Irwin Yalom'un Nietzsche Ağladığında adlı romanında ele aldığı ümitsizlik,varoluşcu olsun veya olmasın her insan evladının kıyısından köşesinden kapıldığı bir durum.Ümit etmenin mutlulukla bağlantılı olduğu diyarlarda,ümitsizliğin saplantılarla birlikte intihar eğilimine sürüklediği ise bir başka gerçek.Ümitsizlik insan beyninde işgale devam ettiği sürece kendi hakikatini bulma çabasında insanın intihar kıyılarında gezinmesi normalleşmeye başlar.Çünkü Nietzsche'nin ağzıyla konuşursak 'ölümün son iyiliğidir:bir daha ölmemek'.Nietzsce'nin ümitsizlikten beslenmesi bizimde onun sözlerinden,hayat görüşünden beslenmemize vesile oluyor ki insanı anlamaya en çok yaklaşan isimdir gözümde.Diyalogların kurgudan ibaret olmasına karşın bize sunulan tıbbi bir tedavisi olmayan ümitsizliği iyileştirme uğraşları,baca temizleme adını verdikleri bir nevi psikologla olan randevu seansları ve ümitsizliğe neden olan semptomları bulma çabaları romana hayran olmak için esas neden.
Romanda ümitsizliğe ait en önemli bölüm ise Yunan mitolojisinde Pandora'nın kutusu açıldığında kutudan çıkmayan kötülüğün adının umut olmasıdır.Lakin romanda da belirtlidiği gibi insanlar bunu hep yanlış yorumladı ve ümit etmenin esasında iyliğinden,yüceliğinden söz ettiler.İnsanın pollyannacılık oynamasına vesile olan 'ümit' Hacitokankoli'nin 'insanın acıdan haz duyması' üzerine yazmış olduğu yazıdan da yola çıkarak ümit etmenin insanın kendisini işkenceye teslim etmesine ve haliyle ümit etmeyi işkenceyi uzatmaya bağlayabiliriz.Çünkü biliriz ki sevgi umutlardan ibarettir,umutsa umutsuzluktan.
Ümitsliziğin kıyısında gezinirken umut etmekten bahsetmemek olmaz.Nasıl ki ümitsizlik intihara atılan ilk adım ise umut etmekte hayata bağlanmayı sağlayan halat gibidir.Umut kavramına dair en çok öğeyi bunu bas bas bağıran eserlerde değilde Eşkiya filminde Şener Şen'in oynadığı Baran karakterinde gördüm.Hapiste ölüme direnmesi,dostunun ihanetinden güç almasının tek nedeniydi Keje'yi bir kez daha görebilmek arzusu ve bu nedenle onu öldürmeyen onu güçlü kılmıştı.
-Adres nere?Keje diye biri adres İstanbul.
Repliğin içinde barındırdığı ümitsizliğe inat Baran'ın içinde yatan sevdiğine özlem onu bulmak adına tek ümidi olmuştu.Diğer taraftan Keje'nin ise tek ümidiydi yıldızların kaymaması.Baran ölüme giderken de kimseye boyun eğmeden,içi huzur dolu gidiyordu.Elbette gönül ister ki yıldızlar kaymasın gökyüzüne hep tebessümle bakalım ama en nihayetinde insanız biz acıdan zevk alırız gerektiğinde kendi işkencemizi de hazırlarız.Bu nedenle ümitsizliği yok sayamıyoruz ve nadiren ümide bel bağlıyoruz.
Son dönemde bende paranoyak beynime ümitsizliği armağan etmiş bulunuyorum.Nietzsche'den beslenmek en sakin anlarımı oluşturuyor ki hayatın kendisi acı verici ve maalesef pollyannacılık buralarda oynanan bir oyun değil.
3 serzeniş:
Her türlü renkli umuda rağmen ümitsizlik insanın ruhunu besleyip delicesine yaratıcılık pompalayan yegane miras.Nietzsche'nin ümitsizlikten çıkardığı mirası da bugün polyanna olamayacak kadar ''bilen'' insanın kutsal hazinesidir ,ya da ben öyle düşünüyorum.Bence mutluluğun ve uçlarda gezinen şişmiş refahın verdiği geçici rahatlıktan daha insanı insan yapar ümitsizlik.Sözlerim muhtemelen normal şartlarda çok kötümser algılanır ama bence bu böyle.Çünkü mesela''Böyle Buyurdu Zerdüşt''te yer alanlar o ümitsizliğin doğurduklarıdır ki bunlar da yürünen yolda kılavuz etkisi yaratabilir ,görene:)
Uzun yazdıysam affola ,fakat bugünlerimin halet-i ruhiyesi pek renkli değil ,yazınız iyi geldi bende içimdekileri yazmak,paylaşmak istedim.
Teşekkürler.
Doktorum diyor ki: Hayatta karşımıza bir sürü kötü olay çıkacak ve biz bunların arasında yaşamaya devam etmek zorundayız. Kötü olayların geleceğini bilerek ama ardından güzel şeyler olacağını da ümit ederek ki olacaktır mutlaka.
Neden benim hayatımda her seferinde daha kötü şeyler oluyor ve o seferlerin sonunda uzun süreli rutine bağlanıyorum elimde olmadan. Beni öldürmeyen şey güçlü kılamıyor aksine resmen sürünüyorum. Kötü hissetmeme neden olan herkes normal seyrinde devam ediyorlar yaşamlarına. Ben hepsinin öldüğü günü görmeyi sabırla bekliyorum.
İlk olarak yazıyı başarılı bulmadığımı belirtmek isterim. Her şeyden önce kendisine destek olarak aldığı kitap olan "Niçe Ağladığında" zavallı bir kitaptır. Niçe'nin hiçbir fikrinden bir şey kapmamış olan insanlar için keyif verici olduğu ise sıkça görülmüştür. Hafiftir ve en çok da bu yüzden Niçe'ye yakışmaz.
Niçe'nin ümitsizlikten beslenmesi onun bir ümitsiz olduğunu göstermez. Pandora'nın kutusu açıldığında içinde kalanın sadece "ümit" olduğunu görmek, bundan acı çekmeyi değil, bunun neticesinde gerçekçi olmayı gerektirir. Niçe nihilist değildir; bunların ötesindedir. Niçe ümitsiz hiç değildir; en basitinden "üstinsan"ı yaratmış, Tanrı'yı öldürmüştür.
Niçe saplantılıdır. Kendindenki "erk" sorunuyla boğuşmaktak ve sonsuza duyduğu saplantıdan dolayı delirmiş, acınası bir şekilde ölmüştür. İyi ki doğmuştur ve iyi ki ölmüştür.
Azot döngüsü sayesinde bir parçasını içimde taşıdığımı umuyorum.
Yorum Gönder