Defalarca yazılıp çizilmiştir, "sinema tarihinin en vahşi filmleri" adı altında sayısız listeler, eleştiriler bulunur. Tüm bu listelerin ortak tek bir noktası vardır..Ya kan görmediğimiz, ya da kandan göremediğimiz filmlerdir. Peki nedir bu filmleri bu derece başarılı ve önemli yapıtlar kılan? Kan göstermek yada bir filmi kırmızıya bulamak zor birşey midir?

Aslında öncelikle büyük bir iddiadır kan yönetmen için. Dönüşü olmayan bir risktir. Belki de siyasetten sonra sinemada içerik olarak alınan en büyük risktir. 70 ve 80 lerde , özellikle 13.Cuma ve Halloween ile başlayan Teen Slasher ve Night of the Living Dead izinden giden gore türlerinin patladığı dönemde sansüründe sınırının neredeyse olmadığı sinema yılları kan görmek için son derece uygun zamanlardı. Özellikle Evil Dead stili "grafik" vahşet içeren yüzlerce filme rastlamak mümkün. Bu yapaylığın, zaman geçtikçe kendini teknolojik gelişmelere bırakmasıyla sinema sektöründeki gerçekçilik ön plana çıkmaya başladı ve bunun sonucunda gerçeğinden ayırması neredeyse imkansız olacak sahneler içeren filmlerin aramıza girmesiyle bugün Hollywood sinemasında hala kullanımda olan "1saniye kan" gibi uygulamlar (sansür de diyebiliriz) ve benzeri kısıtlamalar bu kırmızı sıvıyı hayatımızdan biraz da olsa uzaklaştırdı. Neyse ki bu uzaklaşma sadece piyasayı elinde tutan tekel sektörün çalışmaları için geçerli -ki buna en iyi güncel örnek Quentin Tarantino’dur. Orijinal bir Quentin Tarantino görmek isteyen (ki kendisi de defalarca ondan esinlendiğini belirtmiştir) gideceği adresi çok iyi bilir (Takashi Miike) . İşte bu noktada Japon sineması yüksek bir konumdadır. Çünkü gelişmiş film endüstrisi ve sınırsız japon yaratıcılığı, sadece porno endüstrisinin tabu olduğu bir ülkede çok iyi işlerin çıkmasına sebep olmuştur. Kanlı bir Takashi Miike filminde bıçakla kesilen boğaz ve litrelerce fışkıran kan çok gerçekçidir ama asla rahatsız etmez, etmediği gibi de son derece eğlenceli filmlerdir bu filmler. Burada yönetmenin başarısı ve estetik anlayışı devreye girmektedir. Kan gövdeyi götürür ama izleyici bunu izlerken keyif alır. Tabi ki sektörün gelişmesi ve sinemada gerçekçiliğin artmasıyla da istismar filmleri olarak adlandırılan filmler ortaya çıkmıştır. Salo, I Spit On Your Grave, Cannibal Holocaust gibi pek çok film dönemine göre fazla gerçekçi ve aykırı durmasıyla pek çok izleyiciyi fazlasıyla rahatsız etmiştir. Ve hala pek çok eleştirmen bu onlarca filme ilham kaynağı olmuş yapıtları "istismar filmi" diye hunharca eleştirmektedir. Ancak aslı istismar kan ve vahşeti sadece etkileme unsuru olarak kullanmaktır. Sözü geçen bu filmler insanın içindeki hayvani içgüdüler ya da dönem faşizmi gibi fazlasıyla uç ve zor konuları en etkileyici şekilde işlerken istismar filmi oluyorlar da neden hiçbir şekilde donatılmamış ve sadece vahşet üzerinden geçinen sanat yönetimi harikası "testere" gibi filmler başarılı bulunuyor? Öncelikle bu derinlemesine düşünülmelidir...

KONUK YAZAR: juliandarcy
http://juliandarcy.blogspot.com/

#Diğer Konuk Yazarlar#

4 serzeniş:

Seyhan Çelik dedi ki...

Bir filmde olay kurgusu nedeniyle kan dökülecekse ve kanın gösterilmesinin estetik ya da felsefik bir nedeni varsa, eğer kan filmin anlamıyla ilgili bir kodsa, bu asla rahatsız edici olmaz benim için. Ancak sırf gerilim olsun diye her sahnesi et, kemik, kan dolu olan filmler bana itici geliyor. Senin de örnek verdiğin Testere gibi filmler vakit ve nakit kaybından öte birşey değil bence..

draftbeer dedi ki...

Bu furyanin baslangici Hollywood sinemasi, biraz da arz-talep dengisiyle ipin ucunu kacirdi. Ozgurlukler ulkesi diye anilan Amerika, tam tersi bir sekilde ayni donemde ve hala kanunun ve kurallarin en iyi isledigi ulke konumundadir.Bu toplumda duzeni bozacak hareketlerin ornek olarak cinayet,kavga, hiz yapma, cinsel taciz vs vs en aza inmesini saglamistir. Fakat hayvani durtulerden oturu aynen tiyatronun ortaya cikisi gibi bunlari tatmin etme ihtiyaci duymustur Amerikalilar. Iste burada da Hollywood istenileni bir nebze olsun bahsedilen tur ve filmlerle vermistir, vermektedir. Isin komik yani bahsi gecen zirve donemde bence Avrupa sinemasinin sanat adina en tepe noktaya ulastigi donemlerden biridir. Dogru bir karsilastirma olur mu bilmiyorum ama "Kieslowski-A short film about killing" ayni tema ile oldurmeyeceksin mesaji verirken, Hollywood yapimlari olur da oldurursen uzerine odaklanmis.Neyse iste anladiniz.

Gökhan Yıldız dedi ki...

hayatta kan var, sinemada da mecbur olacak. ama testere gibi bir "film"i bu kategoride, hayatın gösterilmek istenen tarafında görmüyorum, görmek istemiyorum. birkaç dakika bakabildim o filme.

Devremülk dedi ki...

Testere filmine örnek verecek olursak
o film kandan ziyade insanların vahşet hakkındaki fikitlerini daha yukarılara taşımak
yani insanları iyice psikopatlaştırmaktan başka bir ... değil