The Handmaid's Tale dizisi evreninde Gilead Cumhuriyeti, ABD'nin yerini alan radikal Hristiyan temelli totaliter bir rejimdir. Rejimin yegane amacı; kitlesel kısırlığın olduğu bir dünyada, doğurganlığa hala sahip olan kadınları üreme köleliğine zorlayarak nüfusu devam ettirmek. Ama içlerinden bir kadın çıktı ve şunu dedi: "Ben senin varoluş gerekçen değilim."
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadın hakları için verilen mücadelelerin anıldığı ve kadınların toplumsal, siyasi ve ekonomik alanlardaki kazanımlarını kutladığı bir gündür. Sovyet ülkerinde resmi tatil olarak dahi kutlanıyor. Ancak bu gün, sadece kutlama değil, aynı zamanda dünya genelinde süren cinsiyet eşitsizliklerine ve baskılara dikkat çeken bir farkındalık günü. İşte bu noktada The Handmaid's Tale dizisi toplumsal farkındalığın önemini anlatan bir anlatısıyla kendisini öne çıkarıyor.
Margaret Atwood'ın aynı isimli romanında uyarlanan dizi, kadın bedenin nasıl sistematik şekilde denetim altına alınabileceğini anlatan çok katmanlı bir hikayeye sahip. Gilead Cumhuriyetinin baskıcı rejiminde, hala üreyebilen kadınlar zorla "handmaid" olarak atanıyor ve sadece çocuk doğurmak için kullanılıyor. Bu basit bir düşünce ile distopik bir hikaye gibi duruyor. Yapımı izlerken 'bu biraz aşırı değil mi?' diye bir soru geliyor akıllara, ama hiçbir şeyin bu kadar aşırılıkla başlamayacağı, suyun zamanla ısıtılıp kaynatılacağını bilince de oluru var diyebiliyoruz bu hikayeye.
Oysa dizi/kitap, kadın hakları özelinde oldukça güçlü mesajlar barındırıyor. Dizi, kadınların elde ettikleri hakların hiçbir zaman garantide olmadığını ve hakların korunması için mücadelenin sürekliliğini vurguluyor. Bunun yanında, baskıcı sistemlerin yavaş yavaş kurulduğunu ve insanlar sessiz kaldığında nasıl normalleşebileceğini gösteriyor. Sessiz kalınan küçük hak ihlalleri zamanla büyük toplumsal meselelere dönüşebilir.
Dizi aynı zamanda kadın dayanışmasının önemi de vurguluyor. Kadınlar birbirlerini desteklediklerinde mevcut totaliter rejime karşı daha güçlü durabiliyor. İçlerindeki tek bir aykırılık bile, tüm kazanımların yok olmasına sebep olabilir ki günümüzde de kadın haklarına en çok zarar veren seslerin, yine kadın sesi olmasına şahit oluyoruz.
2017 yılında Trump'ın ilk dönemi esnasında yayınlanmaya başlayan dizi 5 sezonu geride bıraktı ve 2025 Nisan'ında 6. sezonunu da yayınlayarak final yapmayı düşünüyor. Başladığı yere geri dönerek, yine bir Trump döneminde. Ve üstelik bu seferki Trump daha sert ve bu yüzden bu kostümleri en azından ABD'deki eylemlerde görmeye devam edeceğiz gibi duruyor.
Yazıyı bağlamak gerekirse, The Handmaid's Tale, kadın haklarına dair güçlü bir uyarı niteliğinde bir dizi. Çoğumuzun İstanbul Sözleşmesini unuttuğu bir ortamda bu dizi bizlere, kazanılmış hakların bir anda hızla kaybedilebileceği, sessizliğin ve kayıtsızlığın baskıcı sistemleri güçlendirebileceği ve tüm bunlara yalnızca kadın dayanışmasının engel olabileceğini hatırlatıyor. 6 sezonluk diziye ya da ülkemizde Damızlık Kızın Öyküsü adıyla satılan 380 sayfalık kitaba göz atmakta fayda var.
0 serzeniş:
Yorum Gönder