3, 2, 1, Action!

Hmm, (sığ düşüncelere dalar) ... Sigara Yanıkları bünyesinde ilk tanıtacağım film Stalker(Сталкер) olunca biraz farklı bir tanıtım içeriği oluşturma mecburiyeti hissettim. Yönetmen, Andrei Tarkovsky. Tekrar: Andrei Tarkovsky! İşte bu adam benim gönül rahatlığıyla - birçok film için fazlasıyla yeterli olacak biçimde - filmin 'giriş' bölümünü özetleyip ardından " - ve olaylar gelişir..." diyerek yazıyı bitirmeme engel olan kişi. Sadece bu filme özgü bir ifade olacak şekilde; eğer filmi izleyen birisi size filmin konusunu az önce belirttiğim şekilde özetlerse, bilin ki filmi pek de izlememiş. Bu cümleyi açıklamayı planlıyorum uzun uzun, çünkü Stalker hakkında yapılabilecek yegane nesnel tanıtım bu cümleden ibaret. Ama önce içeriği tamamen gözardı edip yapılan işe ve katmanlarına göz atalım biraz.

Arkadi ve Boris Strugatsky kardeşlerin The Roadside Picnic(Пикник на обочине) adlı eserlerini Tarkovsky'yle birlikte sinemaya uyarladıkları çalışmanın müzikleri Eduard Artemyev'e ait. Ön plandaki oyuncular: Aleksandr Kaidanovsky (Stalker), Alisa Frejndlikh (Stalker's Wife), Anatoli Solonitsyn (Writer) ve Nikolai Grinko (Scientist). (Özellikle Stalker ve Writer karakterlerine dikkat!)

Franz Kafka'nın Dönüşüm(Die Verwandlung) adlı eseriyle düşünce tarihine yaptığını, Andrei Tarkovsky, Stalker ile yapmış. Sahne, ışık, kamera, atmosfer, oyunculuk, müzik, senaryo: Stalker'ı kuru analiz yöntemleriyle incelemek istediğimizi varsayalım. Kulaklarımı kapayıp sadece akan kareleri seyrediyorum. Ardından gözlerimi kapatıp sadece sesleri dinliyorum. Hatta filmi kapatıp yan odaya gidiyorum. Hep aynı hayranlık hissi! Çünkü hala kulaklarımda Writer'ın tünelde yürüdüğü sahnedeki buz tutmuş zeminden çıkan seslerin ekosu var. Her karesi ayrı bir fotoğraf niteliğinde, müzikleri Pink Floyd'un 'psychedelic' dönemlerini andıran, ortam sesleriyle müziğin korkunç bir uyumla ilerlediği bir film Stalker. (imho)

Şimdi neden filmin analizini daha derinlemesine yapmayı mantıksız bulduğuma gelelim. Çünkü yönetmen açıkça "Yapma!" diyor filmde. Stalker öyle bir film ki, hem filmdeki materyalleri göründükleri şekilde ele aldığınızda, hem de anlatımın tümünün simgesel oluşundan yola çıktığınızda hayranlık bırakabiliyor. Taze, parlak, kırmızı bi elmayı andırıyor. İster içinde sadece vitamin olduğunu varsayın, ister ölümsüzlüğü barındırdığını, her halükarda çok lezzetli! Slavoj Zizek, - yönetmenliğini Sophie Fiennes'in yaptığı - The Pervert's Guide to Cinema adlı belgesel-film tadındaki çalışmasında Stalker'ı final argümanlarından biri olarak kullanır ve film üzerine oldukça detaylı, harika çıkarımlar yapar, ama biraz yanlış yapar. Yanlış yaptığı nokta elbette filmin metaforik anlatımının apaçık çözümlemeleri değil, zira Zizek böyle yanlışlar yapacak adam değil. Yanlış olan, yönetmenin diyaloglara sadece mecbur kaldığında başvurduğu halde, Writer karakterine açıkça "birşeyi tanımlarken aslında onu değiştirmiş ve hapsetmiş oluyoruz, 'şeyler' çözümlenmemelidir" dedirttiği filmin analizini yapmak! (Sorarım sana, filmi nerenle izledin Zizek?) Yine de, eğer filmde kullanılan simgesel anlatımın sınırlarının nerelere dayandığını görmek istiyorsanız, Zizek'in analizi ilginizi çekecektir.

Sonuç olarak, Andrei Tarkovsky öyle bir film yapmış ki, mesajların bilincimizde yer etmesini sağlamak için onlar üzerine düşünmemize gerek yok. Bizim izlediğimiz filmler üzerine düşünerek yaptığımız işi, Tarkovsky sinematografiyi dahice kullanarak bizim yerimize yapmış. Yani bu nehirde ilerlemek için yüzmenize gerek yok, kendinizi akıntıya bırakmanız yeterli, hatta zaruri! İyi seyirler.

0 serzeniş: