"Direnişçi olmak istiyorsan, önce onu haketmelisin."
Savaş Artık Başladı !
Çıkacağı günü sabırsızlıkla beklediğim fakat tamamen duygusal nedenlerden ötürü biraz geç de olsa ,bir arkadaşın “hadi izleyelim” deyişi üzerine **, izleyebildiğim bir film oldu kendisi. Terminator Salvation’ı , serisinin son filmi diye mi, yoksa bundan sonraki “the end begins” serisinin açılış filmi diye mi adlandırsam bilemedim. Çünkü Terminator filmleri arasında –herne kadar benzer görünse de - hem hikaye olarak hem yapım olarak hem de yönetmenlik olarak ciddi farklar var. Bundan sonra çekilmesi planlanan Terminator filmleri de tamamlandıktan sonra, tüm seriyi 3 bölüme ayırıp kendi içinde bi üçleme yapabiliriz ki bu üçlemeyi de şöyle şekillendirebiliriz.
1- The Terminator ve Terminator II – The Judgament Day
2- Terminator III – Rise of The Machines
3- Terminator Salvation ve gelecek olanlar
Neden böyle bir ayrıma gittiğimizi şöyle izah edelim.
Terminator 1 ve 2 ‘nin en büyük özelliği yönetmeninin James Cameron oluşu idi. Sadece yönetmeni değil, bunun yanında senaristliğini de yaptı. Hikayesi ona aitti ve gelişen zaman gösterdi ki hikaye hep onun kaldı. Gelecekte insanların makineler ile savaşının olacagına değinmiş, makineleşmedeki ilerlemeye dikkat çekmiş ama ara ara dokundurduğu bu savaştan bizlere görüntüler sunmamıştı (çok az bir rüya izletti, o kadar). Görsellikten kaçıp hikayeye odaklanmamızı mı istemiş yoksa görselitenin getirmiş olacağı mali külfetin altına elini mi koyamamış ya da koyacak bir yapımcı mı bulamamış bilemiyorum. Ama son derece sade Terminator filmleri sundu bize. Güzelliği ise hep o sadeliğinde kaldı. 1’in üzerine eklentiler getirerek bizleri civadan meydana gelmiş daha da güçlü bir üretimin eseri T-1000 ile tanıştırdı.
İkinci kısmı ise tek başına bir film oluşturuyor, Terminator: Rise of The Machines. Diğerlerinden ayrılma nedeni ise mantalitesi. Yönetmen Jonathan Mostow , James Cameron’un hikayesini aldı ve bizlere ekstra sunacağı bir şeyler de eklemeden sunmaya çalıştı. Ne James Cameron’ın kaçtığı görseliteye bulaşabildi, ne de hikayeye başka bir bakış açısı getirerek fikirsel zenginliğe yol açabildi. İzlediklerim arasında en çöpü diye nitelendiriyorum. Belki izleyeceklerim arasında bile. İçinde her nekadar ilk 2 filmin Terminator’ü Arnold Schwarzenegger olsa da bu filmin tutmaması bize şunu ispatlamış oluyordu; Terminator, Arnold Schwarzenegger‘in değil, James Cameron’un filmi.
Üçünçü kısımda ise 2009 yapımı Terminator Salvation ve bundan sonra gelecek olan “ The End Begins” serileri var. Genel anlamda Terminator’ü James Cameron öncesi ve sonrası diye basit bi iki grup oluşturarak ayırabilirdik. Ama Salvation’ı , Rise of The Machines’den ayıran yerler var. Kendinden fikirler ve görüntüler. James Cameron’un uzak durduğunu söylediğimiz görseliteye bu filmde yakınlaşmaya çalışılmış ve önceki filmlerde bizlere savaşın vehametini tam anlatılamadığını düşündüklerinden olsa gerek, daha geniş bir savaşı ve alanı kapsamışlar. Diğerleri gibi dünyaya gelen bir-iki terminator yok bu sefer. Ordusunu dünyaya yerleştirmiş ve giderek büyümekte olan Skynet var karşımızda. Sadece daha sıcak savaş sunduğu için mi farklı peki? Hayır. Bunun yanında farklı bir terminator ile tanıştırıyor bizi. İnsanlardan mı yoksa makinelerden mi olduğu anlaşılamayan, kalp atışları ile yaşayan yarı insan - yarı terminator Marcus Wright abimiz.
Film John Connor’dan ziyade Marcus üzerinden dönen yapıda oluşturulmuş. Marcus’un bu özelliğinin üzerinden giderek insanlar ile makineler arasındaki farklara ara ara değinilmiş. Bu noktada Judgment Day geliyor aklımıza. T-800 e genç John Connor’ın gülümseme – ağlama tanımlarının yapması ve onun yapaysı duyguları. Salvation’ da ise bu farklılık tek bir bedende Marcus’ta toplatılarak ifade edilmeye çalışılmış.
Bu eklentilerin yanından mantıksal hatalar da mevcut. Kendisine yapılanın acısını çıkartmak için sen Marcus’u yola gönder, ardından onun yapılışını ve kişilerden alması gereken intikamını bizlere sunma. Olmadı. Ya intikamdan bahsedilmemeliydi ya da intikam yoluna gidilmeliydi (kısmi intikam var sadece). Yanan vucudundan da görüldüğü üzere ,kalbi de olsa, Marcus robot ağırlıklı bir yapıya sahip ama koparılmış bir çip ile idare edebiliyor, durmuş olan kalbi 2 yumruk ile yerine gelebiliyor bu da yetmezmiş gibi bir de kalp ameliyatı gerçekleştiriyor. Devam edelim, en basitinden asıl görevi yok etmek olan – görevi ismi ile kaim- terminatorun Kyle Reese’i (kendisi J.Connor'un babası oluyor) öldürmek yerine esir almaları. Sorguya çekip direnişin LA ayağını çökertmek istiyorlar sanki. Bana "sen de neleri zorluyorsun" diyenler de olabilir ama diğer Terminator serilerini tekrar izlemeye davet ediyorum ben de onları. T-1000in önüne geleni öldürdüğü o filmi.
Herneyse; kısacası ben yine de sevdim Salvation’ı. Serinin 3. filmi Rise of the Machines ile düşen beğeniye yukarı doğru bi ivme kazandırdığını düşünüyorum. Daha önceki yazımda görmek istediğimi belirttiğim savaştan bizlere sahneler sunduğu için en azından (beni kırmayan yapımcılara selam olsun). Senaryonun amacı Marcus’u öldürmek yerine yaşatmak olsaydı sıradaki filmde güzel bir karakter izleyebilrdik. Marcus’u oynayan Sam Worthington’a da kucak dolusu sevgi.
Dip not serzenişi: Sanki Batman The Dark Knight filminden fırlayıp koşa koşa gelmiş bir Cristian Bale var karşımızda. Hala Batman karakterinden kurtulamamış, Kısık ve kasvetli konuşmalarına devam ediyor. Bu ses tonuyla daha bi karizma olduğunu düşünüyorsa shame on you diyorum burdan kendisine. Filmin başındaki sahnelere “here” ve “one” deyişi ne o öyle. Hele bir de ilerki yerlerin birinde “who are you” deyişi var, burda aklınıza eğer batman filminden “where are they?” deyişi gelmiyor ise 2 filmi de tekrar izleyin derim ben. Kendisine burdan rahat ol, bize robotlardan farklı olduğun insansı yönlerini göster be adam serzenişi de yapalım.
** kendisi izlemiş olduğu halde bana “hadi izleyelim” deyip sinemada eşlik eden arkadaşa da burdan selamı çakıyorum.
Terminator 1 & 2'nin önceki yazısı
Çıkacağı günü sabırsızlıkla beklediğim fakat tamamen duygusal nedenlerden ötürü biraz geç de olsa ,bir arkadaşın “hadi izleyelim” deyişi üzerine **, izleyebildiğim bir film oldu kendisi. Terminator Salvation’ı , serisinin son filmi diye mi, yoksa bundan sonraki “the end begins” serisinin açılış filmi diye mi adlandırsam bilemedim. Çünkü Terminator filmleri arasında –herne kadar benzer görünse de - hem hikaye olarak hem yapım olarak hem de yönetmenlik olarak ciddi farklar var. Bundan sonra çekilmesi planlanan Terminator filmleri de tamamlandıktan sonra, tüm seriyi 3 bölüme ayırıp kendi içinde bi üçleme yapabiliriz ki bu üçlemeyi de şöyle şekillendirebiliriz.
1- The Terminator ve Terminator II – The Judgament Day
2- Terminator III – Rise of The Machines
3- Terminator Salvation ve gelecek olanlar
Neden böyle bir ayrıma gittiğimizi şöyle izah edelim.
Terminator 1 ve 2 ‘nin en büyük özelliği yönetmeninin James Cameron oluşu idi. Sadece yönetmeni değil, bunun yanında senaristliğini de yaptı. Hikayesi ona aitti ve gelişen zaman gösterdi ki hikaye hep onun kaldı. Gelecekte insanların makineler ile savaşının olacagına değinmiş, makineleşmedeki ilerlemeye dikkat çekmiş ama ara ara dokundurduğu bu savaştan bizlere görüntüler sunmamıştı (çok az bir rüya izletti, o kadar). Görsellikten kaçıp hikayeye odaklanmamızı mı istemiş yoksa görselitenin getirmiş olacağı mali külfetin altına elini mi koyamamış ya da koyacak bir yapımcı mı bulamamış bilemiyorum. Ama son derece sade Terminator filmleri sundu bize. Güzelliği ise hep o sadeliğinde kaldı. 1’in üzerine eklentiler getirerek bizleri civadan meydana gelmiş daha da güçlü bir üretimin eseri T-1000 ile tanıştırdı.
İkinci kısmı ise tek başına bir film oluşturuyor, Terminator: Rise of The Machines. Diğerlerinden ayrılma nedeni ise mantalitesi. Yönetmen Jonathan Mostow , James Cameron’un hikayesini aldı ve bizlere ekstra sunacağı bir şeyler de eklemeden sunmaya çalıştı. Ne James Cameron’ın kaçtığı görseliteye bulaşabildi, ne de hikayeye başka bir bakış açısı getirerek fikirsel zenginliğe yol açabildi. İzlediklerim arasında en çöpü diye nitelendiriyorum. Belki izleyeceklerim arasında bile. İçinde her nekadar ilk 2 filmin Terminator’ü Arnold Schwarzenegger olsa da bu filmin tutmaması bize şunu ispatlamış oluyordu; Terminator, Arnold Schwarzenegger‘in değil, James Cameron’un filmi.
Üçünçü kısımda ise 2009 yapımı Terminator Salvation ve bundan sonra gelecek olan “ The End Begins” serileri var. Genel anlamda Terminator’ü James Cameron öncesi ve sonrası diye basit bi iki grup oluşturarak ayırabilirdik. Ama Salvation’ı , Rise of The Machines’den ayıran yerler var. Kendinden fikirler ve görüntüler. James Cameron’un uzak durduğunu söylediğimiz görseliteye bu filmde yakınlaşmaya çalışılmış ve önceki filmlerde bizlere savaşın vehametini tam anlatılamadığını düşündüklerinden olsa gerek, daha geniş bir savaşı ve alanı kapsamışlar. Diğerleri gibi dünyaya gelen bir-iki terminator yok bu sefer. Ordusunu dünyaya yerleştirmiş ve giderek büyümekte olan Skynet var karşımızda. Sadece daha sıcak savaş sunduğu için mi farklı peki? Hayır. Bunun yanında farklı bir terminator ile tanıştırıyor bizi. İnsanlardan mı yoksa makinelerden mi olduğu anlaşılamayan, kalp atışları ile yaşayan yarı insan - yarı terminator Marcus Wright abimiz.
Film John Connor’dan ziyade Marcus üzerinden dönen yapıda oluşturulmuş. Marcus’un bu özelliğinin üzerinden giderek insanlar ile makineler arasındaki farklara ara ara değinilmiş. Bu noktada Judgment Day geliyor aklımıza. T-800 e genç John Connor’ın gülümseme – ağlama tanımlarının yapması ve onun yapaysı duyguları. Salvation’ da ise bu farklılık tek bir bedende Marcus’ta toplatılarak ifade edilmeye çalışılmış.
Bu eklentilerin yanından mantıksal hatalar da mevcut. Kendisine yapılanın acısını çıkartmak için sen Marcus’u yola gönder, ardından onun yapılışını ve kişilerden alması gereken intikamını bizlere sunma. Olmadı. Ya intikamdan bahsedilmemeliydi ya da intikam yoluna gidilmeliydi (kısmi intikam var sadece). Yanan vucudundan da görüldüğü üzere ,kalbi de olsa, Marcus robot ağırlıklı bir yapıya sahip ama koparılmış bir çip ile idare edebiliyor, durmuş olan kalbi 2 yumruk ile yerine gelebiliyor bu da yetmezmiş gibi bir de kalp ameliyatı gerçekleştiriyor. Devam edelim, en basitinden asıl görevi yok etmek olan – görevi ismi ile kaim- terminatorun Kyle Reese’i (kendisi J.Connor'un babası oluyor) öldürmek yerine esir almaları. Sorguya çekip direnişin LA ayağını çökertmek istiyorlar sanki. Bana "sen de neleri zorluyorsun" diyenler de olabilir ama diğer Terminator serilerini tekrar izlemeye davet ediyorum ben de onları. T-1000in önüne geleni öldürdüğü o filmi.
Herneyse; kısacası ben yine de sevdim Salvation’ı. Serinin 3. filmi Rise of the Machines ile düşen beğeniye yukarı doğru bi ivme kazandırdığını düşünüyorum. Daha önceki yazımda görmek istediğimi belirttiğim savaştan bizlere sahneler sunduğu için en azından (beni kırmayan yapımcılara selam olsun). Senaryonun amacı Marcus’u öldürmek yerine yaşatmak olsaydı sıradaki filmde güzel bir karakter izleyebilrdik. Marcus’u oynayan Sam Worthington’a da kucak dolusu sevgi.
Dip not serzenişi: Sanki Batman The Dark Knight filminden fırlayıp koşa koşa gelmiş bir Cristian Bale var karşımızda. Hala Batman karakterinden kurtulamamış, Kısık ve kasvetli konuşmalarına devam ediyor. Bu ses tonuyla daha bi karizma olduğunu düşünüyorsa shame on you diyorum burdan kendisine. Filmin başındaki sahnelere “here” ve “one” deyişi ne o öyle. Hele bir de ilerki yerlerin birinde “who are you” deyişi var, burda aklınıza eğer batman filminden “where are they?” deyişi gelmiyor ise 2 filmi de tekrar izleyin derim ben. Kendisine burdan rahat ol, bize robotlardan farklı olduğun insansı yönlerini göster be adam serzenişi de yapalım.
** kendisi izlemiş olduğu halde bana “hadi izleyelim” deyip sinemada eşlik eden arkadaşa da burdan selamı çakıyorum.
Terminator 1 & 2'nin önceki yazısı
2 serzeniş:
malum, metrobüs için turnikelerden geçmek gerekiyor. akbili bastım, para da çekti içinden. lakin turnike geçmeme izin vermedi(göt makine). dedim savaş mı başladı yoksa, sonra sikerler deyip üstünden atladım.. sanırım bi savaş olursa makinelerin a.ına koruz =)
bence koyamayız makinelerin bir tarafına. ben inanarım kıyamet hikayelerinie. güzeldir aslında underground bir yaşam tarzı. temiz ve konformist olmaya gerek yok zaten.
terminator 2 benim için çok önemlidir. zira sinemada izlediğim ilk filmdir. altyazıları bile takip edemiyordum doğru düzgün ama çok etkilenmiştim.
Yorum Gönder