Almanya'da geçen ve bir okuldaki hırsızlık olayının etrafa yaşattığı gerilimi konu edinen bu film - tekrar edeyim, konu hırsızlık değil, konu gerilimin kendisi- günlük hayatta birçoğumuzun yaşayabileceği türden bir gerilimi baş karakter Carla Nowak üzerinden bizlere yaşatıyor. Tüm filmin ya derslikte ya da öğretmenler odasında geçiyor oluşu bu sıkışmışlığı fiziksel açıdan da bizlere özetliyor. Bir yandan tamamlanmayan hikayesiyle bu senenin iyi filmlerinden The Anatomy of a Fall tadı alırken, diğer yandan da giderek büyüyen bir gerilim sarmalına dönüşmesi açından da Jagten (The Hunt) tadı mevcut.
Orijinal adıyla Das Lehrerzimmer olan ve bu sene Almanya'nın Yabancı Dilde En İyi Film Oscar aday adayı olan filmin yönetmenliğini Türk asıllı Alman yönetmen İlker Çatak üstleniyor.
Okulda yaşanan hırsızlık olaylarını bitirmek ve suçluyu bulmak için karar alan okul yönetimi, önce 6.sınıf okul temsilcisi 2 öğrenciden bilgi almaya çalışır. Öğrenciler pek konuşma taraftarı değilse de bir öğretmenin manipülatif yaklaşımıyla bir fikir elde ederler ve yanlış kararlar dizisi buradan itibaren başlar. Öğrencilerin cüzdanlarını arama fikriyle gelirler. "cebinde çok parası olan hırsızdır" gibi ucuz bir düşünceyle ilk suçluyu ya da başka bir deyimle ilk mağduru bulurlar. Görüşmeye çağrılan ailesi, çocuklarında bulunan o paranın kendileri tarafından verildiğini söyler ve bu suçlamanın aslında ırkçılıkla alakalı olduğunu iddia eder. Çünkü suçlanan çocuk Türk asıllı bir ailenin çocuğu olan Ali'dir. Babası Ali'nin bu suçu işlemediğinden emindir. "Çünkü yapsaydı bacaklarını kırardım." İşte bizim disipline edişimiz ile Almanlarınkinin farkı. Hoş değil belki, ama etkili.
Hem matematik, hem de beden eğitimi dersi veren baş karakterimiz Carla Nowak (Leonie Benesch) tam da bu noktada haksız yere itham edilen çocukları aklamak için kendince olaya müdahil oluyor. Öğretmenler odasına bıraktığı ceketinin iç cebine cüzdanını koyuyor. Hemen karşısına da dizüstü bilgisayarının kamerasını kayıtta bırakıyor. Ders çıkışı kontrol için geldiğinde cüzdanında paranın eksik olduğunu görünce hemen kaydı izliyor ve cebini karıştıran birisine ait bir ipucu yakalıyor. Ne oluyorsa bu andan itibaren oluyor ve o vakte kadar onun için nefes alanı olan öğretmenler odası hayatının en kaotik yerine dönüşüyor. Durumu kurtarmak ya da olayı çözmek için varılan her bir gelişme hikayeyi çözümleyen değil, karakterin üzerindeki baskıyı arttıran birer yüke dönüşüyor.
Yazının başında da belirttiğim gibi filmin hikayesi bir suçun çözülmesine odaklanan bir polisiye değil. Toplumsal eleştirileri de içinde barındıran, alınan kararlar neticesinde kişi ve ait olduğu toplulukta oluşan gerginlik hissi bu filmin izleyiciye geçen ana çıktısı oluyor. Sadece hikayenin işlenişi ile de değil. Görüntü yönetmeni Judith Kaufmann'ın gerek yakın çekimlerle gerekse sabit el çekimleriyle atmosferi bizlere güzel aktarması ve tüm bunlara Marvin Miller imzalı müziğin film boyunca bize eşlik etmesi duygusal yoğunluğu pekiştiriyor.
The Crown dizisinden de tanıdığımız Leonie Benesch'in performansından da bahsetmeden geçmek istemiyorum. Carla karakterinin yaşadığı duygusal zorlukları ve çıkmazları etkileyici bir şekilde bizlere aktarıyor. Öğrencileri susturmak için kullandığı o el şaklatma hareketini ve içindeki öfkeyi gizlemek için öğrencilerin çığlığını kullandığı o sahneyi izlemelerini tüm öğretmenlere de tavsiye ediyorum.
Hikayenin etken tarafında bulunan Carla'nın karşısında da edilgen konumunda Oscar (Leonard Stettnisch) karakteri var. Filmin başında biz hikayenin diğer öğrenci Ali'nin üzerinden aktarılmasını beklerken, sahneye, göklere ve hatta omuzlara Oscar çıkıyor. Tüm bu olanlara karşı duruşu ve tavrıyla filmin en karakterli kişisi oluyor.
Sonuç olarak müziğiyle, atmosferiyle, anlatımıyla karşımıza güzel bir gerilim filmi çıkıyor. Temennim bu sene bu filmi Yabancı Dilde En İyi Film adayları arasında Oscar'da görmek. Umarım İlker Çatak Oscar'ı bu filmde havaya kaldırdığı gibi, törende de kaldırır. Bu filmle olmazsa da bir sonraki filmlerinden birinde.