Sükûnet bir kutsamadan öte kasıtlı bir işkenceye dönüştüğü gecelerde, kozasından acizlik tohumlarını saçar gibi dağıtan apartman blokları kaplar gri geceyi. Bulutlar, beton parçaları daha köklerini bulmadan çok önceleri o toprakların göğünde asılı kalmayı tercih etmiştir besbelli.




Gecenin keskin rengi ve gündüzün donuk hali, Kieslowski’nin yarattığı tanımda aşk için ihtiyacı duyulanları iki biçime ayırır, iki insanda farklı zamanlamalarda benzer takıntılarla şekil bulurken. Karanlığın beraberinde getirdiği hastalıklı sabır, sevgi kelimesinin sınırlarını açar. Tek bir pencere ve bir tek kadın büyüyen birer imgeye dönüşür, çalmanın suçunu yüksek bir değere bırakan, mesafeyi kısaltıp ürkekliği artıran tek yönlü bir cam parçasının ucunda. Davranışlarından şüphesizlik kalkar sabahın getirdikleriyle. Çaresizlik içinde kıvranan bir yüz ifadesi, gözetlerken hissettiği soğukkanlılığını çoktan yitirir. Umut veren asılsız mektupları yerleştirir, ne istediğini kavrayamayan yitirilmişliğini ört bas etmeye çabalarken. Daha da yakınlaştığında ergenlikten kurtulamamış on dokuz yaşındaki bakışlarının Magda’nın üzerinde dolanmasına engel olamaz Tomek.


Bir saat ziline bağımlı gün, tezatlığın ortasında gündüzü değil geceyi başlatır. Lambadan saçılacak ışık, gözün üzerinde oynaştığı pencereye vurduğunda rahatlama güveni sürükler. Sakin bir kabullenmenin, sinsice bütünlüğe karşı koyamadığı anlarda ahizeye kilitlenmiş tuşlar zihnine bağımlı parmaklarının iradesini yok sayar. Gözlerin haysiyetini yitirmesi yetmez, seslere de ulaşabilmeyi ister Tomek. Acı bir fren sesiyle kendine geldiğinde ulaşmayı seçtiği sesin, iniltilere dönüşecek görüntülerine katlanamayacağını bilir, O’nun için gün de bitmiştir. Reddettiği, tüm canlandırılmış sahneleri bilmesi değil iradenin katıksız hissiyatını da kavrayabilmesidir. Küçük düşmesini izlerken Magda’nın, çekingenlik kapılarını en dipteki kırıntıları ezene kadar açmaya devam edecektir. Farkına varılması imkânsızlaştığında ise, yüksek bir ahlak esintisine sığınarak tüm imkânsızlığını bir kuytuda yok olmaya teşvik eder, gözetleme ihtiyacı kendini itirafın keskin çizgisine bırakır, Tomek intiharın sadakatsiz bilinçsizliğine varacak süreci iradesi ile değil iradesizliğinin kalıntılarıyla sarmalayacaktır.


Kendini kaybetmesi bir seçim, seçimleri oldukları gibi aramak ayrı bir tercih gibidir Tomek için. Magda ise, gitmek isteyenlerin ardından sallanan vücutlar gibi her giden de bir burukluk yaşamak zorunda hissettiğinden, arkada kalanların da bir iç geçirme anlarında o burukluğu yaşamalarını isteyebilir. Sormaya tereddütlü dudak oynatışları, iç geçirmelere bırakır kendi sırasını, her seferde, her biri için istekli ilk görüşmelerinde. Gözetlenmekte ve gözetlemekte olan değillermiş gibi, garip bir masumiyeti tekrar kavramak ister Magda, o masumiyetin katıksız bir maddesi gibi duran Tomek’in ellerini kavrarken.


Böylece katı bir sakinlik çöker donuk bir sabaha karşı yakaranların seslerine. Tahmini yalnızlıklarıyla daha bir belirsizlik ve karmaşa kendini saklar razı olmanın tavırlarıyla teslimiyetin hümanist yanı bir araya gelmek istemezken zorunlu hislerinde. Ama sahte bakışlara o kadar kanarlar ki gerçek bile sakıncasız yalanlardan ibaret olmuştur. Bulutlar ayrı bir konumlanır. Gökyüzü derinliğine uyanmayı seçenleri değişmez bir bulantıyla karşılamayı adet edinirken her ikisi de yıkıcı bir yüzleşme ile sonuçların telkinsiz kasılmalarının farkına varırlar. Yağmur, mevsim ayırt etmez yağmadığı zamanlar, sadece yağdığı apartman bloklarını değiştirir bilerek veya amaçsızca. Öyle bir değersizlikle yırtılır ki yaşamlar, geri dönülebilecek tek bir nokta bile kalmaz çevrelerinde.



Birleşmek demek sadece sevişmek demektir Magda için usulüne uygun adımlarla, kelimelerin de kişiliğini savunanlara iç parçalayan öbekler eşliğinde arka kapısında biriktirdiği ahlak harabelerini göstermekten utanmaz gibi davranırken Tomek’in tüm duyguları ve saplantısını da kendisinde bulur. Gözetlemenin iradesiz koridorlarına artık Tomek değil Magda boyun eğer. Kapıdan çıkıp gitmesini zorlayan bakışlarını anlar, kaçsın ki vazgeçemediklerini ardından içeri alsın, arkasına bile bakmasın ki kapının üstüne konuşlanmış damlaları pişmanlık duymadan çarpabilsin suratına isteksiz bir tokatçasına, olabildiğince kirli, elinden geldiğince yakarışsız.


İrdelenmemiş ahlak kulelerinden aşağıya düşmeye meyilli zihinleri, bilinçleri açıkken son kez konuşmalarını kaplar. İki cümle hem Tomek hem de Magda için önceliksiz bir boşluğun yarattığı iradesizlikle çalkalanır.


Magda: Ne istiyorsun?
Tomek: Bilmiyorum.


— Krótki Film o Milosci ( A Short Film About Love), Krzysztof Kieslowski


Okuyucuya küçük not: Magda rolündeki Grazyna Szapolowska çekimler boyunca kameraları ve hangi açılardan çekildiğini görmemiştir.

1 serzeniş:

Travis dedi ki...

bu filmi izlemesem de bazı temalarını renk üçlemesi ve veronika filmleriyle hatırlar gibiyim..