Tıpkı daha önceki filmleri Ex Machina ve Annihilation gibi, yönetmen Alex Garland'ın Men filmi de baştan sona baskın bir korku ve gerilim duygusu yaratıyor. Filmin temposu, ürkütücü sinematografisi, şaşırtıcı ses tasarımı ve görsel efektleri gerilime yardımcı olan başarılı unsurlar. Bir Ex Machina tadı arayanlar kenarda dursun, geri kalanları içeri buyur edeyim.


Film, kahramanımız Harper'ın (Jessie Buckley) derin bir trajedi yaşadıktan sonra sığındığı İngiliz kırsalında geçiyor. Başlangıçta huzurlu görünen bu çevre (görkemli bir ev, sessiz ve gür ormanlar) bir anda saklanacak yerin kalmadığı bir tuzağa dönüşüyor. Harper, yaşadığı kaybın ardından Londra'daki evinden 4 saat uzağa kaçmış olsa da, kısa sürede kendini farklı bir travmanın merkezinde buluyor. Huzurlu görünen bu yerde bir şeylerin yolunda olmadığı aşikar. Özellikle karşılaştığı herkesin erkek olması!

Bu kırsalın merkezindeki sıkıntı, tek bir adamın çeşitli biçimlerde vücut bulmasında yatıyor. Bakıcı, rahip, barmen, polis ve en rahatsız edici formlarında çıplak takipçi ve somurtkan genç olarak karşımıza çıkan bu karakterlerin aslında hepsi tek bir kişi ve o kişiyi de Rory Kinnear canlandırıyor (Kendisi Black Mirror serisinin ilk izlediğim bölümünde domuz ile ilişkiye zorlanan İngiliz Başkabanı idi evet). Kinnear, saç ve makyaj efektlerinin de yardımıyla her karaktere farklı bir kimlik kazandırsa da her birinde hakim olan ortak yöne tehditkar bir hava oluyor.

Bu farklı halde ama aynı erkek olma durumu, dramatik açıdan araç olmaktan öte Harper'ın deneyimleri ve anıları tarafından şekillendirilen bir dünya görüşünü yansıtıyor. Bu erkek karakterlerin aynı kişi olduğunu fark etmemesi; erkeklerin tekdüzeliğini ve ortak özelliklerini evrensel bir gerçek olarak sunuyor. Ve bir bakıma Harper'ın kişisel reaksiyonu konumunda her farklı erkek.

Men filmi, belirli bir noktadan sonra izleyiciyi tamamen gerçekçilikten koparıyor. Başlangıçta Harper'ın sadece paranoyak olabileceği ihtimali varken, zamanla tam bir halüsinasyon bölgesine giriyor izleyici.  Ancak filmin temaları biraz belirsiz kalıyor. Özellikle kadınların katlanmak zorunda oldukları zorluklar hakkında ne söylemeye çalıştığını pek anlayamıyoruz. Buna ek olarak ağaçtan elma kopararak yaratılış hikayesine gönderme yapılırken, bir yandan da 70'lerin eski usul korkularına ait pagan ayini imgelerinin araya sokulması biraz basitlik gibi duruyor. Yazının başında da dediğim gibi, bir Ex Machina bekliyorsanız, beklemeyin boşuna. O film kadar kayda değer değilse de neticede bir Alex Garland filmografisine hakim olmak açısından izlenmeli diye düşünüyorum.

0 serzeniş: