McDonalds'ın kuruluşunun anlatıldığı The Founder filminde, kurucu kardeşlerden Dick McDonald (Nick Offerman), kendilerini satın alan Ray Kroc'a (Michael Keaton) şu soruyu sorar:
Sana her şeyi gösterdik. Tüm sistemi ve sırlarımızı. Neden sadece fikirlerimizi alıp kendine bir yer açmadın?
Ray Kroc şöyle cevap veriyor:
McDonalds'ı özel yapan şey sadece sistemi değil. Kilit nokta isim. O muazzam isim; McDonalds! Bu isme sahip birisi hayatı boyunca hiçbir zaman itilip kakılamaz.


Von Erich ailesinin de soy isimlerine bir takıntısı var. Fotoğrafta temsil edilen 4 kardeşten ikisi intihar ederek, diğeri hotel odasında şüpheli şekilde, fotoğrafta bulunmayan bir kardeş de henüz 5 yaşındayken hayatını kaybediyor. Kendini dövüşe adamış bir baba tarafından yine dövüşe adanan 4 çocuğunun gerçek hikayesinin anlatıldığı The Iron Claw filminde ilk fatura sonradan edindikleri soy isimleri olan Von Erich'e kesiyor. Peki öyle mi?


Sean Durkin'in yönettiği The Iron Claw filmi, Amerikan güreş dünyasına 1980lerde damga vurmuş Von Erich ailesinin trajikomik bir portresini sunuyor. Ailenin gerçek yaşam hikayesinden esinlenen filmde partıltılı ve şöhretli güreş hayatlarının sahne arkasında ne kadar toksik ve dramatik bir halde olduğunu bizlere gösteriyor. 

Filmin anlatımı tüm aileyi kapsasa da daha çok odak noktası büyük abi Kevin Von Erich oluyor. Zac Efron'un ustalıkla canlandırdığı Kevin, babaları Fritz Von Erich'in baskıcı yönlendirmeleriyle ve aile içi bazı dinamiklerle başa çıkmaya çalışıyor. Bu hikayeyi daha çok Kevin'in dünyasından bakıyor oluşumuzun nedeni, aileden hayatta kalan tek ferdin kendisi oluşu tabi ki. 

Yönetmen Sean Durkin her ne kadar güreşin ringlerdeki parıltısı ile geri plandaki ailenin dramı arasındaki tezatlığı hissettirerek izleyiciye aktarmış olsa da, anlatımda bazı zayıf noktalara ya da fokuslanacak mevzuda biraz sapmalara neden olmuş.  Kardeşler arasındaki bağın daha derinlemesine işlenilmesi ve aile içindeki o rekabetçi ortamın daha iyi yansıtılması hikayedeki zayıf noktaları oluşturuyor. Fokustaki hata ise tüm bu yaşananların sanki bir soy isim lanetiymiş gibi yansıtılması ve geriye kalan tek aile ferdinin sadece bu konuda öz eleştiri yapmasıydı. Oysa asıl neden  baba Fritz Von Erich'in baskıcı toksik kişiliği.


Baba Fritz Von Erich (Holt McCallany) de eski bir amerikan güreşçisi. Kendisinin alamadığı dünya şampiyonluklarını eve getirmenin yolu olarak sahip olduğu 4 erkek çocuğunu gören bir baba. Ve bu uğurda sert ve maskülen bir disiplinle, çocuklarını da birbiri ile rekabet ettirip, onlardan kendilerinin en iyi performansını bekliyor. Bu beklenti çocuklar üzerinde bir baskı oluşturuyor, psikolojik sağlıklarını bozması yetmezmiş gibi, aile bağlarını da zedeliyordu. Zira hepsinin tek bir amacı vardı, babalarının favori çocuğu olmak.  Aile içi oluşan vu rekabet ve babalarının favori çocuğu olma çabaları kardeşler arasındaki rekabeti arttırıyor ve ilişkileri zayıflatıyor. Zayıflayan ilişkiler kopuk aile içi iletişime sebep oluyor ve tüm bunların sonunda ortaya çıkan psikolojik sorunlar çözülemez hale gelip çocukların yaşamlarına son vermesiyle sonuçlanıyor. Tüm bunlar olurken tek lanetin babaları Fritz'in, babasının soyismi yerine annesinin soyismiyle anılmak istemesine bağlayamazsın.   


Zac Efron, Kevin Von Erich rolünde fiziksel ve duygusal olarak inandırıcı bir performans sunuyor. Film için vücut geliştirmesinin yanı sıra yüz hatlarını genişletmek için botoks yaptığı öne sürülse de bu olay doğru değil. Yakın zamanda evinde geçirdiği bir kaza sonucu çenesinin kırıldığını ve bu yüzden geçirdiği operasyonlar sonucu yüz hatlarında değişim oluştuğunu kendisi ifade ediyor. Tüm bunların yanında gösterdiği oyunculuk performansı ile seneye oscarın adaylarından olduğunu şimdiden söyleyebiliriz. 

Diğer yandan kendisine Emmy ödülü kazandıran son dönemin iyi dizilerinden The Bear'den  ve Shameless'tan tanıdığımız Jeremy Allen White da filmde karşımıza sonradan çıksa da güzel bir oyunculuk sergilemiş. 

Sonuç olarak The Iron Claw filmi, her ne kadar daha önceki yıllarda izlediğimiz The Wrestler filmindeki yönüyle olmasa bile amerikan güreş dünyasının karanlık bir portresini sunuyor. Karakter gelişimi ve duygusal derinlikleri biraz yoksun olsa da görsel anlamı güçlü ve etkileyici oyunculuk performansıyla kendisini izleyenleri etkilemeyi başarıyor. Soyisim laneti gibi gereksiz mistik unsurlardan ziyade aile içindeki baba zorbalığına odaklanılsaymış daha leziz ve bir o kadar da derin bir film karşımıza çıkacakmış. Tüm bunlara rağmen film şimdiden 2025 oscar ödüllerinde en iyi film dalına aday diyebiliriz. Kazanıp kazanmayacağını bu sene çıkacak olan Dune Part Two, Joker: Folie a DeuxGladiator 2 ve diğer olası adayları izledikten göreceğiz.

0 serzeniş: