çingeneler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çingeneler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İzlediğim en ilginç filmlerden, çünkü farklı bir kültürle tanıştırıyor bizleri, çingenelerle. Neresi farklı? her gün sokakta görebiliriz onları diyebilirsiniz. Onların öyküsünü, genzine öküz kaçmış gibi boğuk sesiyle konuşan çağla şikel* ve çingene aksanını, cümleye "abe" diyerek başlamaktan ibaret sanan usta oyuncu (!) alişandan* izlediğimiz için gerçekte onların ne gibi bi yaşamları olduğunu, toplumdan ne denli uzaklaştırıldıklarını bilmememiz doğal.
Fransa'dan Romanya'ya giden bir genç.. Amacı ölen babasının en sevdiği şarkıcı olan Nora Luca'yı bulmak. Ama bundan daha fazlasını buluyor. Çingeneleri buluyor, onların yaşamını ve bir de aşkı.

Film boyunca yüzümüzde bir tebessüm oluşuyor nedense, başroldeki Stephan'nın daima gülümsemesinden de değil üstelik. Daha sıradışı bulduğumuz için belki de o hayatı. "Tamam artık hüzünlenecez sanırım" derken bu sefer de Tutti frutti te kelas** giriyor devreye ve oluşmaya başlayan o hüznü geçici de olsa almayı başarıyor. Geçici diyorum, çünkü çingenelerin yaşamı göründüğü kadar eğlenceli-çalgılı değildir. Beyaz tenli bizlerin, sadece eğlence amaçlı kullandıkları çingenelere ne denli yaklaştığımızı filmin tek bir karesi bile açıklamaya yetiyor : filmin sonunda köyde olanları İsidor'a anlatmaya giden Stephan'nın, masadaki o Gadjoları*** gördükten sonraki bakışı... Asıl gerçeği farkedişi , o tek kare, bizim de bazı şeyleri farkına varmamızı sağlıyor. Çünkü artık Gadjoların eğlence olarak gördüğü müziklerin ardındaki hüznü biliyoruz.
Filmi izleyin, ardından bize çiçek satmak için uğraşaduran çingelerin hayatını, hükümetin dönüşüm(!) adındaki projeyi tekrar düşünün.

Dönüşümü yaşamış olan filmin yönetmeni Tony Gatlif' in ağzından dinleyelim ya da..

"Kentsel yenilemeyle ilgili bu sistemi çok iyi biliyorum. Romanya'da, İspanya'da hep aynı şeyi yaptılar. İnsanları evlerinden, yıllarca yaşadıkları yerden ayırdılar. Herkes biliyor ki ben de Roman kökenliyim, tüm dünyayı dolaşıyorum. Ama at arabasıyla değil... Arkamda hep gazeteciler oluyor. Tüm Romanların durumunu biliyor ve anlıyorum. Bu olanların aynısını Romanya'da kendi gözlerimle gördüm. 1990'da İspanya'da, Sevilla'da da bir temizleme harekâtı yapıldı. Binlerce yıldır orada yaşayan binlerce insanı şehrin 20 kilometre dışına taşıdılar. Ama şimdi yönetim çok pişman. Çünkü Romanlar orada işsiz kaldılar, hastalıklar baş gösterdi. Bir halkın düzenini bozarsanız, ki onlar arkadaşları, akrabalarıyla, komşularıyla dayanışma içinde yaşayan bir halk, bir sürü problemin çıkacağı aşikârdır.
Lütfen biraz insani olsunlar Romanlara karşı. Lütfen bunu görsünler, anlasınlar. Dünyanın her tarafında Romanlar var, onlar olmazsa medeniyet olmaz. Romanlar önyargıların kurbanıdır. Şimdi dünya bunu anlamaya başlıyor. Bu semtte yaşayan Romanlar Türk, ama onlar aynı zamanda dünyadaki Romanların bir parçası. Tüm dünyada kardeşleri var. Yapılması gereken bu semtin, burada yaşayan insanlarla yenilenmesi... Şu anda burada gördüklerim çok üzücü ama şaşırtıcı değil ne yazık ki... İstanbul 1940'lı yıllarda savaşı yaşamadığı için diğer Avrupa kentlerinin aksine tarihi yapısını koruyabildi. Bu şehir sadece gökdelenlerden, oluşan bir yer değil. Sulukule de bu tarihi dokunun bir parçası. Üstelik bu dokunun korunması turizm açısından da yarar sağlayacak..."
----------------------------------
*"özel isimlerde büyük harf kullanılır" kuralı hala geçerlidir.
** filmin müzikleri için tıklayın.
*** Gadjo: çingene olmayan, yabancı
( sulukuleyi iyi bilen hacitokankoli arkadaşımızın bu konu hakkındaki serzenişi için tıklayın )