve Louis Garrel'e aynı Ludivine Sagnier gibi cilveli bakışlarla bakıyordum. Bu iki kişi birbirine aşıktı; fakat aşklarında üçüncü bir kişi daha vardı: Clotilde Hesme. Bir yandan bu iki karaktere aşıktı Hesme, bir yandan da onların birlikte olmasını istiyordu. Hatta Sagnier'in Garrel'i kıskandığı yağmurlu Paris sokaklarında Je N'aime Que Toi şarkısını söylemeye başlayarak onların da eşlik etmesini istercesine ellerini birleştirmeye çalışıyordu. Paris ve aşk derken; Chiara Mastroianni, La Bastille şarkısı ile Paris sokaklarında Sagnier'in peşinden koşmaya başladı. Ablası olarak Sagnier'in Garrel ile olan endişesini bilmesi gerekiyordu ve bu konu hakkında konuşması gerekiyordu. Ve ölüm... Ölüm geldi ve Ludivine Sagnier'in karakteri filme veda etti. Sagnier'in veda ettiği bu anda tutkulu aşık Grégoire LePrince-Ringuet filme girdi. Ringuet, Louis Garrel'in karakterini her yerde takip ediyordu; fakat filmde söylediği şarkı La Distance gibi aralarında hep bir uzaklık ve mesafe vardı. Aşkta ve aşk şarkılarında da tutkunun yanında daima uzaklık da olmaz mı zaten?


4 Nisan 2009 Cumartesi 16.00 Atlas Sineması Loca 15. Ludivine Sagnier dışında aynı kişiler beyazperdede yine. Bu sefer aralarında Lea Seydoux var ve film Les Chansons d'Amour değil; La Belle Personne. Festival kitapçığı çıktığında izlemek için en çok heveslendiğim film bu olmuştu. Çünkü Les Chansons d'Amour'da olduğu gibi bu filmin yönetmeni de Christophe Honore'du ve Louis Garrel başroldeydi. Madame De La Fayette'in ''La Princesse de Cleves'' kitabından esinlenen La Belle Personne'da yine tutku, aşk, aldatma gibi temaların işlendiği filmde annesini kaybeden 16 yaşındaki güzeller güzeli Junie kuzeni Mathias'ın okulunda öğrenim görmeye başlar. Bu okulda İtalyanca dersi veren Nemours'un dikkatini çeker Junie. Fakat Junie sadece Nemours'un dikkatini çekmemiştir, bir yandan da sınıfın en sessiz öğrencilerinden Otto da Junie'ye aşık olmuştur. Otto'nun çıkma teklifini kabul eden Junie, İtalyanca dersleriyle birlikte Nemours'tan etkilenmeye başlar; aynı şey Nemours için de geçerlidir. Junie'ye olan aşkı ve tutkusu yüzünden yaşadığı ilişkileri sona erdirir. Fakat Junie bu ilişkilerin farkındadır ve bu yüzden de Nemours'a yakınlaşmaya korkmaktadır. Bir yandan Otto'yu da kırmak istemez; fakat zamanla Otto'nun duygularına olumlu bir tepki veremez hale gelir. Bu üçlünün arasındaki ilişki sonunda tutku dozajı yüksek bir hale gelir ve ölüm ile ayrılıkla biter.


Louis Garrel'in İtalyanca öğretmeni Nemours'u canlandırdığı filmde Lea Seydoux, Junie'yi; Gregoire LePrince-Ringuet ise Otto karakterini canlandırıyor. Louis Garrel ve Gregoire LePrince-Ringuet, Les Chansons d'Amour'da olduğu gibi tutkulu aşık iki karakteri canlandırıyorlar. Honore, bir önceki filminde olduğu gibi bu filmde de kamerasını Paris'in cadde ve sokaklarında müzik eşliğinde yürüyen Ringuet ile Garrel'e çeviriyor. İkiliye bu sefer Clotilde Hesme ve Ludivine Sagnier yerine Lea Meydoux eşlik ediyor. Louis Garrel'in karakteri Nemours çekici ve çocuksu bir yapıya sahip. Ringuet'nin karakteri Otto ise Nemours'un öğrencisi olmasına rağmen aşk konusunda daha olgun ve net bir duruşa sahip. Les Chansons d'Amour'dan sonra bu filmde ikilinin karakter profilleri yer değiştirmiş durumda.


Les Chansons d'Amour'a göre daha genç, karanlık bir film var karşımızda. Gerek Lea Meydoux, Louis Garrel ve Gregoire LePrince-Ringuet'in başarılı performansları gerekse Christophe Honore'nin başarılı perspektifi filmin çıtasını yükseltmeye yetiyor. Buna bir de Alex Beaupain'in müzikleri eklenince film harika bir seyirlik haline geliyor. Ve sinemadan bir sonraki Honore ve Garrel filmini beklemeye başlayarak çıkıyorsunuz.
KONUK YAZAR: Capoupacap

1 serzeniş:

Adsız dedi ki...

bitti sandığım anda -ki yeterince tatminkar bir son olabilirdi- bitmeyip çok daha çarpıcı bir sekilde sona eren bir filmdi.
doğru olduğunu düşünüp de yapamadıklarım 16 yasında güzel bir insan tarafından tokat gibi suratıma çarptırılınca arka sokaklardan istiklale ruh gibi çıktım film sonrası.