Avupa'ya kaçak işçi olarak kapağı atıp yeni bir hayat kurmak adına iyi kötü bir işte çalışmak bir dönem bu ülke vatandaşlarının en büyük isteklerinden biri idi.Vasıfsız işçi sınıfının Anadolu'dan Almanya'ya uzanan bir dolu hikayesi vardır.Kurnaz bir aracı ve saf işçilerin(belki de tek umutları olduğu için böyle) arasında yaşananlardan kesit sunan komedi filmi Banker Bilo'da tek fark Almanya değil de İstanbula getirerek bu dolandırıcılığı yapmaları idi.Keşke kaçak işçi olarak bu umuda tutunan mültecilerin sonu bu komedi filmi gibi olsa fakat daha gerçekci olanını Tunç Okan Otobüs filminde anlatmaya çalışmıştır.

Tunç Okan ilk yönetmenlik denemesinde farklı bir konuyu ele almaya çalışmış ve vasıfsız işçilerin yaşadıkları zorlukları anlatmaya çalışmış ve kültürel uçurumu bazen gerçekçi bazı sahnelerde ise üzerine vurgu yapmak adına abartılı bir şekilde sunmaya çalışmıştır.1975 yılında çekimleri tamamlanan film dönemin şartları gereği yasaklanmış fakat 1977 yılında gerekli izinleri alarak gösterime girmeyi başarmıştır.Yasaklanma sebebi ise Türklüğe hakaret olarak algılanabilicek sahnelerin ve anlayışın filmin geneline hakim olması idi zira 'Türk'ün Türkten başka dostu yoktur' deyiminin tersine çıkarları uğruna kaçak işçilerden faydalanan aracı ve büyük patronlarda Türktür.Herşeye rağmen gerçekleri geçte olsa görmek onları yok saymaktan daha iyidir.

Anadolu'dan kalkan bir otobüste 9 ayrı umut vardır.Her birinin gideceği yer aynıdır,benzer hayallere sahiptirler ve oldukça saf insanlardır.Aracı olarak onları Almanya'ya götüren şoförün Stockholm meydanında onları otobüsün içinde bırakarak ceplerinde son paraları almalarını bile pek sorgulamıyorlardır.İnanıyor,belkide inanmak istiyorlar o an.İnançlarını yitirdikleri an bile bunu kendilerine söylemekten çekiniyorlar.Stockholm meydanında bir otobüs ve içinde dokuz yabancı.Her biri yeni bir hayatın peşinde fakat otobüsten dışarı adım atmaya cesaretleri yoktur.Şehrin esas sahipleri evlerine çekildiğinde,meydan onlara kalıcak şekilde ıssızlaştığında ancak kendilerini otobüsten dışarı atabilicek cesarete kavuşmuşlardır.Tek tük gördükleri insanlarda,bu insanların aralarındaki ilişkilerde kendilerine bir kez daha yabancılaşır bu insancıklar.İnsacık diyorum çünkü entegre olmaya çalıştıkları topluma bir yerinden tutunup adapte olmaya çalışmaları onları bu konuma iticektir.Bazen 2.sınıf insan muamelesini biz yaratırız ve kahramanlarımız bilmedikleri topluma ayak atarak insancık olmayı önceden kabul etmişlerdir.İki ayrı dünya çarpışmıştır ve bundan etkilenen azınlıkların olması en olası olandır.Zira batı toplumunun yaşayış biçimi ve insani duyguları tüketim anlayışı bunlara yabancı birini o an boşluğa itecek düzeydedir ki kahramanlarımızdan biri İsveçte o dönemde insanların cinsel açlığı ne şekilde bastırdıklarını gösteren bir mekanda gözlerini kırpmadan etrafı izlemektedir.Aynı insanlar kendilerini medeni,ileri görüşlü görürken etrafına şaşkın şaşkın bakıp et çalan kahramanımıza 'pis,iğrenç' demeleri onu barbar olarak nitelendirmeleri göreceli medeniyeti yansıtıyor.Bir başka sahnede aracı olan kişinin pasaport kontrolünde suçlu olabiliceği şüphesi pasaportta yazan vatandaşlıktan çıkarılıcak anlama bakar.Türk isen suçlu olabilirsin ve yapılıcak müdahele kişisel özgürlüğe engel olan aramalara varabilir.Acı gerçek ise bu şüphelerin gerçekte doğru olması.Suçludur o aracı rolünü oynayan kişi,sesini çıkarmaya hakkı yoktur.Belki o sahnede Alman polisine sövmek gelebilir içimizden lakin o imajı yaratmış olmakta hiç mi suçlu değilizdir?


Diğer yandan esas kahramanlarımız halen geceleri şehri anlamaya çalışan yabancılardır.Sabah olmadan otobüste olmaları gerekir şehrin esas sahiplerinden kaçmaları gereklidir.Gece çöp kovalarından buldukları bir parça ekmeğe muhtaç şekilde halen neden otobüste saklandıklarını veya ne zamana kadar saklanıcaklarına dair birşey bilmeden yaşamaya çalışmaktadırlar.Birbirlerine söyleyecekleri tek bir söz veya aracıya sövecekleri tek bir küfür dahi yoktur.Kaybolan arkadaşlarını dahi merak etmiyorlardır.İçine düştükleri çıkışı olmayan boşlukta her gece dönüp duruyorlardır ve her dışarı çıkış beraberinde yeni farklılıkları keşfetme ve onlardan kaçmayı getiriyor.Umut her ne kadar umutsuzluğa dönüşmüş olsa da teslim olmak istemiyorlar.Halen bu yeni dünyaya ayak uydurabilicekleri düşüncesinde otobüste aracıyı bekleme günleri devam eder.Herşeyin son bulduğu bir an vardır elbet.Polise karşı çaresizlikleri otobüsten çıkartılmaya çalıştıkları sırada bile orada kalmak için direnmeleri hayallerine son bir kez tutunma çabası belkide.Kendilerine açıklayamadıkları gerçekliğin başkaları tarafından yüzlerine vurulması belki de onları otobüsten inmemeye, direnmelerine neden oluyor.Otobüs dediğin memleket içinde memleket olmuştu onlar için ve polisler zorla çıkarmasa o memlekette ölümü bekleyebilirlerdi.

2 serzeniş:

denizEMEK dedi ki...

iki sene önce okulda görsel metin çözümleme dersinde ilk defa izlediğim ve uzun süre etkisinde kaldığım film. "türkler tünemez" diye eleştirilip yasaklanmıştı. aslında filmi izlediğimiz zaman salt türklere yönelik değil, insanın "id"sel davranışlarına yönelik fikir ediniyoruz. bu, insan olmanın doğallığını yitirmiş olmasıyla eleştirilen alman halkı için de geçerli. gayet başarılı bir filmdi. hele ki dönem filmi olarak nitelediğimizde oldukça başarılıydı. konuyu ele aldığınız için teşekkürler.

Gadno Kopele dedi ki...

kült film, luca scopa.