Bilim-Kurgu tarzının bu iki efsane yönetmeninin, sinema tarihine geçmiş filmleri üzerinden iki fenomene bakış açılarını yorumlamayı düşünüyorum bu yazıda: "Alien" ve "Android". Yani onların hikayeleri gelecekte, bizim hikayemiz 80'lerde geçiyor. (Bu yazıya Steven Spielberg'i dahil etmememin sebebi Sci-Fi tarzındaki eserlerine karşı nefret beslememden öte (ki besliyorum), buradaki karşılaştırmalarda konu edilen filmlerin tarzının "ibnemsi Sci-Fi/Comedy" değil "Sci-Fi/Thriller" olmasıdır. Yine pek sevdiğim Star Wars da kategori dışı olduğu için yazı dahilinde değil.)
(Uyarı: Alien, Aliens, The Abyss, Terminator, Blade Runner filmleri hakkında spoiler içerir! Yirmi yıllık filme de artık spoiler alsam ne yazar derseniz, okuyun, ehhehe)
Hikaye Ridley Scott'ın 1979 yapımı Alien filmiyle başlıyor. Bu filmin devamı niteliğindeki Aliens filmini ise James Cameron 1986 yılında çekiyor. Ridley Scott'ın filminde "alien" karakteri duygudan yoksun, hayatta kalmayı ve yayılmayı amaçlayan iğrenç (ki bu iğrenç sanat eserinin yaratıcısı H.R.Giger'e buradan şapka çıkartıyorum) bir parazit, bir virüs olarak karşımıza çıkarken, James Cameron'un "alien" karakteri, duyguları olan, kendi doğası buyunduruğunda hareket eden fakat türüne karşı vicdan sahibi bir yaratık, bir komünitenin parçası olarak ekranda beliriyor. Tabii bu sadece devam filminde senaryoya yeni birşeyler katılması amacıyla yapılmış diye düşünebilirdik, sadece bu iki filmden James Cameron'un uzaylı fenomenine bakış açısının Ridley Scott'ınkinden farklı olduğunu iddia edemezdik... eğer üç sene sonrasında The Abyss filmiyle insanoğluna çiçek uzatan sevimli uzaylımızla tanışmasaydık. Belli ki, Cameron devam filmi niteliğindeki Aliens'ta tutarlılığı bozmamak adına mevcut karaktere istediği düzeyde müdahale edememiş, sonrasında senaryosunu da kendisinin yazdığı The Abyss projesinde bu fenomene olan gerçek yaklaşımını özgürce sunmuştur.
Bu iki ustanın "android" fenomeni konusundaki yaklaşımları ise aynı oranda belirgin değildir. Alien filmindeki Ash isimli android bir makinadan ibaretken, Aliens'daki Bishop değer yargıları olan bir android izlenimi verir. Sonrasında Ridley Scott, 1982 yapımı Blade Runner filminde makineleri, insan olma arzusuyla yanıp tutuşan objeler olarak betimlerken, bu sefer de James Cameron 1984 yapımı Terminator ile, insandaki 'özgür irade' faktörüne hiç de imrenmeyen savaş makinaları yaratmıştır.
İşte böyle sevgili okuyucu. Yazı bitiyor, peh. Bu ustaların ikisine de bu filmler için Oscar vermediler. Zamanı gelmemişti, o yüzden sanırım. Yıllar sonra James Cameron aşk filmi yapınca aldı üç Oscar'ı birden. Ridley Scott, Gladiator'ü yaptı, yine alamadı. O da onun yerine 'Sir' ünvanı aldı. Bu arada Sci-Fi teriminin açılımı "Sciyim Finalleri" şeklinde olmalıydı bence. Neyse, iyi seyirler.
0 serzeniş:
Yorum Gönder