Film arşivimden uzaklarda, torrentle dolu pc’me hasret, rüzgar ile karın harmanlandığı ayazın bol olduğu yerledim. E burada ne var? Bir kere söyleyeyim bol miktarda Şok Gazetesi var. Artarsa Posta gazetesi var. Tv de var tabi ki. Peki tv’de ne var. Ekseriyetle Arka Sokaklar dizisi, ondan kalan zamanlarda Play Tv adında arabesk müzik kanalı. Müzik kanalı dediğime de bakılmasın, klip olarak şarkı söyleyen sanatçının(!) albüm kapak resmi var sadece. Ama yine de herkesin gözlerini ayırmadan o ekrana baktığı bir yer burası.


- “E başka bir şey yok mu?”
- Var.


Biraz da film var, türk filmi. Arabesk filmler. Eldeki malzeme bunlardan ibaret olunca benden sakın kimse Oscar Ödülleri yazısı beklemesin.

Aynı gün içerisinde 1 adet İbrahim Tatlıses filmi ve 1 adet de Ferdi Tayfur filmi izledim (halimi varın siz düşünün). Önceki hafta da Orhan ve Müslüm’lü filmler izlemiştim. 4 filmi ve filmle bağlantılı olarak bu 4 şahsiyeti karşılaştırdım (inanın bunları bile karşılaştıracak kadar vaktiniz oluyor). Kişileri ve filmlerin mizansenleri kıyaslandığında her birinin ayrı bir kültürü ve bu kültürle bağdaştırılmış filmleri olduğu ortaya çıkıyor. Sürem dar olduğundan ufakça geçeyim.

Ferdi Tayfur: Romantik Komedi. 4ü içinde en yumuşağı bu. Ferdi’yi koşturabilir, süründürebilir, şaklabanlık yaptırabilirsiniz. Pek de ince olmayan esprileri vardır. Bazen sinirlenir, bazen duygusala bağlar. İntikam gücü vardır. Kör taklidi bile yapabilmektedir.

İbrahim Tatlıses: Bu da 4ü içerindeki en romantik takılanı veya bunun için çabalayanı veyahut da çabalamaya çabalayanı. Evden çıkmak için kapınızı açtığınızda elinde bir demet gül ile sizin karşınızda dikili bulabileceğiniz bir cinsten (ki bunu kesinlikle istemem). Anlamlı bakışlar atar ve ya çabalar veyahut da çabalamaya çabalar. Kafasını bir sağa bir de sola yatırarak sempatik olduğunu düşünür veya çabalayan veyahut…(devamını biliyorsunuz artık). Bir de öpüşmesi vardır ki o dudaklardaki çekim gücü ile kadının midesindekiler vakumlayabilecek güçtedir.

Müslüm Gürses: Ferdi ile birazdan bahsedilecek olan Orhan’ın ortası bir yerdedir. Espri de katmaya çabalar. Bazen kahkaha atar, bazen ise dövüşür. Ama hiç jilet çekmez (onu dinleyip jilet çekenlere bir mesajdır bu, müslüm bu hareketi sevmez). Hep perişandır, diğerleri kadar film sonlarında şöhrete ulaşmış bir ünlü rolü pek bulunmamıştır. Fabrikalardan çıkar.Ki zaten diğerleri kadar da izlenmez.

Orhan Gencebay: “Ya sev, ya terk et” çidir. Serttir, sinirlidir, diğerlerinden daha bi gururludur. Kadının peşinden pek koşmaz, yanlışı varsa siler, affı da kolay olmaz. Ki zaten onun hesabı kadın ile değil o kadını yaratanı iledir ( satış danışmanı ile değil de direkt müdür ile görüşmeyi yeğleyenlerden). Elinde eve götürdüğü ekmeği vardır hep. Alın teri ile kazanılmış. Tere saygısı vardır ama o ter alından gelmemişse Orhan için anlamı yoktur. Müjde Ar’a da bu yüzden kızar.

Hepsinde bulunan ortak özellik ise oyuna hiç zengin başlamamalarıdır. Önce fakirlik, beraberinde aldatılma, sonra bulursa para hemen intikam fakat bu sefer de gurur yapıp reddetme. Para bulamadan kızı kapmışlarsa alırlar atarlar hemen cebe.

Neyse, ben soğuğa geri döneyim, sürem dolmakta. Malum, sürelerle yaşanılan bir yer burası. Bu arada “Neresi” mi bura?

-Çorlu
“Ne işim mi var”
-Boş versene arkadaş..

Hem var mı Çorlu’da olan, olanı tanıyan veya tanımaya çabalayan veyahut da çabalamayı çabalayan?

2 serzeniş:

Değil. dedi ki...

Çabalamaya çabalamak güzelmiş :)

wimparella dedi ki...

askerde gibi de sanki öle bi havası var.

hepsi idealist adam olmuşlar aldatılmak iyi bir şey demek ki :D