Bu yıl 43.sü düzenlenen İstanbul Film  Festivali'nde ödüller sahiplerini buldu. Büyük ödül Altın Lale'yi Nehir Tuna'nın yönettiği ilk uzun metraj filmi olan, ailesi tarafından dini değerler öğrenmesi için yatılı bir yurda yerleştirilen Ahmet'in aidiyet arayışının konu edinildiği Yurt filmi kazandı. En İyi Yönetmen ödülünü ise Tereddüt Çizgisi filmiyle Selman Nacar kazandı.


Ulusal Yarışma
En İyi Film:     Yurt (Yön: Nehir Tuna)
En İyi Yönetmen:     Selman Nacar ( Tereddüt Çizgisi )
En İyi Görüntü Yönetmeni:     Florent Herry ( Yurt )
En İyi Erkek Oyuncu:     Alican Yücesoy ve Serdar Opçin (Bildiğin Gibi Değil)
En İyi Kadın Oyuncu:     Tülin Özen ( Tereddüt Çizgisi )
En İyi Senaryo:     Bildiğin Gibi Değil (Sen: Vuslat Saraçoğlu)
En İyi Kurgu:     Bildiğin Gibi Değil ( Kur: Naim Kanat )
En İyi İlk Film:     Büyük Kuşatma (Yön: Sinan Kesova)
Jüri Özel Ödülü:     Bildiğin Gibi Değil (Yön: Vuslat Saraçoğlu)
Fipresci Ödülü :     Tereddüt Çizgisi

Uluslararası Yarışma
En İyi Film:     Forever-Forever (Yön: Anna Buryachkova )
Jüri Özel Ödülü:     Sweet Dreams (Yön: Ena Sendijarevic)
Fipresci Ödülü:     
Forever-Forever (Yön: Anna Buryachkova )

Tek çekimden oluşan Boiling Point filminden sonra yeni bir mutfak kaos filmi getirdim size. Onun gibi tek çekim olmasa da uzun çekimler barındıran, bir restoranın gündüz vardiyasında yaşanan olaylar bütününü ele alan filmi kısaca özetlemek gerekirse, aksiliklerle dolu en kötü iş gününüzü düşünün ve onu birkaç x ile çarpın. Karşınıza çıkacak olan sonuç size La Cocina (Mutfak) filmini verecektir. Bir tiyatro oyunundan uyarlanan bu film İKSV İstanbul Film Festivalinin en iyileri arasında diyebilirim.


Film başlamadan önce bize Henry Thoreau'nun "Bu dünya bir iş yeridir" alıntısını veriyor. Dünya ve iş yeri arasında kurulacak alegori için iyi bir girizgah. New York'a henüz gelmiş 20 yaşında Meksikalı bir kızın (Estela), Times Meydanında sıfır ingilizce ile bir adres arayışıyla başlıyor film. Estela'nın aradığı mekanı bulup içeri girmesiyle biz de filme girmiş bulunuyoruz. Burası, çalışanlarının yasa dışı yollarla ülkeye gelen yeni göçmenlerden, ara yöneticilerinin izni kapmış ve sonradan vatandaş da olmuş eski göçmenlerden, müşterilerinin ise saf kan Amerikalılardan oluştuğu bir restoran, The Grill. Sınıfsal düzeni yemeği pişirenler ile o yemeği yiyenlerin kimlikleri üzerinden resmediyor. Sınıfsal farklılar sadece pasaport üzerinden de yapılmıyor. Katmanlara ayrılmış durumda mültecilerin de sınıfları. Restoran her konuda ikiye bölünerek sınıflaşıyor. Mutfak ispanyolca işletiliyorken, müşteri kısmında konuşulan dil ingilizce. Mutfak içerisindeki tek Amerika vatandaşı var ki onun da içeridekilerle kavgalı oluşu oraya ait olmadığı mesajı taşıyor. İlerde zirve yapacak olan mutfak kaosunu da yine içeride tek amerikalı sonlandırarak mesaj güçlendirilecek. 

Film tek bir vardiyada geçiyor. Ama bir önceki vardiyadan kalma sorunlarla başlıyor bu yeni vardiya. Biri kavga diğeri hırsızlık. Kavga edenler içerideki tek amerikalı ile filmimizin baş kahramanı meksika göçmeni Pedro. Hırsızlık ise önceki vardiyanın kasa sayımında eksik çıkan para. Her ne kadar baş şüpheli Pedro olsa da, o daha önemli sorunlar içerisinde buluyor kendisini. Garsonlar kısmını oluşturan kadınlar ordusundaki tek amerikalı kız olan Julia (Rooney Mara) ile yaşadıkları ilişki sorunları onun için daha mühim bir meseleye dönüşüyor ve bu noktadan sonra patlama noktası yaşanıyor. Kendisi için yaşanılmaz hale geldiğine inandığı noktada "benim rahat edemediğim yerde kimse istirahat edemez" düsturunca düzene sağlam bir başkaldırıda bulunuyor.


Filmi izleyicilere restoranın arkasındaki yoğun çalışma ortamını doğrudan hissettiriyor. Dışarda sadece sipariş verilip yemeklerin yendiği yerde, mutfak kaoslarla cebelleşiyor. Pedro için kullanılan "Pedro bir gün patlayacak ama ne zaman?" sorusu cevap bulduğunda ise mutfaktaki kaos pik yapıyor. 

Filmin olmuş kısımlarını sıralamak gerekiyorsa öncelikle oyunculuk geliyor. Pedro'yu canlandıran Raul Briones ile Julia'yı canlandıran Rooney Mara'nın oyunculukları güzeldi. Uzun çekimlerin başarılı oluşu ve tekrar çekimleri zora sokacak olan kaos sahnelerini uzun çekimlerle bize başarılı şekilde sunan yönetmen Alonso Ruizpalacios'un da hakkını vermeli. Tüm bunlarla beraber hikayedeki toplumsal eleştiri de layıkıyla resmediliyor. 

Peki, olmamışı var mıydı filmin? Tabii ki. En baştaki olmamışı filmin fazla uzun olması. Kısaltılacak veya çıkarılacak birçok sahne mevcut. Yan karakterler hikayeye fazla dahil olamıyor. Farklı zamanlarda farklı karakterlerde kafalarını hikayeye bir sokup çıkarıyor, ıslandığıyla kalıyor. Son olarak filmi bence özetleyen yine filmden bir alıntı ile yazımı sonlandırayım:
" Bize bir rüya anlatmamızı söyledin. Bunun bir kabusa dönüşmesi benim suçum değil."

43. İstanbul Film Festivali 17 Nisan'da start aldı. Festival için yaptığım seçimlerden biri olan Tatami filmi ile dün festivale başlangıç yapmış oldum ben de. Film, İranlı bir kadın judocunun, İsrailli rakibiyle karşılaşma olasılığı yüzünden İran hükümetinden almış olduğu baskıyı konu ediyor. Filmin 2 yönetmeninden biri İranlı diğeri İsrailli. Savaşın eşiğindeki 2 ülke olarak bu bile filmi başarılı kılmaya yetiyor. Filmin İranlı yönetmeni ayrıca filmde de oynuyor. Siyah beyaz çekilen bu filmin ses ve müzik kullanımı da başarılıydı. Ama bir şeylerin eksik olduğunu düşünüyorum. Onlara da değineyim.


Cannes'ta Kutsal Örümcek filmi ile en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanan İranlı oyuncu Zar Amir Ebrahimi ve yaptığı kısa film ile Oscar kazanan İsrailli yapımcı/yönetmen Guy Nattiv'in ortaklaşa yönettiği Tatami filminde, yönetmenler gibi iki ayrı ülkenin karakterler de dost. İki ülke arasındaki düşmanlığın ülke hükümetlerince olduğunu görüyoruz. Bu çekişmenin baskılara dönüşen yansıması daha önce edebiyat, sinema gibi sanatsal alanlarda görüyorduk. Hapse atılan yönetmenler, ülkesinden kaçmak zorunda kalan yazarlar şeklinde. Ancak yine 2023 yapımı İran asıllı İsveçli yönetmen Milad Alami'nin Opponent filminde ve bu Tatami filminde gördüğümüz kadarıyla bu baskılar sadece sanat dünyası ile sınırlı değil, spor dünyasında da çok rastlanıyor. 

Yukarıda da değindiğim gibi, İran hükümeti, sırf İsrailli sporcuyla karşılaşacak diye kendi oyuncusunun turnuvadan bir bahaneyle çekilmesini emrediyor. Olası bir yenilgide ruhani liderlerinin incinmesinden(!) endişe edildiği için. Elbette rakip ülkelerin birbiriyle yaptıkları spor müsabakaları olduğundan daha önemlidir, ancak bu önem asla geri çekilme gerektirecek bir konu değil, aksine rekabetin daha sıkı sıkıya olmasını gerektirecek bir durumdur. Bu sebeple turnuva günü ailesinden de aldığı enerji ile kendisini oldukça zinde bulan judocu Leila Huseyni (Arienne Mandi), kendinden istenileni yapmıyor ve çekilmiyor. Bunun üzerine ailesine yapılan baskınlar, aile fertlerini kaçırıp şantaj yapmalar yaşansa da kocasından aldığı desteği yeterli götüyor ve almaya geldiği altın madalyayı almadan turnuvadan çıkmama kararı veriyor. Ülkesine başkaldırışı sadece bununla da kalmıyor. İran hükümetince konulan kurala göre spor müsabakalarında giymek zorunda olduğu başörtüsünü de açarak direnişini ikinci aşamaya çıkarıyor. 


Bir filmin monokrom (siyah-beyaz) çekilmesi bazı anlamlar taşır. Ancak bu filmdeki anlamını ben çözemedim. Tamamen tercih meselesi de olabilir, prodüksiyon gizleme de olabilir, çekim aşamasında oluşan bazı renk ve görsel hataları örtmek için de tercih edilmiş olabilir. Birkaç karanlık kalan sahne dışında çok rahatsız edici bir konu değildi. Ancak rahatsız eden kısımlar vardı, o da anlatımdaki dinamikliğin sonlara doğru yok oluşu. Baştaki dinamik hikaye akışı hem spor filmi etkisini veriyor, hem de filmde oluşan politik gerilime bizi çekiyordu. Filmin son yarım saatinde bir yavaşlama söz konusu. 

Diğer bir husus da filmin diğer tarafı olan İsrail'den de bir yönetmenin bulunduğu bir yapımda filmdeki İsrail tarafından hiç bahsedilmemesi. "Neyi anlatırsan yalnız o bilinir" sözü mücibince tüm bu politik gerilimi İran tarafı kendi kendine yaşıyormuş izlenimi oluşuyor. İran kuruntusuyla kendi çalıp kendi oynuyor gibi gözüküyor filmde. En azından İsrailli rakip oyuncusuyla ekstra bir diyaloğa sokabilirdi baş karakter oyuncusunu. Oyuncu demişken, oyunculuğa da değineyim. Öncelikle yardımcı kadın oyuncu olan antrenör rolündeki Maryam karakterinin iyi oyunculuğunun hakkını vermek istiyorum ki bu hak kendisine daha önceki filminde Cannes'ta en iyi kadın oyuncu ödülü verilerek takdim edilmişti. Bana sıra gelmez o yüzden. Filmin baş karakteri Leila Huseyni'yi canlandıran Arienne Mandi'nin oyunculuğu minder dışında iyi ama minder sahnelerinde vasattı diyebilirim. Oyuncuların rollerine hazırlanırken judo eğitimi almadığı, bu amatörlüğü gizlemek için yönetmenin bu sahnelerde yakın ve kısa çekimleri tercih ettiğini tahmin etmek zor değil. 

Sonuç olarak festival başlangıcı için iyi bir filmi tercih ettiğimi düşünüyorum yine de. Atlas Sinemasında tekrar bulunmuş olmanın keyfi de buna eklenmiş oldu.
Sıradaki filmde görüşmek üzere. 

Bu film, Meksika çeperinde bir okulda göreve başlayan Sergio öğretmenin 2012 yılında sadece bir yıllık çalışmayla okulun ve öğrencilerinin eğitim düzeyinde yarattığı büyük gelişiminin hikayesini anlatıyor. Uzun zamandır var olan "ilham verici öğretmen" temasını işlese de bu hikayeyi güzel kılan şey; anlatılanların gerçekten yaşanmış olması, yakın tarihte olmuş olması ve gelişimin sayılarla ölçülebilir olması. Öyle ki 2012 yılı Sergio öğretmen öncesi, öğrencilerin yalnızca %55'i matematikten, %69'u İspanyolcadan sadece 'geçer' not almışken, Sergio ile geçirilen bir yılın ardından öğrencilerin %93'ü matematikten geçerken bunların %63'ü de 'mükemmel' puanı alıyor. İspanyolcada da geçer not alan %97'lik kesimin %72'si de bunu 'mükemmel' derecesiyle alıyor. 


Yönetmen Christopher Zalla'nın yönettiği Radical filmi, geleneksel eğitim yöntemlerine meydan okuyan bir öğretmenin öğrencilerini dönüştürme çabasını anlatıyor. Müdür Chucho'nun ilkokulu, yolsuz yetkililerin, uyuşturucu tacirlerinin, suçluların ve  sorumsuz ailelerin şiddetine maruz kalan öğrencilerle doludur. Çoğu öğrenci altıncı sınıftan sonra ailelerine yardım etmek için veya çetelere katılmak için okulu bırakıyor. Bu yüzden müdür Chucho, öğrencilere anlamlı bir eğitim verme konusunda umudunu yitirmiş biri oluyor. Tek beklentisi öğrencileri olabildiğince okulda tutmak ve sene sonu ülke genelinde yapılacak olan sınavda biraz yüksek puan alıp prim kapmak. Ancak okula yeni gelen Sergio ( Eugenio Derbez ) öğretmen tüm bu algıyı değiştiriyor.

Sergio öğretmenin yaptığı, öğrencilerin merakları çerçevesinde kendi eğitimlerini belirlemelerine ve deneyimler yoluyla bilgi edinmesine izin vermesidir. Laboratuvarı, kütüphanesi ve tek bir adet dahi çalışan bilgisayarı olmayan bir okulda pes etmek yerine alternatif yol arayışlarına giriyor. Onlara notlara odaklanmamaları ve hatalardan korkmamaları konusunda cesaretlendiriyor ve bu derslere katılan öğrenciler sıradan derslerin ötesine geçerek matematik, felsefe ve astronomi gibi ileri konuları keşfetmeye başlıyor. 


Hikaye olarak duygusal ve ilham verici olsa da sinema yönüyle zayıf kalıyor. Hali hazırda zaten konu bakımından klişe duran bu hikaye, daha iyi oyunculukla ve yan karakterlere derinlik katarak sinemasal anlamda da değer kazanabilirdi. Karakterlerin hemen hepsi yüzeysel kalmış, kişisel hayatlarının anlatılması yönü de zayıf durmuş.

Sinemasal yaklaşımda bulunanları tatmin etmeyecek olan bu filmi peki kimler izlemeli?
 - İlham arayan eğitimciler ve öğretmenler
 - İlham verici gerçek hikaye sevenler. 

Çıkarabilecekleri sonuçlar içerisinde 'her çocuğun potansiyeli olduğunu ve ancak onlara doğru yaklaşımla onu açığa çıkarabilecekleri' olacak. Bunun yanında 'müfredat merkezli bir eğitimden ziyade, öğrenci merkezli yaklaşımın daha etkili olduğu' fikri de oluşacak. Son olarak da 'doğru eğitimi vermek ve öğrenci içindeki o keşfi yapmak için maddi yetersizliklerin, öğretmen için bir ölçüde bahane edilemeyeceği' görülecektir. 



İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV)'nın düzenlediği İstanbul Film Festivalinin 43.sü 17-28 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek. Usta yönetmen Wim Wenders ve bu sene Japonya adına oscar'a aday gösterilen Perfect Days filminin başrol oyuncusu Koji Yakusho festival konuğu olarak katılımcılarla buluşacak. İstanbul'da 6 farklı sinemada toplamda 132 uzun, 12 kısa metrajlı film gösterilecek. 132 film değilse de notunu aldığım bazı filmler şunlar:


Perfect Days (2023) Wim Wenders, Japonya

Usta Alman yönetmen Wim Wenders imzalı Perfect Days filmi, Japonya'nın bu seneki Oscar adayı olmuştu. Sessiz ve mütevazı bir yaşam süren Hirayama'nın ( Koji Yakusho
günlük rutinini, gününü halka açık tuvaletleri temizleyerek geçirişini ve yaşamı boyunca basitlik ve doğayla olan bağlantısını izleyeceğiz. Festivale katılım yapıp seyircilerle de buluşacak olan Koji Yakusho'nun muhteşem oyunculuk performansına Nina Simone ve Lou Reed'in şarkıları da eşlik ediyor. Henüz izlememiş olanlar için izlemesi en tavsiye edilen filmlerden biri bu, Perfect Days.

Gösterim Seansları:
23 Nisan Salı 13:30 , Kadıköy Sineması
27 Nisan Cumartesi 19:00 , Atlas 1948 (Film Ekibinin Katılımıyla)

Fragman İçin Tıklayın

Filmin Festival Sayfası ve Bilet Alımı İçin Tıklayın



Crossing (2024) Levan Akın, İsveç

Daha önce yönetmenin 2019 yapımlı And Then We Danced filmi Filmekimi'nde gösterilmişti. gürcü asıllı İsveçli yönetmen Levan Akin'in bu filminde Türkiye'den de kesitler bulacağız. Emekli bir öğretmenin, kaybettiği kuzenini bulmak için Gürcistan'dan İstanbul'a yapılan yolculuğu izlerken İstanbul'un kalabalık ve hareketli sokaklarında bol kedi ve bol müzikli anlar da yaşatacak. 

Gösterim Seansları:
19 Nisan Cuma 21:30 , Atlas 1948 (Film Ekibinin Katılımıyla)
20 Nisan Cumartesi 21:30 , Kadıköy Sineması (Film Ekibinin Katılımıyla)
21 Nisan Pazar 21:30 , Cinewam City's 7
27 Nisan Cumartesi 21:30 , Beyoğlu Sineması

Fragman İçin Tıklayın

Filmin Festival Sayfası ve Bilet Alımı İçin Tıklayın



Strangers's Case (2024) Brandt Andersen, Ürdün

Çeşitli kısa hikayeleri bir araya getirerek oluşturulan uzun bir hikaye sunan bu filmin oyuncuları arasında kendisini Intouchables filmi ve Lupin dizisinden tanıdığımız Omar Sy var. Savaştan kaçıp kendisine güvenli bir hayat arayan insanların hikayelerini farklı açılardan anlatıyor. Özellikle Suriye'deki savaşın yıkıcılığından kaçan insanların yaşadığı trajediler film boyunca biraz yürek burkacak.


Gösterim Seansları:
23 Nisan SAlı 21:30 , Cinewam City's 7
26 Nisan Cuma 11:00 , Atlas 1948
28 Nisan Pazar 16:00 , Kadıköy Sineması


Filmin Festival Sayfası ve Bilet Alımı İçin Tıklayın



No Other Land (2024) Yuval Abraham - Basel Adra - Hamdan Ballal, Oppupied Palestine

Bu belgeselde Filistinli aktivist Basel Adra'nın İsrailli gazeteci Yuval Abraham ile bir araya gelerek, kendi topraklarından edilmiş olan Filistin halkının umutsuzluğunun kronikleşmesine şahit olacağız. Belgesel, İsrail'in Batı Şeria işgaline karşı açık bir protestoda bulunuyor. Adra özelinde birçok Filistinlinin yaşadıklarını yakından, yerinden ve kendilerinden dinlemiş olacağız.

Gösterim Seansları:
23 Nisan Salı 11:00 , Cinewam City's 7
28 Nisan Pazar 21:30 , Sinematek / Sinema Evi

Fragman İçin Tıklayın

Filmin Festival Sayfası ve Bilet Alımı İçin Tıklayın



The Promised Land (2023) Nikolaj Arcel, Danimarka

Danimarkanın en sevdiğim yönetmenlerinden Anders Thomas Jensen'in senaryo ekibinde olduğu, yine Danimarkanın en sevilenlerinden Mads Mikkelsen'in başrolde olduğu bir filmi çok da tanıtmaya gerek yok. Ama yine de Thomas Jensen kendi yönettiği filmlerin tadını bu filmde bulamadığımı da eklemek istiyorum. Bu görüşümün çok şahsi olduğunu ve bu filmin festivalin görülmesi gereken filmlerinden biri olduğunu bilmenizi isterim. 

Gösterim Seansları:
19 Nisan Cuma 13:30 , Cinewam City's 7
20 Nisan Cumartesi 19:00 , Kadıköy Sineması
21 Nisan Pazar 11:00 , Atlas 1948

Fragman İçin Tıklayın

Filmin Festival Sayfası ve Bilet Alımı İçin Tıklayın



Goodbye Julia (2023) Mohamed Kordofani, Sudan

Sudan'da 2005-2010 yılları arasında geçen Goodbye Julia, dini zulmün yanı sıra yerleşik ırkçılığın etkisiyle derinleşen trajik bir hikayeyi anlatıyor. Sudanlı yönetmen Mohamed Kordofani'nin ilk uzun metrajlı filmi olmasına rağmen iyi bir iş çıkarmış olacak ki Sudan'ın bu seneki oscar'a aday filmi Goodbye Julia olmuştu. 2023 Cannes Film Festivalinde de gösterilen filmin yönetmeni 3 ödüle aday gösterilmiş, Özgürlük Ödülü'nü kazanmıştı. 

Gösterim Seansları:
18 Nisan Perşembe 19:00 , Kadıköy Sineması
19 Nisan Cuma 11:00 , Cinewam City's 7
23 Nisan Salı 16:00 , Cinewam City's 3

Fragman İçin Tıklayın

Filmin Festival Sayfası ve Bilet Alımı İçin Tıklayın



Suyun Üstü (2023) Aslıhan Ünaldı, Türkiye

Parçalanmış aileleriyle birlikte iki kız kardeşin Ege kıyılarında bir yelken yolculuğuna çıktıklarında, su yüzüne çıkan bazı kırgınlıklar ve sırlar zaten kırılgan olan aile bağlarını koparmakla tehdit eder. Yönetmen Aslıhan Ünaldı'nın izleyeceğim ilk filmi olacakken oyunculardan biri oldukça tanıdık. Reha Erdem'in 2008 yılı yapımı Hayat Var filminde Hayat karakterini oynatan Elit İşcan

Gösterim Seansları:
23 Nisan Salı 19:00 , Atlas 1948
24 Nisan Çarşamba 13:30 , Kadıköy Sineması  (Film Ekibinin Katılımıyla)

Fragman İçin Tıklayın

Filmin Festival Sayfası ve Bilet Alımı İçin Tıklayın



Explanation for Everything (2023) Gabor Reisz, Macaristan

Yönetmen Gabor Reisz'in bu filmi Macaristan'da bir lise öğrencisinin başarısız bir sınavının ardından ortaya çıkan ve skandala dönüşen bir olayı ele alıyor. Başarısızlığına siyasi bir kulp uydurur ve olayı ailesine öyle anlatır. Bu olay aile ile sınırlı kalmayıp tüm okula yayılınca ulusal bir meseleye dönüşür. Yapımına güvendiğim bir yönetmen olduğu için izlemeye değer filmler arasında bunu da koyuyorum.

Gösterim Seansları:
17 Nisan Çarşamba 16:00 , Atlas 1948
23 Nisan Salı 16:00 , Cinewam City's7  (Film Ekibinin Katılımıyla)
25 Nisan Perşembe 21:30 , Sinematek / Sinema Evi

Fragman İçin Tıklayın

Filmin Festival Sayfası ve Bilet Alımı İçin Tıklayın



Yurt (2023) Nehir Tuna, Türkiye

Daha önce kısa filmleri bulunan, Marmara Üniversitesi İşletme bölümü mezunu yönetmen Nehir Tuna'nın ilk uzun metraj filmi Yurt. Ailesi tarafından dini değerler öğrenmesi için yatılı bir yurda yerleştirilen Ahmet, ne çemberin içinde hissedebilmiştir, ne de dışında. Ailevi ve iç dünyasındaki dini sorunların yanında akran zorbalıklarına da maruz kalır. Siyah - Beyaz bir anlatımın olduğu film 1996 yılında geçiyor. Ulusal yarışmada da yarışacak olan bu film de en çok merak ettiklerim arasında. 

Gösterim Seansları:
26 Nisan Cuma 16:00 , Atlas 1948 (Film Ekibinin Katılımıyla)
27 Nisan Cumartesi 13:30 , Kadıköy Sineması (Film Ekibinin Katılımıyla)

Fragman İçin Tıklayın

Filmin Festival Sayfası ve Bilet Alımı İçin Tıklayın



Hit man (2023) Richard Linklater, Amerika

Haziranda Netflix'e gelecek olan bu filmi seçmemdeki sebep yukarıda ismi geçen yönetmen Richard Linklater. Before Sunset film serilerinin 2014 yapımı Boyhood filminin yönetmen ve yapımcısı olan Linklater'in 5 oscar adaylığı olmasına rağmen henüz tekine bile kavuşamadı. Polis adına sahte bir suikastçı olarak çalışan bir profesörün, iş esnasında tanıştığı bir kadından sonra yaşadığı karmaşayı anlatıyor. Yönetmenden tahminle filmde güzel diyalogların geçeceğini ümit ediyorum.

Gösterim Seansları:
17 Nisan Çarşamba 21:30 , Kadıköy Sineması
18 Nisan Perşembe 21:30 , Cinewam City's 7
25 Nisan Perşembe 19:00 , Atlas 1948
26 Nisan Cuma 21:30 , Cinewam City's 7

Fragman İçin Tıklayın

Filmin Festival Sayfası ve Bilet Alımı İçin Tıklayın



Tatami (2023) Zar Amir Ebrahimi - Guy Natliv, İran - İsrail

Aslında Gürcistan ve Amerika yapımı bir film. Ama filmi ilginç yapan sebeplerinden birine dikkat çekmek istedim. 2 yönetmenden biri İranlı, diğeri İsrailli. Orta Doğu'da savaşın ve derin bölünmelerin yaşandığı bir dönemde birlikte film yapabilmeleri bile başlı başına bir başarıdır. Uluslararası Judo Turnuvasına katılan İranlı kadın sporcunun şampiyona sürecinde yaşadıklarını konu ediyor ve tüm bu hikayeler Tiflis'te geçiyor. Filmin İranlı yönetmeni Zar Amir Ebrahimi de oyuncu kadrosunda. Daha önce Holy Spider filmindeki oyunculuğuyla Cannes'ta En İyi Kadın Oyuncu ödülünün de sahibi olmuştu. 

Gösterim Seansları:
18 Nisan Perşembe 19:00 , Atlas 1948
20 Nisan Cumartesi 16:00 , Kadıköy Sineması
22 Nisan Pazartesi 13:30 , Cinewam City's 7

Fragman İçin Tıklayın

Filmin Festival Sayfası ve Bilet Alımı İçin Tıklayın


La Cocina (2024) Alonso Ruizpalacios, Meksika-Amerika

Mutfak yapımları son senelerde revaçta. Geçtiğimiz senelerde izlediğim ve bloga da yazdığım tek çekimden oluşan muhteşem bir film olan Boiling Point, ödüllerin yeni gözdesi olan The Bear dizisi ve niceleri.  Meksikalı yönetmen Alonso Ruizpalacios un bu filmi de mutfakta geçiyor. Bunu diğerlerine göre ilginç kılan ise New York Times Meydanında bir restoranda geçiyor oluşu ve çalışanların hemen hepsinin göçmenlerden oluşuyor oluşu. Dışardan ülkeye ithal edilen sıkıntıların aynı zamanda bu restorana da ithal edilişi restoran içerisindeki kaosu kaçınılmaz kılıyor. Kayıp bir paranın kayboluşunun yaşatacağı gerilimi The Teachers' Lounge filmi kadar güzel hissettirebilmiş mi izleyip göreceğiz. 

Gösterim Seansları:
20 Nisan Cumartesi 16:00 , Atlas 1948
22 Nisan Pazartesi 21:30 , Kadıköy Sineması
24 Nisan Çarşamba 16:00 , Cinewam City's 7

Fragman İçin Tıklayın

Filmin Festival Sayfası ve Bilet Alımı İçin Tıklayın


13 Assassins (2010) Takashi Miike, Japonya

Revaçta olan bir diğer yapım konusu da Edo dönemi Shogun hikayeleri. Netflix'in bana göre şu ana kadarki en iyi yapımı olan Blue Eye Samurai dizisinin ardından Disney platformunun da çıkardığı Shogun dizisinin ardından bu akıma festival yönetimi de sessiz kalmamış ve 2010 yapımı Takashi Miike imzalı 13 Assassins (13 Suikastçı) filmiyle karşılık vermiş. Filmin baş rolünde festival davetlisi olarak İstanbul'a gelen Koji Yokusho var. Şu sıralar samuray filmleriyle hızını almış olanların kaçırmaması gereken bir film. 

Gösterim Seansları:
17 Nisan Çarşamba 16:00 , Cinewam City's 3
28 Nisan Pazar 16:00 , Cinewam City's 7

Fragman İçin Tıklayın

Filmin Festival Sayfası ve Bilet Alımı İçin Tıklayın


Under The Open Sky (2020) Miwa Nishikawa, Japonya

Açılışı festivalin misafiri oyuncu Koji Yakusho ile yaptığımız listenin kapanışını da yine kendisiyle yapalım. Japonya yapımı ve yönetmen Miwa Nishikawa nın tezgahından çıkan ve Ryoza Saki'nin "Mibuncho (Kimlik)" adlı romanından uyarlanan bu filmde Koji Yakusho veteran bir Yakuza'yı canlandırıyor. 13 yıllık hapis hayatının ardından salıverilen karakterimiz kendisini çocukken terk eden annesini bulmak için yolculuğa çıkıyor. Koji Yakusho'nun kusursuz performansını, karakterimizin Tokyo'da geçmişinden tövbeli şekilde dürüst bir yaşam kurma çabasını izlemek isteyenler buyursun. 

Gösterim Seansları:
20 Nisan Cumartesi 13:30 , Cinewam City's 3
26 Nisan Cuma 11:00 , Cinewam City's 7

Fragman İçin Tıklayın

Filmin Festival Sayfası ve Bilet Alımı İçin Tıklayın


Festival biletleri 5 Nisan günü genel satışa çıkacak. Diğer filmler ve daha fazlası için festivalin ana sayfasını ziyaret edebilirsiniz. 
İKSV FİLM ANA SAYFASI