Gectigimiz Cuma gunu vizyona girisinden itibaren kendisinden cok, Denver'da gerceklesen ve 12 kisinin olumuyle sonuclanan katliam ile konusuldu serinin 3. filmi The Dark Knight Rises. Peki film icin ne denilebilir. Henuz Turkiye'de vizyona girmemis oldugu icin spoilersiz bir yazi olacak. En azindan fiziksel spoilersiz.

- You've given them everything.
- Not everything. Not yet


Oncelikle soylemem gerekirse, Batman Begins ve The Dark Knight'tan sonra serinin 3. filmi olsa da daha cok onceki ikisinin arasinda bir yerde durmasi gerekiyormus tadi veriyor. Yine bu 3 filmi seri olarak kabul eder ve serinin temelini Batman Begins olarak ele alirsak, The Dark Knight Rises serinin ilk filmine daha bagli ve 2. film olan The Dark Knight arada hafiften siritmis gibi durabiliyor. Filmde gerek Bruce Wayne'in Batman Begins'deki ustasi Henri Ducard'i hatirlamasi, gerekse de Bane'in "Ra's Al Ghul'un kaderini tamamlamak icin burdayim" diyerek kendisinin neree ait oldugunu belirtmesi ile seride 1. ve 3. film arasindaki bag kurulmus olunuyor. Ama dedigim gibi bu bag 2. filmde yok denecek kadar azdi. Ve belki de yoktu.

Izleyicinin merakla bekledigi ve filmden sonra cevaplandirmazsa olecegi bir soru var. Hangisi daha iyi? Serinin 2. filmi mi yoksa 3. filmi mi?


Iki filmi karsilastirmadan once iki filmdeki Batman'in bas dusmanlarini karsilastirmak gerek. The Dark Knight'taki efsanelesmis Joker ile The Dark Knight Rises'daki Bane. Iki karakter arasinda ciddi farklar var. Joker hareket ve mizahiyla soytari goruntusu cizerken Bane daha agirbasli duruyor. Joker zeka oyunlariyla rakibini zorlarken, Bane bunun zayif kisilerin kendini avutmasi olarak goruyor ve fiziksel ustunlugunun avantaji ile tanri-tanimaz goruntu sergiliyor. Joker yine isini eglenceli kilmak icin oyunlara, entrikalara girisiyor, fakat Bane'de bu yok. Vakit kaybina tahammulu yok direkt sonuca varmak istiyor. Bu da Bane'i Joker'den daha
acimasiz kiliyor.

'Using the darkness is your ally? I was born in it, molded by it. I didn't see the light until I was already a man. By then it was nothing to me but blinding! The shadows betray you, because they belong to me.'

Yani sonuc olarak Batman'in karsisinda eksine nazaran daha kuvvetli, daha kararli ve daha bir amaci olan bir dusman bulunuyor. Sesindeki Darth Vader havasi ise ayri bir kasvet katiyor. Fiziksel ve mentalite olarak zayif durumdaki Batman'in bu isin ustesinden yalniz gelmesi de bu yuzden imkansiz gozukuyor. Bu yuzden bir 'Catwoman' in yardimi gerekiyor. Ve kendini artik yasli gordugunden gerideki bir cocuga nasihatini de yapiyor;

'If you fight alone, you should wear a mask.'


The Dark Knight serisinin 3.filmi bu cuma Turkiye'de vizyonda. Eski kadroya ek olarak Anne Hattaway, Marion Cotillard ve kotu adam Bane rolunde Tom Hardy var.
Tom Hardy ile Gary Oldman'in beraber oynadigi ve yakinda vizyona girecek olan diger filmi Lawless'a da bir goz atin derim.

Bir onceki filminde "Onlardan birini oldurmek zorundaysaniz, hepsini oldurdugunuzden emin olun" diyordu.
Simdi ise "Birini yasatmak istiyorsan digerini oldurmek zorundasin"diyor. Anlasilan kansiz olmayacak onun icin hicbir sey.

Tabi ki de Nick Cave hakkinda konusuyorum. Daha once yine Nick Cave'in senaryosunu yazdigi The Proposition filminden bahsetmistik. Nick Cave'in muzik piyasasindan agir agir cekilip sinema sektorune gecis surecinden de. Uzun bir suredir ortalarda gozukmemesinin nedeni olan yeni filmi ( yani senaryosunu yazdigi ) Agustos sonu ile sinemalarda. Yonetmenligini The Proposition'da oldugu gibi John Hillcoat yapiyor. Filmin kadrosunda bir diger ortak isim daha var; Guy Pearce.

Basroldeki diger oyuncular; Transformers serilerinin oyuncusu Shia LaBeouf, Tom Hardy ve usta oyuncu Gary Oldman.

Lawless, 31 Agustosta Amerika'da , 7 Eylul'de de Avrupa'da sinemalarda.


Daha once sinemaya giris tarihini anons ettigimiz ve fragmanini paylastigimiz Simon Pegg filmi 'A Fantastic Fear of Everything', yonetmenin bir gecis filmi olarak mi algilanmali yoksa "bir hevesti ve bu heves gecmeli" mi denmeli?


Crispian Mills & Simon Pegg


Simon Pegg filmi dediysek hemen filmin ona ait oldugunu dusunmeyin. Ne filmin senaryosunda ne de yonetmenliginde katkisi var. Sadece bir oyuncu olarak, oyunu ile filme dahil olmus. Filmin yonetmeni ve senaristi ise daha once de belirttigimiz gibi Ingiliz muzik grubu Kula Shaker'in solisti Crispian Mills. Muzik piyasasinda belirli bir yer edinmis ve az-cok taninan bir grubunun solisti olmak onu film yapmaya neden iter? Crispian Mills'in annesi aktris, babasi ise yonetmendi. Ve yine buyukbabasi ve buyukannesi sinema sektorundeydi. Yani sinemanin bir aile meslegi olacabilecegini dusunmus.

Peki bunu dusunerek iyi etmis mi? Ilk ve tek filmine bakacak olursak pek de iyi etmemis diyebiliriz. Korku-komedi tarzindaki bu filmi icin daha once Will Ferrell dusunulmustu. Fakat Shaun of the Dead ve Hot Fuzz gibi filmleriyle korku-komediyi ve polisiye-komediyi iyi harmanlamis bir oyuncu olan Simon Pegg'te karar kilindi. Film icin verilen en iyi karar da kanimca bu olsa gerek. Simon Pegg filmi kurtarmaya calisiyor ama yetmiyor. Simon Pegg fanlari icin onu izlemek keyif verebilir ama fani olmayanlar icin ayni seyi soyleyemeyecegim.

Ulkemizde yakin zamanda muzik sektorunden sinemaya gecis yapan Mahsun Kirmizigul vardi. ( Yakinda Nihat Dogan'in da bir seyler yapacagini duymustuk, umarim vazgecer.) Mahsun Kirmizigul'un once donup muzik hayatina bakiyorum, daha sonra sinema hayatina. Ehven-i ser kaidesi dogrultusunda muzik yapmasindansa film yapmasini tercih ediyorum kisisel olarak. Ama Crispian Mills icin ayni tercihi yapmiyorum, seni muziklerinle tanimak istiyorum diyorum kendisine.

22 yasinda 3 basarili album cikarmis, 4.su ise yolda olan ingiliz folk-rock sanatcisini dinlerken bircok ismi animsayabilirsiniz; Joan Baez, Suzanne Vega ve hatta Bob Dylan. Gitar calmayi sarki ve soz yazari babasindan ogrenen Laura Marling'in hangi muzik turunde sanar yapacagini da babasi belirlemisti. Kucuk yaslarda Laura'nin onune Joan Baez, Joni Mitchell ve Bob Dylan gibi 1960larin folk muzik kasetlerini koyduktan sonra ona soyle demisti; 'Iste gercek muzik bu'. Turu bu kisiler sayesinde sevdiyse de kendisine asil ilham verenler Nona Nastasia ve Diane Cluck olmustu.Yasindan buyuk sarkilar yazana bu devirde pek rastlanmiyordu. Rastlamis olduk.


Laura Marling 7 Temmuz 2012 gunu Londra Royal Albert Hall'da sahne aldi. Son albumu ' A Creature I Don't Know' albununden sarkilarla baslayan konser, onceki 2 albumden sarkilarla devam etti. Oncelikle mekanin ve konser ortaminin fiziksel gorunumunden bahsedeyim.


Royal Albert Hall, Londra merkezde Hyde Park'in hemen yaninda bulunan, 1871'de Kralice I.Victoria zamaninda esi Prens Albert tarafindan yaptirilmis sahane bir sanat merkezi. Bircok farkli etkinlige evsahipligi yapsa da asil amaci muziksel etkinlikler icin olmasi. Bu dairesel mekanda sahne tam ortaya konulmustu. Ve sanatci platformunun 4 kosesine (kuzey-guney-dogu-bati seklinde mekana hakim olacak sekilde) mikrofonlar konmustu. Herbir sarkiyi sirayla farkli mikrofonlardan soyluyor, boylelikle de seyircinin bir kismina yuzu donuk iken digerlerini arkasina almis olmuyordu. Sirayla hepsine donerek, hepsini selamlayarak, herkese kendini gostererek sarkilarini soyluyordu.


Laura Marling tek parca siyah uzun elbisesi, sol bacak yirtmaci ve siyah Nike ayakkabisiyla rahat bir kiyafet giymisti. Kucagindan eksik etmedigi gitari her sarkidan sonra degisiyor, boyunun yetmedigi mikrofana parmaklarinin ucuna basarak uzaniyordu. Belki de kendi istegi bu yondeydi, bilemiyorum. Sarki soylerken daima yukari bakisina gerekce olmasi icindi belki de.


2 bolumden olusan konserin ilk yarisinda son albumunu seslendirdi. Sahneye gelir gelmez gitarini aldi ve The Muse'u soylemeye basladi. Cogu zaman gereksizlere yoktu. Anlatacagi vardi ve onu anlatip gidecek gibiydi. Sarki esnasinda tum salon sessizce onu dinliyor, zaten bildigi bu sese birkez daha hayranlik duyuyordu. Sarki bitiminden sonraki alkis kisminin ardindan olusan sessizlikte seyircilerden bireysel anlamda iltifat da aliyordu. "Sen bir efsanesin' diyen de vardi 'Cocuklarinin babasi olmak istiyorum' diyen de. Bazen bu seslenisler seyircilerin ikili diyaloglarina da donusuyor, Laura ve diger izleyicler de onlari seyrediyordu. Acik ve kuralsiz bir tiyatro oyunu gibi, beklenmedik keyiflere sebep oluyordu bu konusmalar. Konserden ote sanki parlamentoda debate yapiliyormus ama herkes bundan egleniyormus gibi bir goruntu vardi.


Sarki sirasi 'Night After Night' a geldiginde band sahneden inip yere oturdu ve sahnede Laura'yi yalniz birakti. Onun arkasinda calmak kadar , onun onunde oturup dinlemenin de buyuk keyif oldugunun farkindalardi. Bir sonraki sarkida tekrar eslik etmeye basladilar. Konserin ilk yarisi son bulacakti ki bekledigim ve favorim olan sarkisini soylemeye basladi; Sophia. Benim icin konser o an zirvesindeydi ve bunu All My Rage sarkisiyla hemen ardindan pekistirmis ve ilk yariya son vermisti.


Yarim saatlik aradan sonra yeniden sahnedeydi. Son albumunun tamamini soylemisti ilk bolumde. Ikinci bolumde ise eski albumlerinden ikiser ucer sarki soyledi. Ve bunun yaninda bir de surprizi vardi. Yeni cikacak olan 4. albumunden bir parca da okudu. Ikinci bolumun 3. sarkisindan sonra grubun uyeleri tekrar Laura'yi sahnede yalniz biraktilar. Ama bu sefer harbiden yalniz biraktilar, kulise gittiler. Yalniz soyledigi ilk sarki sonrasi seyirciyle dertlesip 'beni terkettiler' demesi uzerine bir seyircinin 'ama biz terketmeyecegiz' demesi Laura'dan daha fazla alkis almisti o an. Bir basina 3 sarki soyledikten sonra grubu tekrar geri geldi ve devam ettiler. Ve sona yaklasiliyordu. Bis yapmaktan nefret ettiginden bis isteyenler icin durumu soyle izah etti. ' Geriye 2 sarkimiz kaldi. Bis yapmayacagim, yapmami isteyenler varsa bunu son sarkim. Bis istemiyorsaniz son 2 sarkim olsun.'



Spotify kullananlar icin hazirda liste de burada.