Yönetmen Emerald Fennell bu ilk uzun metraj filmi ile En İyi Film ve En İyi Yönetmen dalı dahil 3 dalda Oscar adayı gösterildi ve En İyi Özgün Senaryo oscarını da kazandı. Filmin diğer 2 dalda da olmak üzere toplamda 5 oscar adaylığı vardı. Yeni bir yönetmen için bundan iyi bir başlangıç olamazdı. O yüzden evet, seni takibe alıyorum Emerald Fennell, bir sonraki yapımında da görüşeceğiz. Ama şimdilik konumuz bu film; Promising Young Woman



Filmin, feminist sinema içerisinde cesur, tartışmalı ve belki de provokatif bir perspektif sunduğunu en başta söylemeliyim. 'iyi adam' imajının ardında saklanan şiddeti ve tecavüz kültürünün nasıl normalleştirildiğini bizlere gösteriyor. Carey Mulligan'ın canlandırdığı Cassie (Cassandra) karakteri, hem intikam figürü, hem de sistematik adaletsizliğin bir simgesi olarak karşımızda.

Filmin hikayesinde Cassie (Carey Mulligan), tıp fakültesinden ayrılmış, ailesiyle yaşayan, geçmişte yaşanan bir travmanın ağırlığını taşıyan biri. En yakın arkadaşı Nina, uğradığı cinsel saldırının ardından adalet arayışında yalnız bırakılıyor ve sonunda intihara sürükleniyor. Cassie, bu kaybın yarattığı boşluğu, geceleri barlarda sarhoş numarası yaparak, 'iyi niyetli' görünen ama fırsat kollayan erkekleri köşeye sıkıştırarak doldurmaya çalışıyor. Gündüzleri çalıştığı kafede eski bir sınıf arkadaşının, geçmişte yaşanan olaylarla ilgili bilgiler vermesi üzerine ise yeni bir plan yapıyor. Ve filmin gelişme kısmı bunun üzerine kuruluyor.

Promising Young Woman, temel olarak tecavüz kültürünün sistematik boyutlarını, erkeklerin toplum tarafından nasıl korunup kollandığını ve mağdurların nasıl sessizleştirildiğini konu alıyor. Film, 'bir kadının nasıl giyindiği', 'ne kadar içtiği', 'karşı tarafın aslında ne kadar iyi biri olduğu ama kadın tarafından tahrik edildiği' gibi bahanelerin cinsel şiddeti aklamak için nasıl kullanıldığını sert biçimde ifşa ediyor. Bu sebeple Cassie'nin geceleri yürüttüğü misyon, yerini bulmayan bir adalet ve ahlak mekanizmasının eksiğini -drama yoluyla- gidermek oluyor. 

Filmin, intikam alma duygusuna odaklanıp kendi temasından eksiklikler bulundurduğunu da  söyleyebilirim. Nina'nın hiç görünmediği ve sesi duyulmadığı bir kurguda, mağdurun yeniden silindiği bir anlatı oluşuyor. Tabi ki bu, mağdurun ismi ve cismini teke indirgemenin, sonuçları değiştirmeyeceğini, filmin asıl derdinin faillerin gerekli cezayı hem devletten hem de toplumdan almadığını göstermek için seçilmiş bir tercih. 


Yönetmen Emerald Fennell'in anlatım tarzı hem kara mizah, hem de psikolojik gerilim tonlarını içeriyor. Tatlı ve parlak bir pembe estetik ile karanlık bir hikayeyi ustaca çarpıştırmış. Carey Mulligan'ın performansı da bu tonun en önemli taşıyıcısı konumunda. Çünkü Cassie'nin yüzündeki ani duygu değişimleri, kontrolün kimde olduğuna dair sürekli bir belirsizlik yaratıyor. Bu iyi oyunculuk da kendisine zaten bir oscar adaylığı getirtti. Ancak filmin kuşkusuz en tartışılan yanı final sahnesi. Fennell'in sunduğu final, beklenmedik bir sonla oluyor. Bu seçim yine bir eksiklikten ziyade, radikal bir gerçekçilik sunuyor bence. Çünkü Cassie gibi şiddet yoluyla olmasa da adalet yoluyla mağdurların haklarını arayan kadınların sonu da anlam itibariyle Cassie'nin sonu gibi oluyor. 

Tecavüz kültürünün görünmez güvenlik duvarlarını yıkarken, izleyicinin beklediği güvenli alanı da yerle bir eden bir film olmuş Promising Young Woman. Finali kimileri için gerçek dünyanın karanlık yüzünü açıkça anlatan cesur bir tercih iken, kimileri için mağduriyetin ve umutsuzluğun yeniden üretimi olabilir kıvamda olsa da ben ilk gruptan yanayım. Her şeye rağmen Emerald Fennell'in ilk filminde böylesine güçlü bir estetik, cesur bir politik tavır ve keskin bir toplumsal eleştiri sunması dikkate değer.