Aday olduğu 6 dalın 3'ünde Oscar heykelini göğüsleyen Chloe Zhao'nun Nomadland filmi, modern Amerika'nın ekonomik çöküşleri ve bireysel kırılganlıklarından sessiz ama derin bir anlam sunan bir yapım. Belgesel gerçekçilik ile kurmaca sinemanın arasında bir tat ile görünmez kılınmış bir toplumsal sınıfı görünür kılıyor. 


Film, 2008 ekonomik krizinin ardından Amerika'da giderek görünür hale gelen yaşlı yoksulluğu, evsizlik, çalışmaya mecbur kalma ve güvencesiz yaşam gibi gerçekleri ele alıyor. Pandemi gibi bir döneminde gösterime girmesi, ekonomik belirsizliğin arttığı bu dönemde 'kimsesizleşme' ve 'yalnızlık' duygusunu izleyicisine hatırlatıyor. Bu bakımdan bakınca oldukça trajik. 

Hikayesine baktığımızda, Nevada'nın bir kasabasının ekonomik çöküşüyle başlıyor film. Kasabanın uğradığı bu ekonomik felaketten sonra Fern (Frances McDormand), eşini kaybetmiş bir 'kimsesiz' olarak karşımıza çıkıyor. Yaşam alanına çevirdiği karavanı ile Amerika'nın batısında dolaşmaya başlıyor. Amazon depolarında, kamp alanlarında, turistik bölgelerde çalışıyor, yeni göçebe arkadaşlar ediniyor. Bu filmde boy gösteren birçok göçebe oyuncu, aslında gerçekten birer 'nomad', yani göçebe. bu da filmi belgeselvari kılan ana unsur. Birçok sahne doğaçlama hissi veriyor. Ham ve filtresiz bir gerçeklik sunmak için birçok sahne gün batımı saatlerinde çekilmiş. Pastoral ama çiğ bir gerçeklik taşıyan bu çekimler, karakterleri ve yaşadıklarını daha gerçekçi kılıyor. Bu da her zaman özgün bir dil arayışı içinde olan Oscar jürisi için bulunmaz bir nimet ve nitekim En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödüllerini kazanıyor.

Kazandığı diğer bir oscar da En İyi Kadın Oyuncu ödülü. Frances Mc Dormand'ın oyunculuğu çok sade ama içsel olarak çok yoğun ve yorgun. Konuşmalardan ziyade yüz ifadeleriyle, sessizlikleriyle oynadığı için Akademi'nin sevdiği minimal oyunculukla büyük duygu yaratma kriterini mükemmel karşılıyor. 


Nomadland, Amerika'nın, ekonomik dalgalanmalarla yerinden edilmiş görünmez bir kuşağın ve kendi yolunu kendi belirleyen bir kadının çok katmanlı bir portresi kıvamında bir film. Fern'in hikayesi yalnızca kayıplarla başa çıkma değil, aynı zamanda dünyayla farklı bir ilişki kurma biçimi olarak ele alınmış. Filmin sonunda Fern yine yollara düşse de bu sefer onun yalnızlığını filmin başındaki gibi bir yalnızlık olarak değil, özgürlük alanı olarak görüyoruz. Yine de pandemi yüzünden film anlamında da yokluk çektiğimiz şu günlerde benim En İyi Film tercihim olmazdı, ama yokluğu da fırsata çevirmiş olduğu kesin.

0 serzeniş: