31 Mayıs 2010'daki Harbiye konserinde Bob Dylan'ı canlı izlememin üzerinden 15 yıl geçmiş. A Complete Unknown filminde Timothee Chalamet, o gün sahnede olan Bob Dylan'dan daha fazla Bob Dylan. Ve tüm zamanlarda en çok dinlediği 3 sesten biri Bob Dylan olan benim için, güzel bir dinleti sundu. En İyi Film dahil toplamda 8 dalda Oscar'a aday olan bu film, Bob Dylan'ın 1961-1965 yılları arasındaki sanat yolculuğunu konu alıyor.
James Mangold'un yönetmenliğini yaptığı A Complete Unknown filmi, Bob Dylan'ın sanat döneminin ilk evrelerine odaklanıyor. Bob Dylan'ı tüm boyutlarıyla anlamaya yönelik bir keşif olmaktan çok, onun bir fenomen olarak yükselişine ve dönemin kültürel atmosferine duyulan hayranlığı konu alıyor. 1961-1965 yılları arası gibi spesifik bir alana odaklanırken, Dylan'ın iç dünyasına erişmek yerine, onun bu yıllar arasındaki sahne personasını anlatıyor. O yüzden daha geniş tarihli bir biyografi filmi isteyenleri 2007 yapımı ve zengin oyuncu kadrolu I'm not There filmine buyur ediyorum. Ama Bob Dylan için yapılmış en iyi yapımlardan biri bence usta yönetmen Martin Scorsese'nin çektiği No Direction Home belgeseli diyebilirim. O belgesel de 1961-1966 yılları arasındaki müzik kariyerini ve folk müziği değiştirme evresini anlattığı için şu anki A Complete Unknown filmine daha yakın bir anlatıya sahip. Kısaca bu film, No Direction Home belgeselinin canlandırılmış versiyonu diyebilirim.
Filmdeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilen Timothee Chalamet, Dylan'ın sahnedeki duruşunu, vücut dilini ve o kendine has vokal stilini büyük ölçüde başarıyla yansıtıyor. Özellikle Dylan'ın gitarı ve mızıkasıyla olan enstrümantal uyumu rahatlıkla performe edebilmiş. Bu rolün hakkını verebilmek için 5 yıl boyunca gitar ve müzik eğitimi aldığı söyleniyor ve evet, filmdeki seslendirilen şarkıların hepsi Timothee Chalamet'in kendi sesiyle söylenmiş. Dylan'ın müzik dna'sını bu önceden çalışmışlıkla başarılı şekilde izleyiciye aktarırken, gerçek kişiliğine dair pek bir şey açığa çıkarmıyor. Yani Bob Dylan'ın kafasında neler dönüyor, hangi konuda ne düşünüyor, bunu öğrenemiyoruz. Bu bilinçli bir tercih de olabilir, neticede filmin adı 'a complete uknown', yani 'tamamen bilinmez'.
Filmin en büyük başarısı, dönemin müzik sahnesinin ruhunu yakalamakta yatıyor. 1960'ların başındaki Newport folk sahnesi, yeşil parkaları ve entelektüel sohbetleriyle yaşayan bir dünya olarak resmedilirken, Dylan'ın bu dünyayı nasıl şekillendirdiği ve kendisinin de nasıl şekillendiğini gösteriyor. Ama tüm bunlar olurken biz yine Dylan ne düşünüyor bilemiyoruz. Edward Norton'un hayat verdiği Pete Seeger ve Monica Barbaro'nun başarılı şekilde canlandırdığı Joan Baez gibi karakterler, Dylan'ın etrafındaki kültürel etkileşimleri görmek açısından önemli. Dylan'ın folk müzikten elektrik gitara geçişi de filmin ana eksenlerinden biri ve bu dönüşümün nasıl tepki yarattığını gördüğümüz sahne, filmin dramatik doruk noktalarından birini oluşturuyor.
Filmde seslendirilmek için tercih edilen şarkılar da dönemin politik ruhunu yansıtıyor. Ve aynı zamanda Dylan'ın sanatsal evrimini sıralıyor. Seslendirilen şarkılardan bazılarını not düşecek olursak;
Song to Woody - Bob Dylan'ın müzikal idolü Woody Guthrie'ye bir saygı duruşu niteliğinde olan bu şarkı, Dylan'ın ona olan hayranlığını temsil ediyor. Ki filmde Bob Dylan'ın saygı ve sevgi duyduğundan emin olduğumuz tek kişinin de Woody Guthrie olduğunu görüyoruz.
Maggie's Farm - Bob Dylan'ın geleneksel folk müziği terk ederek elektronik müziğe geçişinin simgesi olarak kullanılıyor bu şarkı.
2007 yapımı I'm Not There filminden bahsetmişken, o film (i'm not there) ile bu (a complete unknown) filmin karşılaştırmasını da yapayım bir ölçüde. O filmde Bob Dylan'nın çok yönlü karakteri ele alınırken, bu film daha kısıtlı bir dönemin sanatsal atmosferini yansıtıyor. O filmde Bob Dylan'ın müziğinden çok onun kimliği ile ilgileniliyor iken, bu filmde kişiliğine dair en ufak bir bilgi yok. O filmin izleyeci tarafından anlaşılması daha zor iken, bu film ise daha basit bir anlatım sunuyor. I'm Not There filmde Bob Dylan'ı canlandıran isimler listesi oldukça kabarıktı; Christian Bale, Heath Ledger, Ben Whislaw, Richard Gere ve Cate Blachett. Her biri Bob Dylan'ın farklı dönemini anlatıyor. En beğenilen performansı ise yine ne hikmetse 1961-1965 dönemine denk gelen kısmı canlandıran Cate Blachett idi. Bir kadının bir erkeği canlandırdığı en başarılı performanslardan biridir. Bu filmde ise tek bir Bob Dylan canlandırması var ve o da Timothee Chalamet'e ait. O da bu işin fazlasıyla hakkını vermiş gözüküyor.
Sonuç olarak, A Complete Unknown filmi Bob Dylan'ı anlamaya çalışan bir film olmaktan çok, onun etrafındaki mitolojiyi ve dönemin popüler kültüründeki yankısını ele alan bir yapım. Yönetmen James Mangold, kesinlikle Bob Dylan'ı çözmeye, onu anlamaya çalışmıyor. 1961-1965 arası dönemi belgesel olarak sunan No Direction Home belgeselinin canlandırmasını yapmış adeta. Bu sebeple biyografi türüne sıkı sıkıya bağlı kalıp sanatsal riskler alıp yorumlar katmaktan sakınmış. Timothee Chalamet'in etkileyici performansı, aday olduğu En İyi Erkek Oyuncu kategorisinde iddialı bir konuma taşıyor bana göre. Alırsa şaşırmam, hatta tüm adayları izlemiş biri olarak bence en hak edeni.
Türkiye'de verdiği konserinden bahsetmişken o kısmı da açayım. Bob Dylan 1989, 2010 ve 2014 yılı olmak üzere İstanbul'da 3 kez konser verdi. 2010 tarihli konserine katılım sağladım ve beklentim çok yoktu yaşından ötürü. Ki beklendiği gibi de oldu. Amaç ustayı görmek, ona olan saygı duruşunu yapmaktı. Bu sebeple 2014 yılındaki konserine gitmedim. Ama 83 yaşında olmasına rağmen konserleri bırakmış değil. 2025 yılı konser takvimi de bir hayli kalabalık. Yolunuz düşerse göreceğiniz şey ne yazık ki piyano başında oturmuş, mırıldanan bir adam olacak. Ama yine de hayran hayran o azmine bakacaksınız. Biz baktık. 1989'daki konserine gidenler kadar şanslı değildik belki de. Aynı tarihte az ötede Gülhane parkında konser veren İbrahim Tatlıses'i tercih etmeyip, Harbiye'de Bob Dylan'ı seçen o 4000 koca yürekli insanı tebrik ediyorum.