.
Yazmak için bu kadar beklemiş olmamın sebebi nazlanmam değil, 'ne yazacağım ben?' diye düşünmüş olmamdır. Bugüne kadar yazdığım şeyleri bir daha gözden geçirip sonra bu siteyi tekrar okuduğumda gözüm korkmadı değil. 'Of sanat filan hep uzun uzun nası yazacağım?' dedim.

Sadede gelelim; konumuz film. Filmimiz Reprise (hayır hiç de oturup film övmüşlüğüm yok elim ayağıma dolaştı).
Konusunu tam olarak kestirmek zor bu filmin. İki arkadaşın arasındaki bağ ile başlıyor, duygusal ilişkilere giriyor, rekabetten çıkıyor. Hayır, kız uğruna küsen dostlardan bahsetmiyorum, gerçekten güzel ve saygı uyandıran bir rekabet bu karakterlerin arasındaki. Birbiriyle bağlantısı olmayan pek çok olay izlediğim bu filmde bir kere bile 'ne alaka şimdi!?' demedim. Çünkü herşey kitaplarla birbirine bağlanmış. Allahım neler yazıyorum ben of bu ne cümle şimdi?!
Özüme dönmek istiyorum izninizle.
Film şahane, tabii ben ön yargılı bir insan olduğum için ilk başta 'aman şimdi norveç yapımı filan bunlar otuzüç saat süt kutusunu çeker arada netliği değiştirirler öf' demiştim, filmin ortalarını geçtim daha ilk sahnelerinde laflarımı bir bir yedim. Daha filmin açılışında gerçekten saracak bir yapım (yapım?! yapım dedim!?) ile karşı karşıya kaldığımızı zaten anladık. Konu şu; bu insanlar yazar. Norveç'te yaşadıkları için de dertleri tasaları yok. Yazar olalım, kitap yazalım, hayatımız renklensin ünlü olalım diyorlar. Araya ilişkiler, istenmeyen (nezaketen kabul edilen de diyebiliriz) arkadaşlıklar, hırs giriyor ve gelecekleri için birlikte plan kuran iki arkadaşın yolları (yine arada kesişecek şekilde) ayrılmaya başlıyor.
Filmi izlerken belli yerlerde sıkıldığımız olmadı değil (arkadaşım bunu okuduğunda 'hayır ya ben sıkılmadım çok güzeldi o sanat filan' diyecek şimdi ama ben onun filmdeki Erik yüzünden sıkılmadığını gerçekten çok iyi biliyorum) fakat tam durma noktasına geldiğinde tekrar hareketlenmeye başlaması da film hakkında yorum yaparken 'sarıyo abi baya!!' dememizi sağlıyor. Öyle ki, nasıl bittiğini anlamadık filmin. Bir anda çat diye kesilen şarkılar gibi bitti. Birbirimizin yüzüne baktık.

Peki bu kadarla bitti mi? Hayır.
Kendimi bir e-bay gibi, amazon.co.uk gibi görüp şunu da öneriyorum.

Bunu seven bunu da sevdi!!
(sırf yazıyı uzatmaya çalıştığımdan değil hayır, samimiyetime inanın)

The Edukators (Orjinal Adıyla: Die Fetten Jahre Sind Vorbei) ama şimdi.. hayır yani sonra da neden Türkiye'de film adları 'çılgın tatil, kaçık biraderler' diye çevriliyor filan diyorsunuz. Difattenjajefh. yazamıyorum daha. kopi peyst bu.

1 serzeniş:

Sevda P. dedi ki...

hayır ya ben sıkılmadım çok güze... Bi dakika?!

Gözbebeğimdir bu film. Daha yorum yapamam. Erik de değil tek sebep tabi ki. Yok artık. Bi erkek yüzünden mi beğendim bi filmi? Yok canım. Yok yok.

Şaka maka, bi şekilde film birbirini tekrarlayan, ama bunu bi yandan da değişik yollarla yapan bi film değil mi? Şimdi böyle bir ironiyi yaratan film izlenip sevilmez mi?