Sonbaharın gelişi ,okulların kaldıkları yerden eğitime devam etmeleri ve hepimizin geçtiği yollar.Okul kavramı mekan olarak sinema endüstrisine herzaman malzeme olmuştur.Toplum içindeki şiddeti,bireyler arasındaki aşkı en basite indirgeyerek bireylerin benzer konulara ilk kez şahit oldukları yerde, okul sıralarında anlatmak kimi zaman ticari amaçlar güden filmlere,kimi zaman da başyapıt mertebesine ulaşabilicek çarpıcı yapımların çıkmasına önayak olmuştur. Dönemin sorunları ve toplum anlayışına sadık kalan birçok öykü beyazperdeye aktarılmış ve izleyicilerin beğenisine sunulmuştur.
Hollywoodun arkaplan olarak okulu ele aldığı en önemli yapıtlar Dead Poet's Society ve Grease'dir.Grease ait olduğu dönemin amerikan toplum anlayışını çok güzel bir şekilde betimlemiş,laçka diye tabir edebiliceğimiz dersleri umursamayan okulu karşı cinse kur yapma ortamı olarak algılayan öğrenci modellerini beyazperdeye başarıyla aktarmıştır.Dead Poet's Society ise öğrenci-öğretmen ilişkisinde gelişen ve geleneklerine bağlı eğitim kurumlarına karşı girişilen reforumculuk anlayısını beyaz perdeye aktarmış ve bunda başarılı olan bir yapımdır.Ülke sınırlarına gelecek olursak sadece Hababam Sınıfı dersek yeterli olur sanırım zira yapım yılından itibaren herkesin en azından birkez izlediği bir seridir.Son dönem türk sinemasının ticari amaç güden yeniden uyarlama Hababam Sınıfı serisi ise ancak Ertem Eğilmez ve Rıfat Ilgaz'ın kemiklerini sızlatmıştır.Son dönem türk sinemasında ise Sınav filmi konu itibariyle sınav sisteminden muzdarip öğrencileri ele almış ve lise öğrenimi boyunca insanın en önemli sorununa odaklanmıştır.Ayrıca Okul isimindeki yapımda ülke olarak hiç beceremediğimiz korku sinemasını öğrenci-sınav psikolojisi çerçevesinde oluşturmuş bir yapımdır.Küçük hatırlatmalarla esas konuya geçebiliriz zira benim esasında bahsetmek istediğim son dönemde Avrupa sinemasında okul ve öğrenciler üzerinde yoğunlaşan yapımlar.
Hollywood ve Avrupa sineması arasındaki fark her daim bana Nba ve Avrupa basketbolunu anımsatıyor zira Nba daha gösterişli daha şova yönelik iken Avrupa basketbolu daha gerçekçidir, daha basittir.Aynı sinema endüstrisinde olduğu gibi.Avrupa sineması Hollywooda nazaran daha naiftir.İçinde bulundurduğu sıradanlığı onu izleyiciler için ya çekici yada çekilmez kılıyor.
ONDSKAN/EVİL
Avrupa sinemasında son dönemde eğitim ile ilişkili gözde filmlerine bakıcak olursak öncelikle 1950li dönemleri anlatan geleneklerine bağlı okullara atıfta bulunan 2003 yapımı İsveç filmi olan Ondskan'ı ele almak gerekir.Hayat mektebinde şiddeti çeşitli açılardan görmüşüzdür ve bazen izleyici bazen şiddetin ortasındaki kişi olarak güç gösterilerine tanık olduğumuz ortamların ilkidir eğitim yuvaları.Ondskan'da kaldığı yatılı okulun geleneklerine bağlı olması ve okulda düzenin işleyiş olarak sadece güç gösterisinden ibaret olup,kıdemli öğrencilerin ellerine geçen sınırsız gücü sadece kendi lehlerine kullanmasını izleyiciye aktaran film bu düzene karşı durmaya çalışan Eric Ponti(Andreas Wilson)'nin yaşadıklarını seyirciye aktarıyor.Hem okul yönetiminin okulda kıdemli olan öğrencilerin çaylak diye nitelendirilen öğrencilere uyguladıkları şiddete göz yumması, hem de üvey babasının Eric'e yaptığı işkenceye göz yuman anne de yaşadığımız toplumda sözde huzur adına çevresinde olana bitene ses çıkarmayan insanların tarifidir.Ast-üst kıdem anlayışının okul yıllarından itibaren gençlere aşılanması ve kuralların çıkarlar uğrunda kural olması eğitim yuvası olarak adlandırılan okulu çekilmez bir hale getirir.Yönetmenliğini Mikael Hafström'ün yaptığı film yazar Jan Guillou'nun otobiyografisinden sinemaya aktarılmış.Ayrıca Andreas Wilson'ın performansı dikkat çekici.
KLASS
Mevzu okul içindeki şiddetten açılmışken 2007 yapımı Estonya çıkışlı Klass filminden bahsetmemek olmaz.Yönetmenliğini Ilmar Raag'ın yaptığı oyuncu olarak yer alan kişilerin ilk oyunculuk denemesi.Son yıllarda ajanslara düşen 'okul basıp okulda terör estirme' haberleri artık hayatın bir gerçeği.Ve bu gerçeğe dayandırılan bir yapım olan Klass,toplum içinde diğer bireylerden zayıf görünen,bunun neticesinde her daim ezilen zaman zaman cinsel aşağılanmlara maruz kalan,hakları gasp edilen Joosep ve onu korumaya çalışan arkadaşı Kaspar'ın intikam anlayışını ve intikama neden olan etkenleri izleyiciye sunuyor.Etki-tepki mahiyetinde 'Şiddeti şiddet doğurur' lafını haklı çıkartan ve 'bir filmde silah varsa o da patlar' tezine örnek bir sona sahip olan filmde izleyici de her sahnede Kaspar ve Joosep ile birlikte şiddete isyan etme durumuna geliyor.Eğer herşeye göz yumup ses çıkarmazsan daha fazlasına hazırlıklı olmalısın ve artık sabredemiyecek duruma geliyorsan zayıf,korkak bir kişiliğe sahip olsan bile içinde canavar barındırdığını hatırlayacaksın.
ENTRE LES MURS/THE CLASS
Herhangi bir ülkenin herhangi bir semtinin varoş mahallesine yeni gelen öğretmen, o zamana kadar hiç ümit vermeyen öğrencilerin hayatını değiştirmeye karar verir,hepsinin sorunlarıyla ilgilenir,öğretmendeki inanç çocuklardaki azimle birleşince isteyince neleri başarabiliceğimizi bizlere göstermeye koyulurlar ve filmin sonunda da insana -vay be ne kadar da etkileyici- lafını söyletmeye çalışırlar.Bu Hollywood klişesi bizlere yutturulan öğelerden biri.Acıklı başlayan mutlu biten her son gibi.Entre Les Murs ise bize gerçeği vaad ediyor.Parisin banliyölerinde daha çok göçmen çocuklarının okuduğu okulda bir eğitim dönemini anlatıyor film.Francois Begaudeau adlı öğretmenin öğrencileriyle etkileşimi,onların türlü sorunlarına çözüm olma girişimini lakin ne kadar çabalarsa çabalasın çoğu kez tökezlemesini hatta bazen Souleymanda olduğu gibi onlara zarar vermesini anlatmaktadır.Bazen ise Francois'in öğrencileriyle arasında sorunlar çıkabilmekte ve Francois sorunları onların seviyesine inerek çözmeye çalışmaktadır.Sorunların çözülememesi genel anlamıyla öğrencilerin azınlık olması,dar gelirli ailelerin birer ferdi olmaları ve eğitim sisteminin mevcut durumundan kaynaklanıyor.Öğretmen ne kadar iyi niyetli olursa olsun duvarlar arasında kalmasının en önemli nedenleri bunlar.Sınıfın tamamen farklı azınlıklardan oluşması ve bunların kendilerini fransız olarak hissetmemesi de yüze vurulan çarpıcı bir gerçek.Öğrencinin henüz filmin ilk sahnelerinde adını yazdığı kağıda Cezayir bayrağını da çizmesi gibi.Fransadaki eğitim sistemine eleştiri getiren filmin yönetmeni Laurent Cantet,filmin başrol oyuncusu Francois Begaudeau aynı zamanda öğretmen ve filmin senaryosunu da kendisi yazmış.Yapım 2008 yılında Cannes film festivalinde altın palmiye ödülünü kazandı.
Muhakkak saydığım yapımlar dışında okul kavramı ile ilişkilendirilebilicek Ben X gibi mesaj kaygılı yapımlar da mevcut.Benim yazıdaki kıstaslarım saf okul arkaplanında geçen ve eğitim sistemini yeren,izleyicide yer edinen yapımlardan bahsetmekti.Yoksa elbette ki batı sinemasından çıkan ürünleri üç tane filmle sınırlandırmak gibi bir düşüncem yoktu.
8 serzeniş:
to sir with love... en iyi okul filmlerinden biri
goksel
Aydınlık güzel bir bayram dilerim.
teşekkürler size de.
hocam google'a "mektepte mevzubahis sevişme" yazdım, bu yazı çıktı:) napacaz bu google'ı ya:)
anaaa!
hocam bu yazıyı kimin yazdığına bakmadan yorum yazmışım ya. travis'in bi yorumuna binaen şenlenelim dedim ama yanlış adres olmuş. şimdi yorumu silip de şeyyapmak da istemedim.
sorun değil.gün gelir o konuya da el atarız arama sayfalarında en başta çıkarız :)
Gus Van Sant'in "Elephant"i da tam anlamıyla bir okul filmi olmasa da okulda geçen oldukça ilginç bir film. Bazıları filmi gerçek hayata uyarlamıştı, Almanya'da mı Amerika'da mı ne?
99 yılında amerika'da ki columbine lisesine düzenlenen 23 kişinin ölümüyle sonuclanan saldırıyla alakalıydı 'elephant' filmi.aynı olayla ilgili Michael Moore'un 'bowling for columbine' adlı belgeseli de çok iyiydi.
Yorum Gönder