Bahçelievler'de bir ev.Evin içinde orta-üst sınıfı temsilen çekirdek bir aile.Kazançları iyidir,buna bağlı olarak yaşayış biçimleri iyidir lakin ailede babadan oğula geçen bir hastalık vardır.Bilgisiz olmak,kendi safından olmayanları ötekileştirme hastalığı.Sorun bu hastalığın çaresinin olmaması ve toplumun büyük bir kesiminde hasıl olması.Yönetmen Seren Yüce bu ailenin hayatına geniş bir portreden bizleri tanık ederek çoğunluğu tanımamıza vesile oluyor.

Erkek egemen toplumun babadan oğula geçen güç yönetimi filmin başından itibaren bizi kendine esiri eder.10lu yaşlarındaki Mertkan'ın evin hizmetçisine hiç bir tepki görmeksizin salladığı tekme ailenin sosyal sınıf normlarına sıkı sıkıya bağlı olmasının ürünüdür.Alt sınıfı ezmek ve onları ötekiler olarak görmek Mertkan için babadan oğula geçen bir davranış biçimidir.Muhtemelen müteahhit Kemal Beyin babası da aynı yetiştirme yöntemlerini kullanmış ve aynı bilgileri oğluna aktarmıştır.Baba boyunduruğu altında alınan kararlara sadece onay verilerek sürdürülen bir yaşamın insanı içten içe hayata karşı düşman edeceği gerçeği önümüzde durmaktadır.Mertkan'ın 20li yaşlarında edindiği karakter ve silik bir kişiliğinin olması o tekmeye verilmeyen tepkinin ürünüdür.Şu bir gerçek ki bireyin sadece para odaklı bir yaşam sürdürmesi ve istediğini elde edebilmesi onu hayata karşı amaçsız yapar.Karakter dediğimiz şeyin insanın çektiği zorluklarla harmanlandığı ve kişinin dünya görüşünü etkilediğini gözönüne alırsak Mertkan'ın baba boyunduruğu altındaki yaşamı onu pasifize etmiştir.Mertkan 20li yaşlarına gelmesine rağmen bilgi birikim ve fikir olarak küçük bir çocuktur.Çevresinden ve babasından öğrendiği bilgiler onun doğrularıdır.Araştırmanın veya olaylara bakış açısı getirmenin çok uzağında klişelerle örülü yaşamına tutunmaya çalışır.Hediye edilen bir kitabı nezaketen kabul ederken hiç kitap okumadığını pişkinlikle söyleyebilmektedir.Arkadaş çevresi de aynı normlara sahip insanlarla çevrilidir.Hepsi aslında birer Mertkan'dır.Kimi daha acımasız,kimi daha çakal,kimi daha saf ama hepsi aynı fikirsizliğin sahibi çoğunluğun üyeleridir.Patenle kayan insanlara acayip gözlerle bakıp laf atan,arabalar ve kadınlar dışında konuşabilicekleri konu olmayan birbirlerinden dahi 5 dakikada sıkılan insanlardır.Bir nevi aynı amaçsızlık yolunda sosyal olmak bir ödevmiş gibi davranan bireylerdir.Bu noktada Mertkan'ın arkadaşlarının hayatlarına derinden dahil olmasak da kurdukları iki cümle onların hiçliğini ortaya koyuyor.Baba parasıyla kavrulan ve amaçsızca yetişen Mertkan bu yönüyle Hakan Günday'ın Piç romanından çıkmış bir karakter olarak görülebilir.Elinde bir hayat var ve tüm amaçsızlığıyla bunu harcamaktadır.



Gelelim evin diğer karakterlerine.Dediğimiz gibi baba oğlunun rol modeli olmaya çalışmaktadır.Bizlere yansıttığı karakter ötekilerden 'onlar' diye bahseder,alt sınıfın boynunu ezmenin gerekliliğini savunur,militarizmin ülke bütünlüğünü koruduğunu düşünür ve ev içinde sözünün dinlenmesi önemli bir husustur.Kemal Beyin ailesi ile konuşabiliceği fazla birşey yoktur.Karısının şefkatli yaklaşımlarını da huzuru bozduğu gerekçesiyle bertaraf eder.Toplumumuzun çoğunluğunda aynı davranış biçimine sahip olan baba karakterlerin olduğunu söylersek varolan erkek egemenliği üzerine çıkarımlar yapılabilir.Baba boyunduruğundan çıkan abi karakterinin de bir nevi babaya benzemiş olması bu hiyerarşik düzenin sağlamlığını ortaya koyar.Mertkanın küçük yeğeninin giysisindeki askeri renk motifleri ve elindeki oyuncak silah buna örnek olarak verilebilir.Silahın tetiğine her basışı ailede sevinçle karşılanır.Küçük çocuğun içinde bulunduğu militarist çevre askerliği yücelttikce o küçük çocuğun 15 yıl sonra hangi duyguları taşıyacağını kestirmek pek zor değildir.Zira ailenin uzak çevresinde var olan tanıdıkların da Mertkan ile yaptıkları tek muhabbet askerliktir.Vatani görevi yüceltip kutsal bir boyuta ulaştırmak ve askerliğini yapmayanları toplum içinde fişlemek bu çoğunluk için olağan bir davranıştır.

Anne ise kendi deyimiyle duygusuz insanların arasında yaşayan ve yaşamından bıkan bir karakterdir.Evin temizliği ve yemekleri dışında evin erkekleri için bir anlam ifade etmemektedir.Silik bir karakter olması nedeniyle çırpınışları küçük çaplı olur ve isyanlarını sadece kendine duyurabilmektedir.Evdekilerin kendisini anlayamadığını düşünür lakin ne istediğini kendisi de bilmemektedir.Hayatı 3-5 kelimeyle yaşayan insanlardan biridir.Oğlunun odasının ışığının kapalı olması bir sorunu teşkil ettiğini düşünür ve surat asmaların kendisiyle alakalı olduğuna kanaat getirir.Oğluna sorunlarını kendisine anlatmadığını dile getirir lakin dile getirilen soruna babanın neden insan ayrımcılığı yaptığı yönünden yaklaşmadan pası oğluna atarak geçiştirir.Anne karakteri kendini dertli sayan lakin çoğunluğa uyan birisidir.

Gül'ün ve ötekilerin önemi ailenin hayatına dahil oldukları sürece önem kazanır.Anne dışında başka bir kadından ilgi görmeyen Mertkan'ın Gül'e gösterdiği ilgi cinsellikle sınırlıdır.Mertkan'ı ilişkinin sadece cinsel yönü ilgilendirmektedir.Babadan gördüğü ve arkadaşlarından edindiği bilgiler sonucu kadın onun için bir seks objesi olmuş durumdadır.Kendileri adına çabalamayan insanların başkalarını umursamaları beklenemez.Mertkan'ın duyarsızığı da buna örnektir.Aile içinse Gül ile tanıştıklarında gösterilen güleryüz nereli olduğunu öğrendiklerinde değersiz birine gösterilen bakışa dönüşür.Aile için Gül'ün kim olduğu,ne işle meşgul olduğu veya idealleri önemli değildir.İlk öğrenilmesi gereken şey nereli olduğudur.Eğer nereli olduğu 'mevzuata' uygunsa diğer sorulara formalite icabı geçilecektir.Esmer teninden ve Vanlı olmasından dolayı Mertkan'ın arkadaşları ve ailesi tarafından yaftalanır.Yeri gelir çingene denilir,esasında aile olarak insan bölücülüğü yapmalarına rağmen bölücü damgası yer ve kendilerince hakaret sayılan bir olgu olan komünistlik Gül’e yakıştırılan sıfattır.Çoğunluğun insanlara bakışında Vanlı olmak (doğulu olmak)yaftalanmaya maruz kalmak demektir.Burada Gül ile ilgili getirebiliceğimiz en önemli eleştiri hayallerinin küçüklüğüdür.Sosyoloji okuyan ve okumak için ailesinden kaçan,İstanbul’un ücra bir köşesinde ev tutup çalışan bir genç kızın en büyük hayali ‘zengin bir koca bulup evlenmek’ olmamalıdır.Çoğunluğa uygun insanların böyle hayalleri olmalı ve Gül bu yönüyle kendi sınıfının marjinalidir.



Karşı cinsten annesi dışında sadece Gül’den ilgi görüyor olması Mertkan’ın hayatında çelişkilere neden olur.Arkadaşlarına ve ailesine Gül ile ilgili konularda umursamaz olduğunu hissetirse de esasında Gül onun için sığınılacak bir limandır.Mertkan koşulsuz sevilmenin ne demek olduğunu bilmediği için Gül gün geçtikçe daha fazla önem taşır.Mertkan’ın Gül’e karşı bir duygu beslemediği gün gibi aşikardır ama yaşadığı hayattan her kaçışı Gül’ün yanında son bulur.20 yıldır şahit olduğu ve işine geldiğinde uyguladığı alt sınıfları ezme politikası olmasa Gül’ü belki de sevebilirdi.Aileye uygun olmayan Gül ile birlikteliği baba baskısıyla bertaraf edilir ve Gül bizler için de 3-5 satırlık bir karakter olarak kalır.Gül ile birlikte olmak dışında Mertkan’ın yaptığı her hata babanın hıncının artmasına neden olur.Mertkan’ın yaptığı hatalar küçük bir bebeğin ayakları üzerinde durmaya çalışırken düşmesi gibidir.Mertkan’ın her hatası onu baba boyunduruğuna daha çok iter ve Mertkan sanki bir Sims karakteriymiş gibi babası hayatıyla daha çok oynar.Mertkan’ın babasını her onaylayışı babanın zaferine delalettir ve bu zafer niteliksiz çoğunluğun zaferidir.

5 serzeniş:

Travis dedi ki...

yönetmenin , - adetçe - üstün kesimin diğerlerini "azınlık" kelimesi ile adeta aşağılar görünmesine, filmin ismini "çoğunluk" yaparak asıl hedeftekilerin onlar olduğunu gösterek güzel bir mesaj verdiğini düşünüyorum. sorun azınlık diyerek köşeye atılmaya çalışanlarda değil, sorun çoğunlukta.

Adsız dedi ki...

paylaşım için teşekkürler

bombe_ekran dedi ki...

güzel paylaşım

Elma Lekesi dedi ki...

Benzerleri satır aralarında çoğunluğa laf sokarken bu film satır başlarında çoğunluğun canını sıkıyor...

Adsız dedi ki...

Filmin ismi ilginç: Çoğunluk...
Çoğunluk ne istiyor? Cevap basit para! İnsanların çoğunluğu para istiyor. Ama mesele çalışmaya gelince kimse çalışmayı sevmiyor.

Oysa para yağmur gibi gökten yağmaz ki! Ya çalışıp kazanacaksın, ya piyango vuracak, ya mirasa konacaksın miras avukatı sana para ve tapu evrakları dolu bir çanta getirecek. Ama işi işi piyangoya mirasa bırakmak akıllıca değil ki.

Çoğunluk bence pek iyi bir kavram değil benim düşüncem böyle.