Yönetmen Jane Campion, on yılı aşan uzun metraj sinema film sessizliğini, bir western filmiyle bozuyor; The Power of The Dog. Vizyonun ardından Netflix'te de gösterime giren bu filmde Montana'nın uçsuz bucaksız düzlüklerinde geçen bir hikaye anlatılıyor. Başlangıçta Netflix ayrıntısını vermiş olmam sizde bir takım anlamlar oluşturmuştur elbet, evet o da var. 


The Power of The Dog, 1920'lerin Montana'sında, büyük bir çiftlik işleten varlıklı Burbank kardeşlerin hikayesini anlatıyor. bu kardeşler; karizmatik ama sakin büyük kardeş Phil (Benedict Cumberbatch) ile daha nazik, sakin ve kibar George (Jesse Plemons).  Yıllardır süre gelen dengesiz kardeşlik ilişkileri, bir gün kasaba lokantasında çalışan Rose (Kirsten Dunst) ve oğlu Peter (Kodi Smit-McPhee) ile karşılaştıktan sonra değişiyor. Phil, Rose'u aşağılıyor, oğlu Peter ile alay ediyor, fakat buna karşın George, Rose ile evleniyor. Rose'un eve gelişi Phil'in iktidarını tehdit etse de, oğlu Peter'ı yanına çekiyor. Bu yakınlık da karakterlerin gizli arzularının, yaralarının ve hesaplaşmaların açığa çıkmasına neden oluyor. Ve finale doğru yolculuk başlıyor.

Yönetmenin görsel ve anlatısal bir başarısı var, bu yadsınamaz. Western filminden beklenen iktidar kavgaları, kadın aşağılamaları vs hepsini içeriyor. Netflix etkisi olan bastırılmış cinsellik ve kimlik arayışı da ekstrası oluyor. Ama olmayan bir şeyleri var bu filmin. Aşırı yavaş tempoya sahip olması ve gereksiz uzun olması izlerken ritmi düşürüyor. Hikayeni gerilimi bilinçli olarak biriktiriliyor fakat tatmini için uzun bir bekleyişe ihtiyaç duyuyor.

Karakter derinliği de çok vermiyor. Phil'in geçmişine, Henry ile ilişkisine ve cinsel yönelimine dair imalar olsa da film bunları açık bir psikolojik derinliğe taşımıyor. Bir diğer yüzeysel karakter de Rose oluyor. Rose'un çöküşe sürüklenmesi filmin hikayesi açısından dramatik bir öneme sahip olmasına rağmen, bu süreci çoğunlukla dış gözle gösteriyor yönetmen bize. Karakterin iç dünyası çok açılamadığı için Rose nihayetinde basit bir kurban gibi işleniyor.


Sonuç olarak The Power of The Dog, hikaye anlatımı bakımından kendi ağırlığının altında ezilen bir film olmuş. Oyuncuların güçlü performanslarına rağmen, karakterlerin içi boş tutulması, filmi duygusal bir derinlik sunmak yerine, seyirciyi dışarıda tutan bir hale getiriyor. Ortaya çıkan yapım, görsel olarak çarpıcı ama anlatı olarak eksik. Ses getirebilecek ama izlerken tatmin etmeyecek bir film olarak kayıtlara geçer diye tahmin ediyorum. 

0 serzeniş: