Rebecca Zlatowski'nin Other People's Children (aka Les Enfants des autres) filmi, modern kent yaşamındaki 'yarım kalmışlık(!)' hissini, kadın duygusallığı üzerinden incelikle işleyen bir film. Paris'in parlak vitrinlerinin ardındaki derin yalnızlıkları, geç kalma korkusunu ve bir başkasının kurulu düzenine dahil olmaya çalışmanın yıpratıcı ağırlığını taşıyan Rachel, kırklı yaşlarına yaklaşırken hayatının ritmini başkalarının kararlarına göre ayarlamak zorunda kalan pek çok kadının temsilcisi konumunda.
Rachel (Virginie Efira), sevgilisi Ali'nin (Roschdy Zem) eski evliliğinden olan küçük kızı Leila (Callie Golcalves) ile kurduğu bağ sayesinde, uzun süredir bastırdığı annelik isteğini test etme imkanı buluyor. Ancak filmin senarist/yönetmeni Rebecca Zlotowski Rachel'ın bu arzusunu, melodram içeren bir çığlıkla değil, sessiz ve gündelik anların arasına gizlenmiş yüz ifadeleriyle göstermiş. Küçük bir kızın elini tutarken, kız kardeşinin yeni doğmuş bebeğine bakarken, bir öğrenciyi savunurken.. Rachel'ın annelik vasfı sadece biyolojik bir mesele değil yani. Şefkati, emeği ve sabrı hali hazırda var ama kaderi, onun tüm bu özelliklerini kendi çocuğuna gösterebilme şansını belirsiz kılıyor.
Zlotowski'nin filmde kurduğu dünya, çoğu Paris filmleri gibi romantik-komedilerin aksine, tatlı bir acı sunuyor. Filmin ritmi bilerek yumuşatılmış, sahneler sık sık elipslerle kesilmiş, duyguları seyircinin üzerine abanmak yerine yedire yedire verilmiş. Yönetmenin bu nazik tavrı mevcut duyguyu dramatize etmemek için olsa da izleyici olarak bazen duyguya bürünecekken kamera ile uzaklaştırılıyor oluşumuz duyguyu yoğun yaşamamıza engel oluyor.
Filmin dramatik kısmı, Ali ve eski eşi Alice (Chiara Mastroianni) arasındaki bağdan da besleniyor. Hikaye de bu kısım da var yani. Zlotowski, üçlü ilişkide bir 'kötü' yaratma kolaycılığına kaçarak eski eşi kötü duruma getirmiyor, her karakteri kendi kırıklarıyla var ediyor. Ayrıca Rachel'ın en büyük rakibi zaten Ali'nin eski eşi değildir, geçip gitmekte olan zamanın ta kendisidir. Zira Ali yeni bir hayata başlama lüksüne sahipken, Rachel'ın geleceğe dönük hayalleri giderek daralan bir koridora sıkışmış gibi. Bu gerçek, filmin en can yıkıcı meselesi.
Other People's Children filmi, modern kadınlık deneyimine incelikle yaklaşan, küçük anlardan büyük duygular çıkaran zarif bir film. Yumuşaklıktan sebep, yer yer duygunun sınırlandığı doğru, ancak tam da bu nazik dokunuş, filmin kırılgan güzelliğini oluşturuyor. Yönetmen izleyiciden, Rachel'ın hikayesini bir 'tamam olma ya da eksik kalma' olarak değil, yaşamın dalgaları arasında kendi ritmni bulmaya çalışan bir insanın sessiz direnci olarak görmesini istiyor gibi. bu yüzden bazı sahnelerde Rachel üzerinden seyirciye de şunu fısıldıyor gibi: "annelik bazen sahip olmak değil, temas etmektir."

