Zia, kız arkadaşı Desiree'den ayrılınca yaşadığı acıya dayanamaz ve intihar eder. Acısını sonlandırmanın yolunu ölümde bulacağını sanarken, hiç beklemediği bir şekilde büyük bir yanılgıya düştüğünü anlar. Gözünü, sadece intihar edenlerin var olduğu bir dünyada açar. Ölüm sonrası bir dünyadır burası; tuhaftır, gerçek yaşam kadar acımasızdır; hatta belki de daha fazla. Acılarsa yok olmamıştır. Ama yine de Zia için bir umut vardır. Çünkü ilginç bir şekilde Desiree'nin de intihar ettiğini öğrenmiştir. Tanıştığı bir rock şarkıcısı ve ısrarla bir yanlışlık sonucu orda olduğunu savunan bir otostopçu ile Desiree'nin peşine düşer. Barlarında sadece intihar etmiş elemanları olan Nirvana ve Joy Division gibi grupların şarkılarının çalındığı bu garip dünyanın kasvetli atmosferinde, tuhaf bir yolculuğa çıkarlar...

İsminden ötürü başlangıçta seyirciyi ürkütse de, Wristcutters: A Love Story bir korku değil aşk filmi. Hem de alıştığınız romantik komedilerin çok ötesinde. Eleştirmenler tarafından kara mizah türünün en başarılı örneklerinden biri sayılan bu film, kız arkadaşı tarafından terk edilmeye dayanamayan Zia'nın hikayesi ile başlıyor. Zia'nın intiharından sonra gözümüzü bilek kesenlerin dünyasında açıyoruz. Eski korku filmlerinde görüp de korkmaya alıştığımız kafası kesilmiş insanlar, bu sefer karşımıza bir mizah öğesi olarak çıkıyor. O dünyada ise her birinin hikayesi farklı. Kimi, şimdi mutlu musunuz notları bırakarak gazı açıp intihar etmiş, kimi konser anında elektro gitarına birasını dökmüş. Yani her biri farklı yolları deneyerek intihar etmiş ve bir şekilde bunun sorumluluğu var üstlerinde.


Yine de filmin her bir sahnesinde güzel melodiler duyuyorsunuz. Hayatlarından bir şekilde bıkmış ve intihar etmiş tüm bu insanların hikayelerini dinlerken, bir yandan da çalan müziklerle keyifleniyorsunuz yani. Filmin en büyük kozlarından biri de bu aslında. Depresif hikayeleri anlatırken anti depresan etkisi yaratan şarkıları kullanmak. Bu yüzdendir ki en az film kadar alkış toplamış bir soundtrack albümüne sahip Wristcutters: A Love Story.

Hayatta, ölümde veya ikisinin de tam ortasında. Nerede olursa olsun tek düşündüğü, kendisini terk eden sevgilisini geri elde etmek olan Zia ile, 'yanlışlıkla' o dünya içerisine düştüğünü ve tekrar hayata dönmek için elinden gelen her şeyi yapacağını söyleyen Mikal'in hikayesi aslında izlediğiniz. Biri aşkını, diğeri ise hayatını arıyor olsa da, hep aynı yere çıkıyor yolları. İzleyicisi tarafından, sırf sonu için bile bir kez daha izlerim
diyerek tabir edilen bu film, romantik komedilere yan gözle bakan seyircilerin bile önemli gözdelerinden biri.

"Sometimes, things can fly... But only when you don't care about them."

12 serzeniş:

Travis dedi ki...

Eugene şarkıyı sölemeye başladıgında "yuhlan, ismi gibi sesi de benziyor" demiştim.. meğer söyleyen Eugene Hutz'un kendisiymiş..
ama filmin asıl sürprizi Tom waits olmuştur benim için:)

gizemsel dedi ki...

Aaa evet. Tom Waits'in oynadığından söz etmeyi unutmuşum. Filmi internete ilk düştüğü an izlemiştim ben. Baya oldu yani. :) Ben filmi baştan sona beğendim ama. Durağanlığı da sıkıcı bir durağanlık değildi bence. Sevdim ve yazayım dedim yani. :)

Travis dedi ki...

film güzeldi tabi.. ben sadece sürprizlerden bahsettim:)
Patrick fugit'i Almost Famous filminden sonra bir de büyümüş haliyle izlemek ayrı bi şey.. ben bunun çocuklugunu bilirim be:)

neslihan erzincan özgür dedi ki...

ilginç bir hikayesi varmış.izlememiştim.teşekkürler...

Dilara dedi ki...

gerçekten orijinal bi' konusu olan güzel bi' filmdir. müziklerine hastayımdır. :D

jewel dedi ki...

en favorilerimden biri bu benim!
soundtrackin filmle nasıl bütünleştiğinin kanıtı. bir filmin "olmuş"u böyle oluyor işte..
ayrıca eugene için ben de "nerden bulmuşlar aynısını yav?" sendromuna girmiştim,kimselere dememiştim yalnız değilmişim! =Pp

gizemsel dedi ki...

O zaman nerden bulmuşlar aynısını sorusuna cevabı vereyim. :) Filmin yönetmeni ile Eugene Hütz çok yakın arkadaşlar. Ve yönetmen Eugene karakterini yazarken filmin yapım aşamasında da bir hayli katkısı olduğunu söylediği yakın arkadaşından esinlenmiş ve hem adını hem de karakterin tipini Eugene Hütz üzerinden oluşturmuş. :)

La Loba dedi ki...

İntihar ve diğer tarafa farklı bakış açısı ve muzip yanıyla gerçekten güzeldi. Müziklerine diyecek yok.

Porco Rosso dedi ki...

kesinlikle 2008de izlediğim en iyi filmlerden biriydi. çok beklemiştik bir de nete düşsün, altyazı çıksın diye. çevirmeyi bile düşünmüştüm.

ama sonu böyle olmasaymış demiştim. sonra düşünmüştüm nasıl olsun diye. bir yol bulamayıp. olmuş bu son, zorlama demiştim.

Travis dedi ki...

benim için tahmin edilemez bir başlangıca ama tahmin edilebilir bi sona sahipti..
başlangıcların tahmin edilme sorununa da hiç değinmiyorum:)

Adsız dedi ki...

Death and Lovely şarkısını ne zaman dinlesem, bu filmin baştan sona hissettirdiklerini hatırlıyorum. Pavlov'un köpeği misali etkilenmiştim filmden.

admin dedi ki...

Aşk kitapları mı arıyorsunuz? Tıklayın: en güzel aşk romanları